HELAL BELLİDİR, HARAM BELLİDİR

HELAL BELLİDİR, HARAM BELLİDİR

 

Kulları üzerine hüküm koymak âlemlerin rabbi olan Allah’a aittir. Allah’a iman ettiğini söyleyen kullara gereken ise Allah’ın hükmüne tabi olmaktır. Samimi mümin; zorlanmadan, bunalmadan, daralmadan, “keşke Allah şu haramı helal kılsaydı” demeden, Rabbinin hükmüne gönül rahatlığı ile tabi olur. İradesini arzu ve isteklerini ilâhî iradeye boyun eğdirir. Hiçbir hevâ ve heves, hiçbir fânî lezzet samimi mümini haram bataklığına sürekli daldıramaz. İmanın tadını alan mümin kendini haramlardan korur. Haramlara bin bir şeytanî ve nefsanî kılıf bularak meşrulaştıramaz. Haramları meşrulaştırma hastalığı helak olan ümmetlerin en belirgin hastalığıdır.           

Rabbimiz:      

“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak ‘bu helaldir, şu haramdır’ demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” (Nahl 116 ) buyurarak, kendinden başka hiç kimsenin kulları için helal ve haram sınırı belirleyemeyeceğini, bunu yapanların Allah’a yalan uydurmuş olacaklarını ve kurtuluşa eremeyeceklerini haber vermektedir.

Rabbimiz, helal-haram sınırlarının belirlenmesi ve buna tabi olunması hususunda çok şiddetli uyarılar yapmıştır.  Allah’ın hükmüne tabi olmamanın, onun hükmüyle hükmetmemenin kişiyi ya zalim ya fasık ya da kâfir yapacağını bildirmektedir. (Maide 44-45-47)

 Rabbimiz Nisa suresi 105. ayeti celilesinde şöyle buyurmaktadır.

 “Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik. Hainlerden taraf olma.”

 Müminler için Allah celle celaluhu ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin helal kıldığı helal, haram kıldığı da haramdır.   Müminlerin meselelerinin hallinde müracaat kaynağı; Allah’ın kitabı ve Rasulullah’ın sünnetleridir.           

Rabbimiz:    

“Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Peygamber’e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler! Ama eğer (Allah ve Rasulünün hükmettiği) kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler.  Kalplerinde hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midir yahut Allah ve Rasulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!  

Aralarında hüküm verilmesi için Allah ve Rasulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak ‘işittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur 48-49-50-51) buyurmaktadır.

 Allah celle celaluhu ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in koymuş olduğu hükümlerden işlerine geleni alıp işlerine gelmeyeni terk edenler, zalim olarak ilan edilmekte, bunun kalbî hastalığın neticesi olduğu haber verilmektedir. Kurtuluşa ermenin yolunun; Allah ve Rasulünün hükmüne “işittik ve itaat ettik” demekten geçtiği bildirilmektedir.

Dün de bugün de harama kapı aralamaya çalışan bazı âlimlerin ve cahillerin şöyle dediklerine şahit olmaktayız:

“Harama bulaşmayan şey mi kaldı.”

Bu ne demek! Haramın bulaşmadığı şey kalmadıysa biz de harama bulaşabiliriz mi? Bu, apaçık Allah’ın yolundan sapmadır.   

İmam Gazali, İhyasında şöyle der:

“Bazı cahil âlimler; artık bu zamanda helalin ortadan kalktığını, helali bulmak şöyle dursun, ona giden yolun bile kaybolduğunu, helal olarak akarsular ile meralarda biten otlardan başka bir şey kalmadığını,  diğerlerini ise saldırgan ellerin kirlettiğini ve bozuk muamelelerin çürüttüğünü zannettiler. Yalnız su ve ot ile geçim olmayacağına göre haramda müsamahadan başka bir çare görmemiş, dinin bu kutbunu kökünden atmış ve helal ile haram arasında bir fark gözetmemiş oldular.

Bu hakikaten çok uzak bir görüştür.  Çünkü helal de açık ve meydanda, haram da. Ayrıca bunların arasında bazı şüpheli şeyler vardır. Hal ve vaziyet ne kadar değişirse değişsin bu üçü (helal, haram, şüpheliler)birbirinden ayrılmaz.  Vaktaki bu hal dine zararı halka kötülüğü dokunan bir bid’at oldu ise tahkik ve tafsil suretiyle, helal, haram ve şüpheli şeyleri birbirinden ayırt ederek bu fasit görüşün yüzünden perdeyi kaldırmak vacip olmuştur. Darlık ve zaruret bu hakikati ortaya koymaya mani olmaz. (İhya c2, s231)

Âlimlere düşen, her asırda helal, haram ve şüpheliler konusunda bulanıklığı gidermek, kafa karışıklıklarını ortadan kaldırmaktır.  Bu yapılmadığı, açık ve net olarak ortaya konmadığı takdirde insanlar bırakın şüphelileri, haramları bile meşrulaştırmaya çalışırlar ki bu insanlığın felaketidir.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“Helal bellidir, haram bellidir. Ama bu ikisinin arasında insanların çoğunun bilmediği şüpheli şeyler vardır. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve haysiyetini kurtarır. Kim de şüpheli işlere takılırsa bunun durumu yasak bölgeye düşebilecek şekilde koyun otlatan çoban gibidir.

