Hangi İnsanların Hakları

Hangi İnsanların Hakları

 

İnsan hakları son yüzyılın en çok tartışılagelen konularından biri olmuştur. Bu konu üzerinde fikirler üretilmiş, türlü türlü tanımlar yapılmıştır. Doktrinde kabul gören tanımında “tüm insanların hiçbir ayrım gözetmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasıdır. Herkes cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, tabiiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi fark olmaksızın kanun karşısında eşittir.” şeklinde kabul edilmektedir. Peki ya durum gerçekten de böyle mi? Tanıma bakıldığı zaman tüm insanlığın faydasına gibi görünmekte olup İslam’ın esaslarına da uygundur. Yüce kitabımız ve peygamberimiz ümmetine hep bu doğrultuda öğütler vermiştir. Dinimizde bunun en net örneklerinden birisi Veda Hutbesidir. Peygamberimiz aleyhisselam hutbede “Arap’ın Arap olmayana Arap olmayanında Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur.” buyurmuştur. Bizim için İslamla yerleşen bu düşünce Avrupa devletlerinde çok daha sancılı ve yüzyıllar sonra gerçekleşmiştir. 1700’lü yılların sonlarında yaşanan Fransız İhtilali ve öncesindeki rönesans-reform hareketleri sonucunda kabul edilmiş bir olgudur.

Fakat “hak olan dinimiz gibi herkes için mi kabul edilmiş bu haklar?” sorusunun cevabına ise evet demek pek mümkün görünmemektedir. Batılı toplumlar bu süreçten kendilerine pay çıkarmaya çalışmış ve insan hakları olgusunu istedikleri gibi yönlendirmiştir. Bunların tespiti için çok öncelere gitmeye de gerek yoktur. Örneğin henüz 1970’li yıllarda kapatılan insan-hayvan karışık olan hayvanat bahçeleri. Dünyanın farklı yerlerinde köle olarak getirilen insanların insan sayılmayarak başka bir varlık olarak sergilendiği pazarlardır bu hayvanat bahçeleri. Ya da Afrikalı insanların sömürge olarak insanlık dışı şartlarda çalışmaya zorlanması da diğer bir örneğimiz olabilir. İnsan hakları bağlamında değerlendirilen ne varsa bir bir yok sayan bu devletler aynı zamanda da bu hakların en büyük savunucusu olarak gösterilmiş ve gösterilmeye devam etmektedir. Bu da tam olarak Batı Medeniyetini özetleyen bir durumdur. İslam dinince kabul edildiği, herkesin el emin dediği Hz. Peygamber’in aleyhisselam dilinden düşürmediği ve dünya tarihi boyunca hiçbir zaman zulümle anılmamış İslam devletleri mi yoksa tarihini sömürü üzerine kurmuş, gerektiği yerde bunu bir argüman olarak kullanan Batı Medeniyeti mi hakkıyla insanlığı savunmaktadır?

İsrail’in günlerdir süren Gazze’ye uyguladığı zulüm ve bunun sonucunda binlerce insanın yurdundan edilmesi, özgürce yaşama haklarının elinden alınması insan haklarını zedeleyen bir durum değil midir? Hem de en temelidir.  Fakat ne var ki dünya devletleri bırakın buna karşı çıkmayı aksine saldırılara meşruluk katmak adına elinden geleni ardına koymamaktadır.  “Yaşanan hak ihlalleri, alınan masum canlar tekrar bize hangi insanların hakları sorusunu yöneltir?” Görülen çok bariz şekilde o’dur ki; insan hakları da güçlünün güçsüzü korumak yerine ezmeye çalıştığı, modern dünya düzenine kılıf olarak kullandığı bir tamlamadan ibarettir. İnsan hakları sınıfsal olarak ayrılmış; toplum toplum; millet millet farklılıklara tabi tutulmuştur. Filistin’de bir insanın huzurlu bir evi olması çok görülürken batı medeniyetinde özgürce insanları yerinden etmek hak görülmüştür.  İnsan hakları savunucuları(!) hakları kendi menfaatleri doğrultusunda eğip bükerek kendi düzenlerini devam ettirmeye çalışmaktadır. Müslüman’a ise burada düşen görev düzenin parçası olmaktan kurtulup hak dinin tebliği üzere düzen kurmak; mazlumun ezilmesine engel olmak ve insan haklarını gerçek manada hayata geçirmektir. Allah bizi bu yolda gidenlerden eylesin.                                                                                     

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.