Gün Işığında Günlük Hayatımız

Gün Işığında Günlük Hayatımız

Peygamber efendimiz sallâllahu aleyhi ve sellem yürürken ayaklarını yerden biraz kaldırıp önlerine hafif eğilerek yürürlerdi. Adımlarını uzun ve seri atmakla beraber sükûnet ve vakar üzerine yürürlerdi. Rastgele sağa sola bakmazlardı. Yere bakışları, göğe bakışlarından daha çoktu. Çoğunlukla göz ucuyla bakarlardı. Yolda karşılaştıkları kimselere onlardan önce hemen selam verirlerdi. 
Hazreti Peygamber dostlarının önünde metanetini muhafaza ederek ağlamazlardı. Fakat mezar gerisinde yere oturarak üzüntülü bir halde sakal-ı şerifini elleriyle tutarlardı. Onu bu halde görenler, son derece üzgün ve mahzun olduğunu anlarlardı.
İbadetler dâhil, bütün hareket ve davranışlarındaki dikkat çekici aşırılıklar, Hazreti Peygamber nezdinde hüsnü kabül görmemiştir.
“Peygamber Efendimiz; abdest ve gusül gibi temizliklerinde saç ve sakal-ı şeriflerini tararlarken ve ayakkabılarını giyerlerken hep sağ eliyle, sağ ayağı ve sağ tarafı ile başlamayı pek severlerdi.”
“Ey müminler! Gönlünüzce yiyiniz, içiniz, giyininiz ve Allah yolunda sarf ediniz. Ancak israf yapmayınız, kibir ve gurura kaçmayınız.” buyururlardı. 
Hz. Peygamber yüzüğünü sağ elinin serçe parmağına takarlardı.
Hz. Peygamber; “Ben hem rahmet peygamberiyim, hem de savaş meydanlarının peygamberiyim.” buyurmuşlardır. O, devlete konmak için devlet kurmamıştır. O, bir dünya devleti kurmak için de gönderilmemiştir. Ancak, O’nun üstlendiği ilahi vazifenin karakteri, bir devlet kurmayı, gerçekleştirmiştir. Devlet, vazifenin icrasında bir vasıta olarak kullanılacaktır.
Hz. Peygamber sabah namazını kıldıktan sonra, güneş iyice doğuncaya kadar bağdaş kurarak otururlardı. “Ben, sıradan bir insanın yediği gibi yer ve sıradan bir kulun oturduğu gibi otururum.” buyururlardı.
İlk devir metinlerinde, yemek için “iki öğün” den bahsedilmektedir. Üç öğün yemek yeme geleneğinin ne zaman yerleştiğini bilmiyoruz. Peygamber Efendimiz, en fazla iki öğün yemek yemişlerdir. Onun üç öğün yediğine dair bir kayda rastlanmamıştır. Bu iki öğünden biri ise hafif yiyecekler şeklinde olmuştur. Hz. Peygamberin hafif yiyeceklerini ise “hurma” teşkil etmiştir.
Rasulullah Efendimiz akşam öğününün ihmal edilmemesini tavsiye ederek: “Bir avuç hurma ile de olsa akşam yemeklerinden vazgeçmeyiniz. Zirâ akşam öğününün ihmali, insanı ihtiyarlatır, bünyeyi yıpratır.” buyurmaktadır.
Hz. Peygamberin yemek öncesi ve yemek sonrasında ellerini yıkadıkları bilinmektedir. Namaz için abdest neyse, yemek için de el yıkama odur. Yemekten önce el yıkamak yemeğin abdesti durumundadır. Bunun anlamı şu olsa gerektir. Yemek yiyeceğiniz zaman ellerinizi pis olmasa bile, onu yine de yıkayınız; zirâ yemek, Allahın aziz bir nimetidir. Bu şekilde davranmak, ona karşı hürmet ve tâzimin ifadesidir. Yemeğe hürmet ise sofranın bereketini artırır.
Daha önce diğer dinlerde olmayan bu yemekten önce el yıkama âdetini ilk defa Peygamber Efendimiz icad ve ihdan etmişlerdir. Yemekten sonra el yıkamak ise, nezafet nezaketten de öte asgari bir temizlik gereğidir. 
Fahr-i Kainat Efendimizin abdestsiz geçirdikleri anları hemen hemen yok gibidir.
Peygamber Efendimiz yemekten önce “Besmele” çektikleri gibi yemekten sonra da dua ederlerdi. Onun dualarının en kısası ise “Elhamdülillah” diyerek yapılanı idi.
Rasulullah Efendimiz, hem neşeli hem de öfkeli hallerinde ağzından ancak doğru sözler çıkacağını söylerdi. O daima hüzünlü ve her an tefekkür halindeydiler. Suskun bir tabiatı vardı. İhtiyaç duymadıkça lüzumsuz yere konuşmazlardı.
Hayret veren bir durum karşısında ellerini havaya açarlardı
En üzüntülü anlarında bile tebessümü yüzlerinden eksik etmez, en neşeli anlarında bile düşünceli ve hüzünlü bir halde bulunurdu.
Hz. Peygamber hanımlarına karşı son derece müşfik davranmış, ümmetine de bunu tavsiye ederek; “Ey müminler, kadınlara karşı iyi davranınız. Zirâ onların yaratılışı kaburga kemiğine benzer…” buyurmuştur.  Asla kadınların kaburga kemiğinden yaratıldığını söylememiştir. (s.326)
Aile yakınlarının anlattıklarına göre Fahr-i Kainat Efendimiz yatsı namazından önce yatmazlar, namazdan sonra da oturmazlardı. Ancak düğün merasimi olması, misafir bulunması ve teheccüt namazı kılması gibi hallerde, duruma göre geç yatarlardı. “Benim gözlerim uyur, kalbim uyumaz” buyururlardı. Rasulullah Efendimiz uyumadan önce de uyandıktan sonra da duasız kalktıkları vâki değildir. 
Rasulullah, ümmetinin sırf ibadetle vakit geçirmelerini istemezlerdi. “Sizin üzerinizde; bedeninizin hakkı vardır, hanımlarınızın hakkı vardır, misafirlerinizin hakkı vardır, çocuklarınızın hakkı vardır, komşularınızın hakkı vardır. O halde, her hak sahibine hakkını vermelisiniz!” buyururlardı. Hz Âişe ve Hz. Ümmü Seleme radıyallahu anhuma, Peygamber Efendimizin en çok sevip hoşlandıkları amel, az da olsa devamlı yapılanıdır.” derlerdi.
Dünya tarihi bir bakıma Peygamberler tarihidir. Tarih boyunca peygamberlerin gönderiliş sebebi incelendiğinde bir temel sebep karşımıza çıkmaktadır. Tevhid inancından sapma ve ahlâk bozukluğu. Ahlaken bozulan toplum dengeleri sadece ilahi kaynaklı güçler yardımıyla tesis edilebilmektedir. Peygamber Efendimizin hareket üssü ve faaliyetinin merkez noktası hep ahlak olmuştur. 
“Mütevazi olmadıkça gerçek zahid olamazsın” buyuran Hz. Peygamber Efendimizde kibir yoktu. “Sizlere karşı imtiyazlı bir durumda olmaktan hoşlanmıyorum. Zira Cenab-ı Hak, kulunu, arkadaşları arasında imtiyazlı (ayrıcalıklı) olarak görmekten hoşlanmaz.” buyurmuşlardır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.