HADİS İKLİMİ – Aile: İnsanın Dünyadaki Cenneti/Mahmut Aveder

Amir b. Sa’d b. Ebu Vakkas (ra), babasından şunları nakletmiştir: Veda Haccı senesi hastalığımın artması üzerine Resülullah (sav) beni ziyarete geldi. (Mal varlığımı sadaka olarak dağıtmak istediğimi söyleyince) Resülullah (sav) şöyle buyurdu: ” … Allah rızasını umarak ailen için yaptığın her harcamadan muhakkak ecir alırsın, eşinin ağzına koyduğun bir lokmadan bile!” (Buhari)
Bitkisiyle hayvanıyla yeryüzünde her varlığı dişi ve erkek olarak yaratan Rabbimiz, varlıkların en değerlisi olan insanı da kadın ve erkek olarak yaratmıştır. İnsanı erkek ve dişi eşler olarak dünya hayatına yollamıştır. Birbirlerine karşı kuvvetli bir sevgi ve merhamet lütfetmiştir. Peygamberimizin ifadesi ile onlar, birbirinin benzeridirler. Allah Teâlâ, “Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” (Bakara, 187) buyurarak kadın ve erkeğin birbirlerini korumaları gerektiğini hatırlatmıştır.
Kuşkusuz evlilik, insana sükûnet aşılayan bir nimettir. Kalabalıklar içinde yalnız kalmış bir gönlü ancak bir eş şad edebilir. Sevginin en özelini, sıcak, müşfik dost elini, hayatı yaşanılır kılan paylaşımı ancak bir eş sunabilir insana.
Diğer yandan evlilik, bedenin haramdan korunacağı bir barınaktır. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz, namuslu bir birliktelik yaşamaya niyetlenip aile kurmaya çabalayana Allah’ın mutlaka destek olacağını müjdeler. Zira evlilik sayesinde sadece iki beden korunmaz, bütün toplum arı bir nesle sahip olur.
Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de aile birliğinin kurulmasının ardından hayatın akışına ayak uydurması için insana öğütler verir. Aile olmanın hayata güvenle bakan ve geleceği şekillendiren yüzünü tanıtır ona. Öncelikle aile olmanın ne anlama geldiğini kavramasını ister.
Yavrusu olunca kadın, “anne” olur. Onu bağrına bastığı an öylesine şefkat doludur ki Rabbin, kullarına karşı merhametini hatırlatır Peygamberimize. Taşıdığı, doğurduğu, doyurduğu bu küçük canı kendisine tercih eder ve ondan ayrılmaya dayanamaz. Öyle bir bağdır ki aralarındaki, bu bağı koparanları şiddetle uyarır Peygamberimiz: ”Anne ile evladının arasını ayıranın, Allah da kıyamet günü sevdikleriyle arasını ayırır.” (Tirmizi) Ve öyle bir an gelir ki anne, ağzına atmak üzere olduğu hurmayı kendisinden isteyen yavrularına kıyamayıp bölüştürür de bu davranışı ile cenneti kazanır.
Ve yavrusu olunca, “baba” olur erkek. Artık kıyamete kadar onun adıyla anılacak, ona ait bir can vardır. ”Ailenin senin üzerinde hakkı var!” (Buhari) diye uyaran Peygamberinin kendisine yüklediği sorumluluğu yerine getirebilmek için çırpınmaya başlar. Bir taraftan eline geçen nimeti, kendisi faydalandıktan sonra önce ailesi ile bölüşmeli ve evine iyilik taşımalıdır. Diğer taraftan, her türlü kötülüğü yuvasından uzak tutmak için çabalamalı, bu uğurda canını bile verse şehit olacağı müjdesini kulak ardı etmemelidir.
Anne ve babanın elinde çocuk nadide bir emanettir. Bugüne aitmiş gibi görünse de aslında yarınlar için hazırlanması gereken bir emanet, hassas, kırılgan, ilgiye ve sevgiye ihtiyacı hiç bitmeyen bir candır. Bir imtihandır yavru; sonuçta büyük mükâfatı kazanmak isteyenin hayli emek sarf etmesini gerektiren bir imtihan…
Peygamber Efendimizin, “Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hıristiyan ya da Mecusi yapar.'” (Buhari) ifadesi, ebeveynin çocuk üzerindeki kalıcı tesirini açık bir dille özetler. İşlenmeye hazır bir cevher olan insan yavrusu, iyiyi kabul etmeye ve güzeli benimsemeye daha doğuştan gönüllüdür. Onun, gözünü açtığı bu yeni âlem ile sağlıklı ilişkiler geliştirebilen erdemli bir kişilik edinmesi, anne babasının kucağında gerçekleşecektir. Aynı zamanda kendisini hidayete ve doğru yola ulaştıracak din tercihinin temeli de aile ocağında şekillenecektir.
Peygamberimiz, bebeklikte merhamet, çocuklukta sevgi ve delikanlılıkta anlayış ile büyütülen evladın saygı ve uzlaşı sonucu alınan bir kararla evlendirilmesini tavsiye etmiştir.
Hz. Peygamber (sav), aile içinde adaletsizliği kesinlikle reddeder. Sevgi konusunda yavrularına eşit mesafede durmayı beceremeyen ebeveyn, gönüllerine söz geçirememekten dolayı belki mazur görülebilir. Ama bunu davranışlarına yansıtmayarak, cinsiyet farkı gözetmeksizin adaleti korumak zorundadırlar. Zira ailede söz hakkına sahip olan her yetişkin, “Allah’tan korkun ve evlatlarınız arasında adil olun!” (Buhari) emrinin muhatabıdır.
Anne ve babalar olarak biz müminlerin daimi niyazı şudur: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” (Furkan, 74)