Hasret

“Küresel İnsani Yardım Kuruluşu, 2013 yılı için dünyanın en fazla yardım yapan ülkelerinden 3.sünün Türkiye olduğunu açıkladı.” Basın.
Yıllar yılı, teessüre açık bir milletin evlatları olarak az gülüp çok ağlamayı kanıksadığımız konusunda şüphe yoktur. Maddi iştahları henüz ayyuka çıkmamış nesillerin son temsilcileri için, az gülüp çok ağlamak pek de zararlı bir dışavurum olmasa gerek.
Bizler büyük bir imtihanın muhatapları olarak fakirlikten, gariplikten, musibetten, beladan manevi yararlar gözetiriz. Ağlamamızın bir bedeli olacağını iyi biliriz. Bu sebeple asi olma hakkına sahip olmadığımızın bilinci ile yaşamak durumundayız. Ağlamak gerekirse ağlarız; gam yemeyiz. Kimi zaman da sadrımıza inşirah olacak kimi müjdelerle gülümsemekten imtina etmeyiz.
Ceviz kabuğunu doldurmayacak aktüel konuların, dünya siyasetinin baskın havasını yansıtan rastgele haberlerin günlük hayatımızda zorunlu misafir olduğu bir dönemde, ruhumuzu cilalayan sevindirici haberleri duymamız beynimize müspet dalgalar yaymaktadır.
Maddi heveslere nazaran, ruhumuzun geri planda kalan etkin olma gücü böylece ön saflara çıkıyor. Yazımızın başında iktibas ettiğimiz haber cümlesi de bu bağlamda bir müjde gibidir.
Uzun seneler hasretini çektiğimiz, duymaya can attığımız konuların en önemlisini bizlere aktaran bu haber, “milli tank yapıldı”, “kendi helikopterimizi ürettik”, “uzaya ilk yerli uyduyu fırlatacağız” gibi haberlerin de ötesinde ehemmiyet arz etmektedir. Manen de ilerlediğimizin timsalidir.
Haberin sebebi olan vasfımız, bizleri gururlandıracak kadar dikkate değer ve sahiplenilmesi gereken harika bir vakıadır. Bu haber, bir dönem yardımlaşma ve misafirperverlik konusunda birinciliği kimseye bırakmamış bu yüce milletin eski günlerine dönüşünün ilk hakiki alametidir.
Söz konusu haber, kelime-i tevhid ve Efendimizin ismini yazdıkları simsiyah bez parçasını dalgalandırarak, Müslim, gayrimüslim, her can sahibini hunharca katleden sözüm ona hilafet mensuplarının yansıttığı olumsuz ve mahcup edici din algısına vurulan öldürücü darbelerden biridir.
Unutmayalım ki savaşlar kin ve nefret yaymaktan başka bir işe yaramazlar. Asıl tebliğ, yüreklere yapılabilecek açılımlarla mümkün olacaktır. İhtiyaçlara cevap vermek ise kalpleri kazanmak için atılacak ilk adımdır. Edebiyat gönül kazanma araçlarından biridir. Lakin tek başına bir şey ifade etmez. Mazlumlara şiir okumak etki eder belki, ama bir saman alevine benzer.
İnancı uğruna yerinden yurdundan sürülmüş insanları içi boş sloganik cümlelerle teselli etmeye yeltenmek, onların beklentilerine cevap vermeye yeterli olmaz. Süslü cümlelerle sunulan vaatlerin sonuçsuz kalması, bırakın etki etmeyi mevcut itibarınızı bile yok eder.
Dünya mazlumlarına hitap edecekseniz, sunulacakların muhtevası geniş tutulmalıdır. İçinde, onlara söyleyeceğiniz teselli cümleleri ile birlikte yaşamalarını sağlayacak maddi imkânlar barındırmalıdır. Ekmek olmalı, aş olmalı, vermeye kıyamadığınız payları içermeli, kısaca kardeşliğin gerektirdiği ne varsa kapsamalıdır.
