HAZLI, HIZLI, SANAL DÜNYAMIZ

Gün geçmiyor ki, kendi öz değerlerimize aykırı bir hadise yaşanmasın. Kurgusal bir senaryo olduğu anlaşılan bir erkeğin çocuk doğurduğunu iddia etmesini, başörtüsünü çıkaran kızları, üryan gezenleri, aleni fuhuş yapanları şaşkınlıkla izliyoruz. Geçtiğimiz günlerde yine sosyal medya gündemi liseli gençlerin Mukaddes kitabımıza saygısızlığı ile İstanbul’un Bebek, Ümraniye, Beşiktaş semtlerinde ve Antalya’da yaşanan ahlak dışı çirkin birtakım hadiseleri konuştu, tartıştı.
Tüm bunların tesadüf olmadığı aşikâr. Hayvan desem hayvanlara haksızlık ederim, zira hayvan besleyenler bilir hayvanlarda bile içgüdüsel bir edep var. Ama gelin görün ki normal dışı birkaç adi kişilerin ahlaksız fiilleriyle gündem saptırıp, belli ki Müslümanların sinir uçlarıyla oynayıp, Hafazanallah bir takım toplumsal kaos ortamı peşindeler. Sosyal medya çukurunda mütemadiyen en kutsal değerlerimize hunharca saldırıyorlar. İki buçuk saatlik konusu birbirinin aynı olan diziler de var tabi. Üstüne dijital platformlarda süresi kısa ama içeriği ahlak yoksunu yüzlerce bölüm diziler ve filmler de cabası.
Öyle bir tezgâh kurmuşlar ki saldırandan da savunandan da Sosyal ağların efendileri kazanıyor.
Bu yaşananlar; düşmanın topla tüfekle yapamadığını, aile yapımızı ve değerlerimizi, ahlaksız bir sürü diziler ve filmlerle bozmayı başardıklarını düşündürüyor insana.
Yenidünya düzeni de denilen global salgın devletlerin ailelerin kontrolünden çıkmış durumda. Biz mevcut dijital dünyayı anlamaya çalışırken şimdi Meta verse ile fitnelerini bir üst seviyeye taşıdılar. Arsa satmaktan tutun devasa şirketler sanal mağazalarını oluşturmaya başladıklarını duyuruyorlar. Kâbe’yi bile sanal gözlükle tavaf ediyor olacağız!
Tabii, şer odakları vazifesini yapıyor. Önemli olan bütün bunlar yaşanırken biz ne mi yapıyoruz?
Elbette her devrin fitnesi başkaydı. Bize de internet denk geldi. Dehşetengiz bir sel gibi kapıldık büyüsüne gidiyoruz. Bu sanal dünyadan like almak, takip edilmek birçoğumuza öz değerlerimizden daha sevimli geliyor. Her gün internette 5-6 saat gündem, moda alışveriş, filmler, diziler klipler, oyunlar vs. uygulamalarda en değerli hazinemizi yani ömür sermayemizi tüketiyoruz.
Şöyle bir düşünelim! Neleri tüketmedik ki; Edep, ar, namus gibi haysiyetimiz onurumuz milli ve manevi değerlerimiz can çekişiyor. Hepimizi insan yapan tüm değerler yine insan tarafından tüketiliyor. Modernlik diye lanse edilen haz, hız ve zevklerimiz, hayatın gayesi oldu. Böylesi bir tüketim çılgınlığı geçmiş bütün cahiliye devirlerini aratmayacak derecede insanı insanlıktan çıkarıyor. En tuhafı da maalesef pek çoğumuzun kaybettiği kutsallarımız umurunda bile değil. Sanki ölümsüzlüğün sırrına ermişçesine hesapsız, plansız, sorumsuzca yaşamaya devam ediyoruz. Bir akıl tutulması yaşadığımız kesin de bu gidişattan kendimizi, gençlerimizi nasıl koruyacağız?
Tekvir Suresi 26. Ayette mealen Rabbimiz: “Eyne Tezhebun, Gidiş nereye?” Sorusunu soruyor biz kullarına. Gerçekten Müslümanlar olarak ve insan cinsi olarak nereye gidiyoruz? İki milyarı aşkın İslam Dünyası olarak nerelere savruluyoruz? Bu gidiş nereye? Diye sormak yok, düşünmek yok, en acısı da sanal dünyanın bize sunduğu yeniliklerle günümüzü gün ederken hiç rahatsız olmuyoruz. Göre göre, izleye izleye en çirkin hadiseler bile zamanla normalleşiyor. Zihinlerimiz devşiriliyor, dönüştürülüyor farkında mıyız?
Bütün bunlardan sonra insanın kalbine bir hüzün çöküyor. Çökmeli de ama umutsuzluğa kapılmadan! Müslümanlar olarak bu fitne devrinde, nefsimize ve neslimize sahip çıkmamız için, Kur’an ve Sünnet esaslarını hayatımıza tatbik etmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Mutluluğu sanal dünya da değil de dinimizin güzelliklerinde aramalıyız. Eşimize, dostumuza, anne-babamıza, evlatlarımıza ve komşularımıza kısaca hayatımıza dokunan kim varsa Müslümanca yaşamanın zarafetini ve konforunu yaşatmalıyız. İman ettiğimiz şekilde yaşarsak İnşallah her türlü fitneden korunmuş oluruz.