HADİS İKLİMİ – İslam Ahlakının Özü: Hayâ/Mahmut Aveder

HADİS İKLİMİ – İslam Ahlakının Özü: Hayâ/Mahmut Aveder

Ebu Mesud’un naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!” (Buhari)

Sözlükte “utanmak, çekinmek” anlamlarına gelen ve Türkçede daha çok “ar” kelimesiyle ifade edilen hayâ duygusu, genellikle yüzün kızarması, kişinin başını öne eğmesi, gözlerini kaçırması, şaşkın davranışlar sergilemesi gibi şekillerde dışa yansır. İnsanı kötülükten alıkoyup iyiliğe yönelten fıtri bir ahlak özelliği olmakla birlikte hayâ, kişinin içinde yaşadığı toplumun dinine, örf ve adetlerine, yaşam tarzına göre şekillenir.

İslam dini, insanın doğasında var olan hayâ duygusunu, Allah Teâlâ’nın belirlediği ilkeler doğrultusunda şekillendirerek şahsıyla bütünleşen bir karakter özelliği haline getirmesini ister. Böylece doğruyla yanlışı ayırt ederek Rabbinin kötü ve çirkin görüp yasakladığı söz ve fiilleri yapmaktan hayâ eden kulun, haramları terk edip helallere sarılması, dolayısıyla dinin gereklerini yerine getirmesi daha kolay olacaktır. İşte bu nedenle Allah Resulü, “İman, yetmiş küsur parçadır. Hayâ da imandan bir parçadır.”(Müslim) buyurmuş, hayâ ile imanın birbirine bağlı olduğunu, biri olmazsa diğerinin de olamayacağını ifade etmiştir. Bir defasında fazla utangaç olduğu gerekçesiyle din kardeşini azarlayan birini görünce, “Onu (kendi haline) bırak. Çünkü hayâ, imandandır.” (Buhari) demiştir.

Ashabını hayâlı olmaya teşvik eden Resulullah, ”Arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun zarifleştirir.” (Tirmizi) buyurmuş ve hayâ sahibi kimselerden övgüyle bahsetmiştir. Mesela, ashabının faziletlerinden bahsettiği bir konuşmasında Hz. Osman’ı “ashabın en hayâlısı” olarak tanımlamış ve Hz. Osman, asr-ı saadette, bu üstün hayâ duygusuyla şöhret bulmuştur. Allah Resulü “Gücün yettiğince avret yerlerini kimseye göstermemeye çalış!” diye nasihatte bulunduğu bir sahabenin, yalnız kaldığı zamanlarda da avret yerlerini örtmesinin gerekli olup olmadığını sorması üzerine şöyle cevap vermiştir: “Kendisinden hayâ edilip utanılmaya en layık olan, Allah’tır.” (Tirmizi) Böylece inananlara, herkesten önce Allah’tan hayâ etmek gerektiğini bildiren Hz. Peygamber, O’ndan nasıl hayâ edileceğini de yine kendisi öğretmiştir.

Başkalarından utanan, tepkilerinden çekindiği için onların hoşlanmadığı söz ve fiilleri yapmaktan rahatsızlık duyan insanın aynı şekilde Allah’a karşı da hayâ göstermesi, rızasını kaybetmekten korktuğu için O’nun sevmediği amelleri terk etmesini gerektirir. İhsan üzere, yani Allah’ı görüyormuşçasına hareket ederek Allah’ın kendisini an be an gördüğü bilinciyle yaşayan kulun Allah’tan hayâ etmesi, onun her zaman ve mekânda takva sahibi bir mümin olmasını sağlar ki, Rahman’ın, kullarından talebi de budur. Nitekim “Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır.” (Araf, 26) ayetindeki “takva elbisesi” tabiriyle hayânın kastedildiği belirtilmiştir.

Mümin için hayâ onu daima iyiyi ve güzeli yapmaya sevk eden ahlaki bir erdemdir. Edep ve ahlakın temel bir unsuru olarak hayâ, toplumumuzda da nesiller boyu üstün bir ahlaki meziyet olarak görülmüştür. Ancak ahlaki değerlerin giderek yozlaştığı günümüz toplumunda hayâ duygusu da eski konumunu kaybetmeye başlamıştır. Öyle ki önceleri hayâ sahibi olan kişiler övülür, değerli görülürken, şimdilerde hayâlı olmak bir utanç ve eksiklik sebebi gibi algılanır hale gelmiştir. Edebe aykırı sözleri herkese karşı söyleyebilmek, ahlaksız davranışları aleni olarak işlemek, bazı çevrelerde, cesaretin, öz güvenin ve özgürlüğün en önemli göstergesi kabul edilmektedir. Hâlbuki hayâyı kaybetmek, öncelikle bireyi “en şerefli varlık” olmaktan çıkararak değersizleştirir.

Birlikte yaşamanın temeli olan saygıyı ortadan kaldırarak, sosyal hayatta riayet edilmesi gereken sınırları yok etmek toplumun bozulmasına yol açar. Nitekim dilimizde, utanç duyulması gereken hal ve davranışları çekinmeden yapan kimseler için kullanılan “ar damarı çatlamış” tabiri, hayâsızlığın insanın yaratılışını bozan bir hal olduğuna dikkatleri çekmektedir. Dolayısıyla diğer ahlaki prensipler gibi hayâya da gereken önem verilmelidir. Müminler için hayânın, ahlaklı ve onurlu bir yaşamın anahtarı olmanın da ötesinde kişinin imanını yansıtan ve onu Rabbi katında değerli kılan bir vasıf olduğu unutulmamalıdır. Zira Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Hayâ imandan neşet eder, (ehl-i) iman da cennete gider. Çirkin söz ve davranış ise kabalıktan ve kötü ahlaktan neşet eder. Kötü ahlak (sahibi olanlar) da cehenneme gider.” (Tirmizi)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.