Öz cümle, yeryüzündeki mazlum ve yoksullara verilecek cevap nefse ağır gelebilecek bir bedel içermelidir. İşte o zaman hakiki yardımdan bahsedilebilir. Diğer taraftan, ihtiyaçların giderilmesinde samimiyet olmazsa muhtaçların kalplerinde taht kuramazsınız. Samimiyetin olmazsa olmazları iyi niyet ve takvaya ulaşma hedefidir.
Son cümlelerin çağrıştırdığı tek mükemmel devlet biçimini “Osmanlı” adı ile bizim ecdadımız gerçekleştirmiştir. Osman Bey’in kurduğu devletin kalp kazanma becerilerine henüz hiçbir dünya imparatorluğu sahip olamadı.
Yazımızın giriş kısmında sunduğumuz haberin ayrıntısında, en çok yardım eden ülkeler arasında Amerika’nın birinci, İngiltere’nin ikinci olduğu bilgisi var. Lakin elde edilen bu birincilik ve ikincilik samimiyetsizce, sadece menfaat gerçeğini barındırdığı için yardım alanlar üzerinde hiçbir heyecan uyandırmamaktadır.
Yine haberin içeriğinden öğreniyoruz ki, yapılan yardımlar genellikle mazlum, muhacir Müslümanlara ya da halkı yoksul Müslüman ülkelere yapılmıştır. Yardım alan ülkelerde bir anket yapılsa, yardım yapan bu iki ülke belki de, sevilmeyen ülkeler arasında da birinciliği ve ikinciliği kimseye kaptırmayacaklardır.
Neden? Çünkü yardıma muhtaç hale getiren de onlardır. Bu ülkelerin hedefleri arasında hâkim olma ve doğal kaynakları sömürmenin temel maddeler olduğunu cümle âlem bilmektedir. Kendilerine yeni pazarlar bulmanın başka önemli bir sebep olduğunu da malumu ilan babından ben söyleyeyim.
Bu iki ülkenin dış politika anlayışı “bir koy; üç al” şeklindeki faydacı anlayıştan öte hiçbir dini-manevi duyguyu içermez. Oysa dünya bu iki ülkeden ibaret değildir. Bu gerçek, mazlumlara yardım etme konusunda artık bizlerin de öncü olduğunu bildiren bu haber ile tekrar haykırılmış olmaktadır.
Evet… Tekrar gün yüzüne çıkıyoruz elhamdülillah… Hem de Osmanlının bütün ihtişamı ile dünya mazlumlarını kucakladığı o saf ve tertemiz duygulara yeniden sahip olarak… Unutmayalım, insanlardan ve ülkelerden hiçbir menfaat beklemeden yapılıyor bu yardımlar.
Çünkü ne petrol hastasıyız ne de sömürge ustasıyız. Allah’ın nimetlerini, Firavun Merdiveni’ne benzer gökdelenler yaparak telef eden kimi Müslüman kardeşlerin aymazlığına rağmen el uzatıyoruz bütün mustazaflara. Bizim geçmişimize köprüler kurmamızı ve geleceğe otobanlar yapmamızı sağlayacak yegâne özelliğimiz, güçlü bir mahiyette, (sadece insanlara değil) bütün nâçar varlıklara kol kanat germemizidir.
Maddi ilerleme, kalkınma gibi kavramlar güce tapınmak ve mazlumu unutmak gibi illetlere sahip kavramlardır. Ekonominin iyi durumda olması, refah seviyesinin yükselmesi, şımarma ve gururlanma riskini taşır. Helak olan toplumların çoğunluğu nimetlerin dengesiz sahiplenilmesinden helak olmuşlardır.
İşittiğimizde ya da seyrettiğimizde çok sevindiğimiz maddi kalkınma haberleri kalbimizi mutmain etmeye yetmez; esas hasretimizi dindirecek haberler manevi kalkınma haberleridir. Fakirlere, yoksullara, mazlumlara yapılan yardımlar bizi dünya devletleri arasında üçüncülüğe çıkarmış durumda. Bu, gözleri yaşartacak mükemmel bir ilerlemedir. Birinci olduğumuz haberini okuduğumuzda ise, hasretimiz tamamen dinmiş olacak.