Güz Duyguları

Ah Bir Kuş Olsam
Ah bir kuş olsam derim
Sürsem yüzümü Kabe’nin
Siyah örtüsüne
Gözyaşları dönse sele
Uçsam oradan Ravza’ya.
Esselatü vessalamü aleyke
Ya Habiballah desem
Huzurla kabrinin önünde.
Ah bir kuş olsam
Görsem hayatı ölümde.
Ebediyeti Cennet’ül Baki’de.
Ah bir kuş olsam derim.
Kanatlarım hürriyetin timsali
Gözlerim umudun.
Sonsuzluğun göklerde keyfi
Süzülsem nazlı nazlı.
Her çırpılan kanat biraz daha
Yaklaştırsa beni mutlu
Sonsuzluğa namütenahi
Her atılan adım gibi
Ah bir kuş olsam
Özgürlüğün kartalı.
Ah bir kuş olsam
Yeryüzü kanatlarımın altında
Seyretsem tüm cihanı.
Görünce zalim ve müstekbirleri.
Görünce mazlum ve mustaz’afları,
Alsam zalimlerden mazlumun hıncını.
Alsam müstekbirden mustaz’afın hakkını.
Ebabil gibi zalimlerin zulmüne.
Taşlar fırlatsam beyinlerin ta içine.
Yere çakılsa taşlarımla zalimler.
Firavunlar Nemrutlar gibi Esetler.
Ah bir kuş olsam derim
Süzülsem semalarda
Şükretsem tüm arzına
Onun ve her şeyin sahibine.
Yeşili,mavisi, sarısı, grisi ile
Renk cümbüşü tabiatı.
Siyahı, kızılı, sarısı, beyazı, zencisi
İle her çeşit insanı.
Seyretsem anlasam, anlatsam gücünü.
Ah bir kuş olsam
Ben ne zayıf, O ne güçlü.
Miharbi
GÜZ DUYGULARI
Sonbaharı yaşıyoruz.”Eylülde gel” ile ifadesini bulan bütünleme sınavları, okulların açılması, üniversite kayıtları, yurt burs arayışları, kış hazırlıkları ile tam bir curcuna ve telaş.
Cüzdanların boşaldığı, kart limitlerinin yükseldiği, hesapların da şaştığı zamandır. Oduncu kömürcü sevinir, dondurmacı üzülür. Köylü çalısını çırpısını toplar, tohumunu dağıtır kışı bekler.
Sonbahar hüzündür. Hazanında baharı yaşayanlara karşılık” baharında hazanı yaşayanlar”ın da mevsimidir sonbahar. Ağlarken gülenlerin delilikleri ile gülerken ağlayanların derinlikleri de sonbahardır. 6-7 Eylül olayları, 11 Eylül sendromu ve bilinmezliği,12 Eylül darbesinin kararttıkları da sonbaharın hüznünün bir parçasıdır sanki.
“Kara tren gelmez m’ola, düdüğünü çalmaz m’ola” nağmeleri de sonbahardır. Hicran mevsimi ya. Bülbül gülünden, aileler canlardan, toprak nebatattan, canlılık hayvanattan, sevinç coşku insanattan ayrılır da ondandır. Vuslatı olan hicranının tadına doyum olmaz ya vuslat anında. Ama sadece hicran onulmaz yaradır mahzun gönüllerde.
Ayrılıkların netleştiği, güneşin görüşlerini kısalttığı, canlıların cansızlaştığı, tabiatın uykuya daldığı, gündüzlerin yaz gibi göründüğü, gecelerin buz gibi olduğu bir zamanın hüzünlüleri hep olagelmiştir.
Telli duvaklı geline benzeyen ilkbahara karşılık, telleri dökülmüş nine timsali sonbahar ağaçları. Güzellik gazelle dökülür. Gazellerin rengi de hüznün haykırışıdır. Üşüten rüzgarı, ıslatan yağmuru açıktan kapalıya kaçışın sebebidir (sığınma ve korunma düşüncesi). Sonbahar yaprak gibi sararış dökülüştür. Bezginlerin yorgun ve bitkin yürüyüşü, günlerin yaprakvari azar azar ömürden dökülüşü.