Şunu bilin ki her hükümdarın bir yasak bölgesi vardır. Allah’ın yeryüzündeki yasak bölgesi ise haramlardır. Bilin ki vücutta bir et parçası vardır, eğer o düzelirse vücudun tamamı düzelir. Eğer o bozulursa vücudun tamamı bozulur. Bakın o, kalptir.” (Buhari) diye buyurmaktadır.

Allah celle celaluhu ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, inananları sürekli helallere teşvik edip, haramlardan sakınmalarını emretmiştir. Müslüman Allah’ın haram kıldığı şeylerden de harama götüren şeylerden de uzak durmalıdır. Bu hususta hassasiyetini yitiren Müslümanların haram bir hayata mahkûm olduklarına şahit olmaktayız.

Günümüzde her zamankinden daha fazla haramlarla kuşatılmış durumdayız. Hele niyetini bozan bir kişinin istediği anda her çeşit harama kolayca ulaşması mümkün, alt yapı buna müsait, pek çok kimse de bu haramları yadırgamaz hale gelmiş durumdadır. Faiz, sahtecilik, gasp, içki, kumar, zina, rüşvet, hırsızlık v.b. kocaman kocaman haramlar vakıayı adiyyeden olmuş durumdadır. Müslüman kafasına ve kalbine sahip olmalıdır.

Rabbimiz:

“Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın…” (Müminun 51) buyurmaktadır.

Helal kazanıp helal yiyen; güzel işler yapar, hayırlı işlere yönelir. Haram kazanıp haram yiyen ise; pis işlere, hayırsız işlere yönelir ve onlarla iştigal eder.

Rabbimiz:

“Mallarınızı, aranızda batıl yollarla yemeyiniz…” (Bakara 188) buyurmaktadır.

Faiz, gasb, hırsızlık, rüşvet v.b.

Rabbimiz:

“Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin kalktığı gibi kalkarlar…” (Bakara 275) buyurmaktadır.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“Allah Yahudilere lanet etsin ki; onlara şarap haram olunca, onu sattı ve parasını yediler.” (Buhari-Müslim) buyurmaktadır.

Yenilmesi, içilmesi ve kullanılması haram olan şeylerin ticaretinin yapılması da haramdır.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

“İçerisinde bir dirhemi haram olduğu halde, on dirheme bir elbise alan kimsenin o elbise ile kıldığı namaz ve tuttuğu orucu Allah kabul etmez.” (Ahmet b. Hanbel) buyurmaktadır.

Müslüman yediğine, içtiğine, giyindiğine, kullandığı eşyaya, nereden kazanıp nereye harcadığına dikkat etmelidir.

Rabbimiz:

“De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (En’am 151) buyurmaktadır.

Elbette ki haramlar sadece yeme içme ve giyinme ile sınırlı değildir. İtikâdî, ibadetî, ahlâkî ve sosyal münasebetlerle ilgili haramlar da vardır. İnanca şirk bulaştırmak haramdır. İbadetlere riya karıştırmak haramdır. Ahlaksızlık, hayâsızlık yapmak haramdır. İnsanların mal ve canlarına kastetmek haramdır. Mirası Allah celle celaluhunun emrettiği şekilde yapmamak haramdır. Bugün Müslümanların en çok düştükleri haramlardan biridir. Erkeğe iki, kadına birdir. Kardeşler gönül rızası ile birbirinize bağışta bulunursa o zaman haram olmaz.

Rabbimiz:

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helal ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” (Bakara 168) buyurmaktadır.

İnsanların harama yönlendirilmesinde en tehlikeli unsurlardan biri de şeytan ve avânesidir. Onlar haram ve günahları süsleyerek cazip hale getirirler.

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (Maide 90-91)

Haramların hangi çeşidi olursa olsun ferdi, aileyi ve toplumu tahrif eder, tahrip eder, hiçbir özellik ve güzellik bırakmaz.

“Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.” (En’am 120)

Tevbe edilmeyen, vazgeçilmeyen, haklar dolayısıyla helallik alınmayan hiçbir günah ve haram karşılıksız kalmaz, cezasız kalmaz.

 “Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Rasulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe 29)

Unutmayalım ki; Allah ve Rasulü’nün haram kıldığını haram saymayanlara, Allah celle celaluhu cenneti haram kılmıştır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.