Hicretin Kime?

İslami literatürde önemli bir yeri olan hicret, terim olarak, “Allah’a inanmayanların çoğunlukta olduğu veya rahat bir şekilde dini yaşamanın mümkün olmadığı bir yerden, Müslümanların ekseriyette bulunduğu veya dinî mükellefiyetlerin rahatça, herhangi bir engellemeye maruz kalmadan yapılabildiği bir diyara göç etmek” manasına gelir. Hicret, Allah’a gönülden bağlananların yoludur. Hicret, Rasullerin yoludur.
Hicret, Rasullere samimi olarak tâbi olanların yoludur.
Bir Müslüman için en büyük örnek, peygamberler ve onların izinden gidenlerdir. Bütün peygamberlerin hayatında hicretin önemli bir yeri vardır.
Efendimiz’e ilk vahiy geldiğinde Hz. Hatice validemiz, Efendimiz’le beraber Varaka’ya gitmişlerdi. Peygamberimiz gördüklerini anlatınca Varaka durumu şöyle yorumlamıştı: “Gördüğün, daha önce Hz. Musa’ya vahiy getiren Namus, yani Cebrail’dir. Keşke ben, senin dine davet edeceğin o günleri görebilsem de kavminin seni yurdundan çıkaracakları, hicret etmek zorunda kalacağın güne yetişip, o gün sana destek verebilsem!” Bunun üzerine Peygamberimiz “Beni, yurdum Mekke’den çıkaracaklar mı?” diye sormuş, “Evet, senin tebliğ ettiğin hakikatleri insanlara anlatan herkes mutlaka düşmanlıklara maruz kalmıştır. Şayet o gün geldiğinde hayatta olursam, sana gücümün yettiğince yardımcı olurum.” cevabını almıştı.” (Buhari, Müslim)
Peygamberler, bizzat kendi halkları tarafından memleketlerinden hicret etmeye mecbur bırakıldıkları gibi peygamberlik vazifesinin bir neticesi olarak, insanlara tebliğ için de hicretler etmiş ve kıyamete kadar gelecek Müslümanlara örnek olmuşlardır.
Hicret Çeşitleri
Hicrette niyet, hicretin şeklini belirler. Hicretin kime? “Ameller niyetlere göredir. Niyeti Allah ve Rasulü için hicret olan kimse de, niyeti dünyalık olan kimse de, niyet ettiğine kavuşur.” (Buhari)
Mukimin hicreti, göçebenin hicreti, Allah ve Rasulü için hicret, dünyalık için hicret, Allah’ın yasaklarından Allah’ın hoşnutluğuna hicret, ilâ-yı kelimetullah için hicret…
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdu ki:
“Hicret, yerleşik hayat yaşayan şehirlinin hicreti ve göçebenin hicreti olmak üzere iki çeşittir. Göçebe, bir yere çağrıldığında rahatlıkla gitme, kendisine bir şey emredildiğinde kolaylıkla itaat etme imkânına sahiptir. Yerleşik hayat yaşayan kimseye gelince, onun bu konudaki imtihanı daha çetin ve mükâfatı da daha büyüktür.” (Nesai)“Hakiki muhacir Allah’ın yasakladıklarından uzaklaşıp Allah’ın hoşnut olduğu şeylere hicret edendir.” (Buhari)
Hicretin Ücreti
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ashabını bir işe davet edince “Bunun karşılığında bize ne var ya Resulullah?” derlerdi.
Rabbimiz buyurdu ki;
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe, 20)
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlama ve bol bir rızık vardır” (Enfal, 74)
“Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, elbette onları dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. Ahiret mükâfatı ise daha büyüktür. Keşke bilselerdi.” (Nahl, 41)
“Sonra şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğradıktan sonra hicret eden, sonra Allah yolunda cihad edip sabreden kimselerin yanındadır.” (Nahl, 110)
“Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir. Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (Hac, 58)
“… Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar, öldürülenlerin de and olsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katında bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (Âl-i İmran, 195)
Hicret Mazeretsiz Terk Edilemez
“Melekler onlara şöyle derler: ‘Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)’ Onlar da ‘Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik.’ derler. Melekler ‘Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!’ derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.” (Nisa, 97)
“Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır.” (Nisa, 98)
“Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa, 100)
Hicretin Önündeki Engeller
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdu ki:
İnsan hicrete niyet edince şeytan yoluna çıkar ve ‘Sen şimdi memleketini, yerini, göğünü terk ederek hicret mi ediyorsun? Hâlbuki göç eden adam tıpkı yuları kazığa bağlı, ancak ipin miktarınca hareket serbestîsi olan bir at gibidir.’ der. Zor şartlar altında şeytanı dinlemeyip inandıklarını uygulamaya koyulan kişinin alacağı mükâfatı Efendimiz şöyle ifade eder: “Kim şeytana itaat etmez ve karar verdiği bu şeyleri yaparsa Allah’ın onu cennete koyması bir haktır.” (Nesai)
Hicret yolunda kişinin sahip olduğu mal, mülk evlad ve iyal ciddi bir engeldir. Zira o, bunları bırakıp gidecektir. Oysaki mal sevgisi insanın fıtratında vardır. Uğrunda hicret edilen değerlere tam bir inanç ve güven olmazsa, sahip olunanlar bırakılıp gidilemez. Bundan dolayı, hadiste de ifade edildiği gibi yerleşik hayatı olan kişinin hicreti hem zor hem de mükâfatı büyüktür.
İlâ-yı Kelimetullah İçin Hicret
Hz. İbrahim’in hayatında, Harran, Ürdün, Mısır, Filistin gibi bölgeler vardır. O, bu ülkelere geçimini sağlamak, yaşadığı yerdeki zulümden kaçmak için değil; Rabbinin tebliğini emrettiği dini anlatmak için gitmiştir. Nitekim onun bu durumu “… İbrahim, ‘Ben Rabbime hicret edeceğim. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir’ dedi. (Ankebut, 26) ayetiyle açıklanmaktadır.
Mus‘ab -radiyallahu anh- lüks içinde çok rahat bir hayat yaşarken, bunu bir tarafa bırakıp Müslüman olmuş, dolayısıyla da ilk hicretini küfürden imana yapmıştı. Hz. Mus‘ab -radiyallahu anh-, bi’setin beşinci yılında Habeşistan’a giden ilk kafile içindedir. O, Habeşistan’da bir müddet kaldıktan sonra küfür önderi bazı müşriklerin, Müslüman olduğuna dair gelen haberler üzerine Mekke’ye dönmüş ikinci hicretine kadar da burada kalmıştı.
Birinci Akabe Biatı’na katılan Medineli Müslümanlar, kendilerine dinî meselelerde yardımcı olması ve Medine’deki diğer insanlara İslam’ı tebliğ etmesi için Allah Rasulü’nden sallallahu aleyhi ve sellem bir muallim isteyince, Mus‘ab b. Umeyr -radiyallahu anh- bu iş için Medine’ye gitmişti. O, tebliğiyle Medine ileri gelenlerinin Müslüman olmasına vesile olmuş ve onları da yanına alarak bir sene sonraki İkinci Akabe Biatı’na yetmiş beş kişiyle gelmişti.
Bu gayretleriyle de Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in teveccühlerine mazhar olmuştur.
Muhacirlere Yardım
“Onlar, önce yurda yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Haşr, 9)
Suriyeli muhacirlerden rahatsız olanlara, Rabbimiz feraset ve basiret versin.