HESAP

HESAP

Sizin de yaptığınız her şey, an ve an kayda geçiyor; bunları okuduğunuz an da buna dâhil. Hızla Allah’a hesap vereceğiniz güne doğru yaklaşıyorsunuz. Ve o gün geldiğinde yanınızda getireceğiniz en değerli şey, Allah korkusu olacaktır:

“… Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takva (Allah korkusu)’ dır. Ey temiz akıl sahipleri, benden korkup sakının.”     (Bakara, 197)

Aman Allah’ım… Şu müthiş ifadeler karşısında insan başını iki ellerinin arasına almalı ve çok düşünmelidir. Rabbimiz bana boş gelmeyin, heybeniz dolu gelin diyor. Benden nasıl korkmak gerekiyorsa öylece korkun, diyor. Muhatap olarak da akıl sahiplerini alıyor, deliyi muhatap olarak kabul etmiyor. İnsan, ancak ve ancak Allah’tan korkup sakınırsa kurtulacaktır. Kuru kuruya bir korku değil, candan, içten ürperişi olan bir korku…

Hz. Ali radıyallahu anh :

“Dünyada amel var, hesap yok; ahirette hesap var, amel yok.” derken bizlere öyle bir ikazda bulunuyor ki, akıl ve iz’an sahibi mü’minler bunun üzerinde çokça düşünmesi gerekir kanaatindeyim… Diğer bir ifadeyle; ne yaparsak burada yapmalıyız. Öbür âlemde buradan götürülenlerle baş başa kalacağız. Eğer hiçbir hazırlık yapmadan göçer gidersek orada ellerimiz bomboş kalacaktır. Pişmanlık ise hiç fayda vermeyecektir.

Bazı sefiller, dünyayı sadece yemek, içmek ve eğlenmekten ibaret zannederler. Üstelik utanmadan, sıkılmadan ve Yaratan’dan hiç hayâ etmeden:

-“Boş ver! Bu dünyaya bir defa geldik, bir daha gelecek değiliz. Eğlenmek bizim de hakkımız, kâm alalım dünyadan.” diyerek süfli emellerinin peşinden koşarlar. Kendini yaratıp donatan ve her türlü nimetlerle taltif eden Rablerini unuturlar. O’nun emirleri ve nehiyleriyle adeta alay ederler. Yazıklar olsun böyle aşağılıklara!..

Bizim de, bu düşünce sahiplerine diyeceğimiz şudur:

Herkese, her haneye tek tek geldiği gibi bir gün de senin hanene geleceğini asla unutma. İnsan ruhunu teslim ettikten sonra önünde iki seçeneği vardır. Ya cehennem,  ya da cennet. Önemli olan Allah’ın rızasını kazanarak cennete girebilmektir. Sonu hiç olmayan ahiret âleminde kurtuluşa ermenin yolunun da bu dünyada yapılan salih amellere bağlı olduğu hiç mi hiç unutulmamalıdır. İnsan, basit zevk ve şaşalara aldanıp şeytanın oyununa gelirse, hiç kimse arzulamaz ama böyle kişilerin sonu hicran ve hüsrandan başka bir şey olmayacaktır. Yine  hiç unutma ki, bu dünyaya bir defa gelindiği gibi, cehenneme de bir defa girilir… O zaman vay haline!!! Seni Allah’tan başka kim kurtaracak…

Hesap günü kurulacak Allah’ın mizanında haktan başka hiçbir şeyin ağırlığı olmayacak ve tabii bütün ağırlığı olan da yalnız hak olacaktır. Aynalar hatır için yalan söylemez. Tıpkı ayna gibi insanın bütün yaptıkları ortaya dökülecektir. Teraziler de hatır için ağır ya da hafif tartmayacaktır. O gün, her şey ölçülü ve dengeli olacaktır. Kişinin yükü hakla olan yakınlığı oranında ağır ya da hafif gelecektir. İnsan beraberinde getirdiği hakkın ağırlığı ile tartılacak ve sadece onun ölçüsüyle hesaba çekilecektir. Sahte hayat ve onun fayda vermeyen uzunluğu ve görünen şaşaalı işleri, adalet kefesinde hiçbir geçerli ağırlığa sahip olmayacaktır. Batıla uyanların amelleri o terazide tartıldığı zaman hayatlarının o “muhteşem” işleri olarak kabul ettikleri şeylerin hiçbir anlam taşımadıklarını bizzat kendi gözleriyle göreceklerdir.  

