HELAL GIDA HASSASİYETİMİZ

HELAL GIDA HASSASİYETİMİZ

İnsanlığın yaratıldıktan sonra ilk imtihanı daha henüz cennette iken “helal gıda” ile olmuştur:

Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara, 35)

 Hz Âdem (AS) ve eşi Allah’ın bu emrine uyarak takdir edilen müddetçe vatanı aslimiz olan cennette huzur içinde yaşadılar. Ne zaman ki:

“Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.” (Bakara, 36)

İnsanlığın helal gıda ile bu imtihanı Ayeti kerimede belirtilen “belli bir zamana dek” olan dünya hayatı boyunca da (kıyamete kadar) devam edecektir. İnsanı cennetten çıkaran günahın Allah’ın helal etmediği bir gıdanın tadılması olduğu düşünülürse olayın ehemmiyeti daha iyi takdir edilecektir. Buradan anlıyoruz ki mideye giren haram gıda bir insanın cennete girmesine de engel olacaktır.

Bundan dolayıdır ki Rabbimiz birçok ayette, yarattığı şeylerin temiz ve güzel olanlarından yememizi ve kendisine şükretmemizi buna aykırı davranmanın ”şeytanın peşine düşmek” olduğunu haber verir:

“Ey İnsanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin, zira şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır.” (Bakara, 168);

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların iyilerinden yiyin, eğer siz gerçekten yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükrediniz.” (Bakara, 172)       

Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem de birçok hadisi şeriflerinde helal lokmanın öneminden ve midenin haramla doldurulmasının felaketlerinden bahsetmiştir:

“Helâl nafaka aramak, her müslümana farzdır.”

“Adam saç sakalı karışık tozlu bir vaziyette yolculuğunu uzatır da elini göğe kaldırıp: ‘Ya Rabbi! Ya Rabbi!’ der; hâlbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır; haramla beslenmiştir; artık onun duası nerede ve nasıl kabul olur?”

Rızkın helal yoldan kazanılması da hayati önem taşımaktadır. Rabbimiz Nisa Suresi 29. ayette:

“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin. Haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki sizi çok esirgeyendir.” buyurarak buna dikkat çekmektedir.

Allah’ın Rasulü, Rehberimiz, Efendimiz de bu husustaki:

“Âdemoğlundan hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek asla yememiştir. Allah’ın peygamberi Davud (aleyhisselam) elinin emeğini yerdi.”

“Öyle bir zaman gelecek ki insanoğlu aldığı şeyin helal mi haram mı olduğuna hiç aldırmayacaktır.”

“Yiyecek ve içeceğin nereden geldiğine aldırış etmeyen kimseyi Cenab-ı Allah cehennemin hangi kapısından içeri sokacağına pek bakmaz.”  gibi hadisi şerifleriyle mü’minlerin rızıklarını helal yollardan temin etme hassasiyeti içerisinde olmalarını öğütlemektedir.

Midemize inen her helal ve temiz lokma, düşüncemizi berraklaştırır, kanımızı temizler, vicdanımızı geliştirir ve imanımıza güç kazandırır. Helal lokma, dua ve ibadetin Allah’a yükselip kabul olunmasını sağlar. Helal yiyecekle kalp sıhhat bulur, insanın ahlakı güzelleşir, içi nurlanır, gönlü açılır, düşüncesi güzelleşir, anlayışı parlar… Haram lokma ise bunların tam tersini yapar; nefse kuvvet, ruha zafiyet verir, kalbdeki iman nurunu azaltarak kasvetlendirir, içi daraltır ve karartır, ahlakı kötüleştirir, düşünceyi kirletir, anlayışı bozar. Kasvetli kalbe sahip insan zulmette kalarak hakikatten uzaklaşır. Onun için her mü’min ağzından içeri giren lokmasına son derece ve titizlikle dikkat etmelidir. Bilhassa şüpheli olan şeylerden sakınarak korunmalıdır. Kalbin muhafazası bütün azaların muhafazasına ve bütün azaların muhafazası da midenin muhafazasına bağlıdır.

Her haram bir hakkın zayi olmasına sebep olur. Böylece haram toplumda haksızlığa yol açar, insanlar arasında güveni sarsar ve toplum yapısında huzursuzluk doğurur.

