HADİS İKLİMİ-Güzel Ahlak

Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre, Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Ben, (başka değil, sadece) (iyi), güzel ahlakı tamamlamak (uygulamak) için gönderildim.” (İbn Hanbel)
İlk vahyi alan Rasulullah aleyhisselam büyük bir korku ve endişe ile evine dönünce Hz. Hatice radıyallahu anha oldukça sakindi. Çünkü onun gibi yüksek ahlaki meziyetlere sahip bir insanın başına gelen bu olayın kötü bir şey olacağına asla ihtimal vermiyordu. Bu nedenle eşini, “Öyle deme. Allah’a yemin ederim ki Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabayı gözetirsin; muhtaç olanların bakımını üstlenirsin; aç ve açıkta olanı koruyup, kollarsın; misafire ikram edersin ve musibete maruz kalanlara yardım edersin.”sözleriyle teselli etti.
Hz. Hatice’nin saydığı bütün bu hususiyetleri ile sevgili eşi Muhammed, ahlaki değerlerin önemini yitirdiği cahiliye gibi bir dönemde dahi eşine ender rastlanacak karakterde bir insandı. Hira dönüşü Hz. Hatice’nin, Allah Resulü’ne sarf ettiği bu teselli cümleleri, adeta Allah Teâlâ’nın Elçisi’nin ahlakına övgüyle şahitlik ettiği, “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 4) ayetinin tefsiri niteliğindeydi.
Ahlak, kişinin yalnızca insanlarla ilişkilerinde değil, Rabbiyle, diğer canlılarla ve çevresi ile ilişkilerinde de var olan ve dikkat edilmesi gereken bir niteliktir. Nitekim İslam’ın nihai gayesi ahlaklı insanlardan oluşan ahlaklı bir birey ve toplum, onlardan da ahlaklı bir dünya meydana getirmektir. İslam ahlakı, zikredilen bütün bu özellikleri ile insanı hep daha iyiye ve daha güzele yönlendiren canlı bir yapı sergilemektedir.
İslam ahlakının en belirgin yönleri, “hasbilik” yani hiçbir çıkar kaygısı olmadan sırf Allah rızasını gözetmek ve “ihsan” yani kendisi Allah’ı görmese de her an Allah’ın onu gördüğünün bilincinde olmak ve ona göre davranmaktır. Bu, İslam’da ahlak ve iman arasında sıkı bir ilişki olduğu anlamına gelmektedir. Allah Teâlâ, “Rabbimiz Allah’tır.” deyip de dosdoğru olanları cennetle müjdelemiştir. (Fussilet, 30) Rasulullah da, “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlak bakımından en güzel olanıdır.” (Tirmizi)
Allah, insana hem kötülük duygusunu hem de takvasını (kötülükten sakınmayı) ilham etmiştir. Dolayısıyla insanın yaratılışından sahip olduğu bir meleke olarak ahlak, iyi ya da kötü yönde değiştirilmeye müsait bir konumdadır. Cenab-ı Hak tarafından iyi, güzel, temiz görülen davranışlar güzel ahlak; kötü, çirkin ve pis addedilen fiiller ise kötü ahlak kapsamında değerlendirilmiştir. Ve bu ahlaki davranışlar, sonuçları itibariyle cennetle mükâfatlandırılma ya da cehennemle cezalandırılma şeklinde uhrevi kaidelere bağlanmıştır. Yüce Allah, ahirete iyilik getirene ondan daha hayırlısının, kötülük getirene ise ancak işlediğinin cezasının verileceğini bildirmiştir.
Allah, insanlarla ilişkilerinden ibadetlerine kadar müminin günlük hayatında her alanı kuşatan, böylece bireysel ve toplumsal hayatın bütün detaylarını tanzim eden bir işlev görür. Bu çerçevede yeme içme, giyim kuşam, yatıp kalkma, eve girip çıkma, büyük küçük bütün insanlarla ilişkiler, konuşma, camiye gitme, namaz, oruç ve sadaka gibi her davranışın, her ibadetin adabı vardır.
Mesela, her işe Allah’ın adını anarak başlamak, yemeği sağ elle ve önünden yemek, bir şey içtiğinde kabın içine solumamak, başkasının evine izinsiz girmemek, selamı yaymak, selama daha güzeli veya aynıyla karşılık vermek, küçüklere merhamet, büyüklere saygı göstermek, insanların kusurlarını araştıran değil, örten olmak, namazı huşu içerisinde kılmak, kötü söz ve fiilleri terk etmek, sadakayı başa kakmadan, gönül kırmadan temiz ve güzel şeylerden vermek bunlardan bazılarıdır.
Bunların hepsi Müslüman’ın zihnini inşa ederek ona şahsiyet kazandıran davranışlardır. Edebe riayet etmek, nefsi terbiye edip ahlakı güzelleştirdiği gibi hem Allah’ın rızasını, hem de toplumun sevgisi ve takdirini kazanmaya vesiledir.