Gençlik-ihtiyarlık, diriliş-ölüm, sevinç-hüzün, ılık ılık müjde-soğuk soğuk korku, ilkbahar-sonbahar. Akşam olmakta. Karanlığın habercisi akşam. Bu kaçınılmaz bir son. Bakış ve hissedişin tarzı önemli. Neyi görmek hissetmek istiyorsunuz?Öyle bakınız. Nurdal Durmuş da bakmış ve yazmış:
İşte böyledir hazan.
“Güzeldir ama nazlıdır.
Çirkindir ama cilvelidir.
Solgundur ama sadedir.
Üşütür ama sıcaktır.
Sonbahar bir şiirle karşılanır, bir hüzünle konuk edilir, bir masalla uğurlanır.
Onu tanımadığınız adreslerde ararken susuzluğunuzda bulur, vahalarda yüreğine dokunur, son nefesinize yetiştirdiği kuru bir yaprakla kaybedersiniz.”
Sonbahar masumdur.
Sonbahar sevimlidir.
Sonbahar hüzünlüdür.
Sonbahar son bakıştır.
Sonbahar belli ki bir hatırlatıştır.
Sonbahar bir şiirle karşılar, bir hüzünle konuk edilir, bir masalla uğurlanır. Onu tanımadığınız adreslerde ararken susuzluğunuzda bulur, vahalarda yüreğine dokunur, son nefesinize yetiştirdiği kuru bir yaprakla kaybedersiniz.”
Ahmet Haşim de o hissiyatla sıralamış mısraları “Merdiven”de:
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak..
Sular sarardı…Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki,akşam olmakta…
Böyle bir zıtlığın ifadesi sonbahar. Ama sonbahar olmasaydı ilkbahar olur muydu dersiniz? “Yaratılanı severiz yaratandan ötürü.” Biz baharın sonunu da, ilkini de severiz. Biz zamanı severiz, sevmeliyiz. Mehmet Adak ne güzel yakalamış ve yazmış duygularını Çalakalem’de:
“Hep gülen, hep güldüren GÜL olmaya talibiz. Mevsim hazansa hazan, ne önemi var ki! Her son bir başlangıca gebe. Salıvermemeli insan, farkına varmalı kendinin. Ne zaman daha muhtaçsa yeryüzü insanlığa, işte o zaman biraz daha zorlamalı kendini. İnadına hazanda gül olmalı, güz gülü olmalı. Barışı kardeşliği, birlikteliği; aşkı sevgiyi simgeleyen nakış olmalı yüreklere. Ta ki bahar gelene kadar. Yeryüzü önceki canlılığını, zarifliğini; önceki estetiğini bulana kadar.
Nihayetinde bahar gelecekse, bir ömür güz gülü olarak feda edilmeye değmez mi? Kendi tekliğimizi milyonların huzuruna feda etsek ne olur ki? Fırtınalar bize gelsin. En amansız sellere biz maruz kalalım. Ama bükülmek yok, kırılmak yok. İnadına dimdik, inadına aynı güzellikte kalarak!
Sahi hepimiz bireysel olarak böyle düşünebilirsek, çığlıklar gülmez mi, hesabı işleyen kahkahalar kahrolmaz mı?”
NESBEL de diyor ki kıtalarında:
Kıta
Solumakla bitmez hava
Gözyaşıyla dolmaz kova.
Ölümünü unutmazsan
Hayatın da geçmez boşa.
Kıta
Karda, kışta nimetleri
Hem bitmez hem artar geri.
İnsan adaletli ise
Ne kar kalır ne zemheri.
Anı yaşamak. Zamanın kıymetini bilmek. Eğer zamanın kıymeti bilinirse kışın yazı, zemheride baharı yaşayabiliriz.
İbrahim ÇİFTÇİ