 “İnsanoğlu kendini başıboş bırakılacak mı sanıyor?” Başka bir ayeti kerimede ise yüce Allah şöyle buyuruyor: “Sizi boşuna mı yarattık ve sonunda bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”

Bu, bütün insanların aklından bir an bile çıkarmaması gereken çok önemli bir gerçektir. Allah, bu gerçeği ayetlerinde hatırlatırken kendilerini kandıran insanların pişmanlıklarını ve çaresizliklerini şöyle bildirmektedir:

“Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbinize dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel, kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği gün: “Allah yanında (kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana). Doğrusu ben, (Allah’ın diniyle ) alay edenlerdendim.” Veya “Gerçekten Allah bana hidayet verseydi, elbette muttakilerden olurdum.” diyeceği, ya da azabı gördüğü zaman: “Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım.” diyeceği günden sakının.”     (Zümer, 54-58)

Durum böyleyken insanın değil kendisini kandırması, son derece açık bir şuurla ve dikkatle kulluk görevini yerine getirmesi gerekir. Bu da kişinin her an için vicdanın sesini dinlemesi ve Allah’ın kitabı Kur’an’a uymasıyla olur. Samimi olarak iman eden insan için başka bir yol yoktur. Gerçek ve samimi bir imana sahip insanlar hiçbir konuda kendilerini kandıramazlar ve gerçeklerden kaçamazlar. Çünkü bu insanlarda güçlü bir Allah korkusu vardır ve bu nedenle Allah’ın rızasını kaybetmekten, O’na kullukta kusur etmekten şiddetle sakınırlar. Ama Kur’an da bildirilen ifadeyle “Kalbinde hastalık olan kişiler” ise Allah’a ibadet etmede ağır davranırlar. Kendimi Allah’a teslim edeceğim ama şimdi daha yaşım genç, ilerde yaparım diye sürekli ertelerler.

Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi:

Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…

Âdam aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile!

Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;

Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;

Ayeti celilede Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Her insanın amelini boynuna bağladık. Kıyamet günü, onun için açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız.” (İsra, 13)

Bir borç halkası gibi boynuna astık. Esirin boynuna takılan halka, ondan hiç ayrılmadığı gibi, insan amelide kendisinden hiç ayrılmaz. Hesap vermek üzere diriltileceği “Kıyamet günü, onun için açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız.Orada ne işlemişse bütün amellerini bulacak, hiçbir şey gizli kalmayacak. Hasan Basrî rahmetullahi aleyh “ Senin için bir sahife açılmış, iki melek seni takip ediyor, takiple vazifelendirilmiş, sağında ve solunda bulunan bu iki melekten sağındaki iyiliklerini, solundaki ise kötülüklerini yazar. Sen öldüğünde açılmış olan sahifen, dürülerek kabrine konur. Kıyamet gününde karşına çıkartılacaktır.” demiştir.“Kitabını oku.” denilecek.  Katade: “O gün okuma bilmeyenler dahi okuyacaklardır.” demiştir. “Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter.” (İsra, 14) 

Allah Teâlâ, kulun kusurunu itiraf ederek aleyhine delil olması ve kendisine zulüm nispet edilmemesi için kulun hesabını kendisine havale etmiştir. Amel defteri açıldığında, günahlar ortaya çıkacağından dolayı, günahkâr kimseler korkacaklardır. Kitabın kabardığını görünce şaşkınlıkla, kendilerini helak eden şeyleri çağıracaklar ve şöyle diyecekler:

“Vay halimize! Ey bizi helak edenler! Geliniz, bu zaman sizin zamanınızdır. Bu kitaba da ne oluyor! Küçük, büyük hiçbir şey bırakmayıp, işlediklerimizin hepsini sayıp dökmüş. Dünyadaki yaptıklar kötülükleri ya da kötülüklerin karşılıkların, amel defterine işlenmiş bir şekilde karşılarında bulmuşlardır.

Rabbin kimseye haksızlık etmez.” Kimsenin yapmadığı şeyi yazmaz ve ameline uygun olan azabı artırmaz. Senin yapman gereken şey iyiliklere sımsıkı sarılmak ve kötülüklerden de sakınmaktır. Çünkü herkes yapmış olduğu amellerinin ağacının meyvesini bulacaktır. Şair bu konuda şöyle diyor:

Malın mülkün fayda vermez orada,   

Son pişmanlık fayda vermez mizanda,                                                                                     

Sakın sen orada kalma arada,   

Kaçamaz ki okuyan da yazan da,                                                                       

Hele asla geçmez nakit parada, 

Fakir gel buraya sevap kazanda                                                               

Övdüğün servetten hesap var hesap!                            

Gördüğün hürmetten hesap var hesap!

            Değerli kardeşlerim, bu dünyada adam gibi yaşamak lazım. Hayatını Allaha adayan ve ömrünün 85-86 senesini hep hakla geçiren iki güzel insan mart ayı başında aramızdan ayrıldı. Necmeddin Erbakan Hocam ve Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi. Bu iki güzide insan hayatlarını öteki âleme hesap vermeye endekslemişlerdi ve Allahüalem bu minval üzere göçüp gittiler. Hesap hususunda bu iki mükkerrem insan gibi; Mahmut Sami Ramazanoğlu, Musa Topbaş ve Zeki Soyak Hocaefendi gibi ömrünü Hak yolunda hesap verebilme duygusu içinde geçirmiş nice Allah dostlarını sayabiliriz. Onların derisine de girsek eğer onlar gibi yaşayamıyorsak hiç önemi yok. Ben bu kâmil insanların bu fani âlemdeki vedalarından çok etkilendim. Rabbim onların hepsini bizlere şefaatçi etsin ve bizlere merhametiyle muamele etsin. Ne mutlu yüz akıyla göçebilene. Ruhları için bir Fatiha.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.