Ebû Bekir Sıddîk radıyallâhu anh’ın bir kölesi vardı. Bu köle kazancının belli bir kısmını ona verir, o da bundan yerdi. Yine bir gün köle kazandığı sütü ona getirdi. Ebû Bekir radıyallâhu anh her defasında getirdiklerinin kaynağını sorar sonra kabul ederdi. Bu defa sormadan onu içmeye başladı. Bunun üzerine köle:

“İçtiğin şeyin ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Ebû Bekir radıyallâhu anh:

“ Nedir söyle bakalım?” diyerek onun açıklamasını istedi. Köle:

“Câhiliye devrinde falcılık yaparak bir adamı aldatmıştım. Bugün onunla karşılaştık. Adam o yaptığım işe karşılık size ikram ettiğim bu sütü verdi,” deyince Hazret-i Ebû Bekir radıyallâhu anh, parmağını boğazına götürerek tüm eziyetine rağmen içtiğini çıkardı.  Köle:

“Bir lokma için bu kadar eziyete değer miydi?” dediğinde Hazret-i Sıddîk:

“Canımın çıkacağını bilsem bile, yine de çıkarırdım.” cevabını verdi. Sonra da:

“Allah’ım, midemde kalıp damarlarıma karışan kısmından sana sığınırım.” dedi.

Ashabı kiramdan Abdullah bin Ömer radıyallahu anh ise:

“Namaz kılmaktan yay gibi, oruç tutmaktan çivi gibi olsanız da haram ve şüpheli şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez.” demiştir.

Helalinden kazanıp mideyi helal gıda ile doldurmanın önemi ile ilgili Allah dostlarından da birçok sözler ve ibretli hikâyeler nakledilmiştir.

Vüheyb b. el-Verd:

“Karşındaki şu direk gibi oluncaya kadar oruç tutup, namaz kılsan bile midene giren rızkın helal olup olmadığına dikkat etmezsen, ibadetinin faydasını göremezsin.” der.

İbrahim Ethem Hz.leri:

“Midelerine girenlerin helal mi, haram mı olduğunu araştıranlar iman bakımından yükselirler. Kazançlarının helalliğini düşünmeden dünyalık peşinde koşanlar ise önce mide fesadına uğrarlar, sonra da huzurları kaçar, manen yükselemez, alçalırlar. Ne ibadetlerinin, ne de yaptıkları iyiliklerin zevkine varabilirler.” buyurur.

İmami Şarani diyor ki:

“Haramla gıdalanan bir kimseden ancak haram işler sadır olur. Şüpheli şeylerle gıdalanan kimseden de şüpheli işler zuhur eder. Hatta haramdan gıdalanmış bir kimse, Allah’a ibadeti taatte bulunmak istese, buna gücü yetmez.”

Seriyy-i Sekati şöyle der:

“Kurtuluş üç şeydedir; hidayetin yolu, takvanın kemali ve gıdanın helali.”

Hicri 2. yüzyılda yaşamış olan Süfyan-ı Sevri:

“Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helalliği nispetindedir. Şu zamanda sofralarında helal ekmek bulunduran aileler cidden çok azalmıştır.” demiştir.

Süfyan-ı Sevri Hazretleri bugün yaşasaydı halimize ne derdi acaba? Ülkemizde kazancına faiz (kokusu değil) karışmadığını göğsünü gererek iddia edebilecek kaç “Müslüman” çıkabileceğini tahmin edebiliyoruz? Bu ülkede yıllık üretilip satılan domuz eti miktarının 3 milyon kg’yi aştığı sık sık basın organlarına yansıyor. Tüketilen her türlü endüstriyel gıda maddelerinde onlarca hayvansal kaynaklı gıda katkı maddesi bulunduğunu biliyoruz ama bunlardan ne kadarının domuz kaynaklı veya Rabbimizin adı anılmadan kesilen leşlerden üretildiğini bilmiyoruz.

Öyleyse bildiklerimizi ve bilmediklerimizi yeniden gözden geçirelim. Her gün midemize doldurduğumuz şeyleri helal ve haramlıkları yönünden hassas terazilerde tartalım. Elde ettiğimiz sonuçları da lütfen yukarıda sadece birkaç tane ile özetlenen ayetler, hadisler ve Allah dostlarının uyarıları doğrultusunda değerlendirelim.

Cennette Allah’ın yasakladığı ağaçtan yiyerek dünyaya gönderilen Hz. Âdem (AS) ve Havva validemiz şöyle dua ederek bağışlanma dilediler ve affedildiler. Biz de o dua ile bitirelim:

O ikisi dediler ki: ‘Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.’” (Araf, 23)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.