Şubat 2022 Muhammed Can OKAN A- A+
A- A+

Hiroşima Ruhu (Jinba İttai)

Sevgili araba sevenler ve arabalarına gönül verenler, arabasını evinden daha çok temizleyenler, kendisine elbise almayıp arabasına koltuk kılıfı alanlar, birazdan sizlere sevginizi, emeğimizi karşılıksız bırakmayacak bir araba markasını sizlere tanıtacağım. Öyle abarttığı kadar da yoktur demeyesiniz, çünkü bu marka arabaları kullananlar beni; “Dostum şu konuda var bak, atlamışsın” diye umarım içinden uyaracaktır. Başlıkta belirttiğim üzere Hiroşima Ruhunu yani asla pes etmemeyi, mükemmeli her zaman kovalamayı, ve sürücüsünün yüzünde tebessüm oluşturacak bir felsefe peşinden giden, her markanın yaptığı gibi sıradan olmayı seçmeyen bir marka. Gelelim o övmekle bitmeyen meşhur markamız Mazda’ya, kimilerine göre sağlam araba, kimilerine göre ciğerli ve birilerine göre de “amaaan alıp birde onu satmak ile mi uğraşacaksın” diye tabir edilen bir araba markasıdır.

Bizlerin yani Türk halkının Mazda ile tanışması 1989 yılına dayanmaktadır. 90 lı yılların başında Türkiye de ucuz ve performanslı ama bir o kadarda emisyon değeri aşırı yüksek alman arabaları ile piyasada çokça yerli üretim Tofaş vardı. Eski dostlarımız olan Japonlar Türkiye otomobil piyasasına adeta samuray kılıcı ile 2. Bir sanat eseri bırakmışlardı(birinci sanat eserini gelecek sefere anlatacağım inşallah). Avrupa arabalara göre daha geniş, daha sade, daha az yakan ve performansına göre gayet az emisyon değerine sahip 2 farklı segment otomobil bu yıllarda Türkiye piyasasına girdi, memur, işçi, emekli gibi vatandaşlarımız için 323 sedan modeli, durumu daha iyi olan vatandaşlara ise 626 sedan modelini Mazda bizlere sundu.

Türk vatandaşı o yıllarda Japon arabalarına Nissan, Toyota, Subaru ve Honda gibi markalardan aşina olduğu için piyasaya yeni giren bu yabancı samurayı yadırgamadı ve en az diğer Japon arabaları kadar iyi, güçlü ve sağlam olacağına inanarak bu arabaları satın aldılar. 1990 lı yıllarda Mazda  arabalarda aradığı konfor, sağlam şase, ciğerli atik bir motor ve yol tutuşunca sahip  bu araçlar hemen kullanıcılarını memnun etmişti, 2000 li yılların başına doğru Mazda araçları Türkiye de artık her mahallede tek tük görülmeye başladı. Mazda Türk müşterilerinin kalbini birer birer kazanmıştı, Toyota araçlarda olmayan elektronik alt yapı, Honda araçları ile benzer manifold ve gaz tepkime şekilleri, adeta mezc edilmiş ve Türk milletine armağan edilmişti. Piyasada hem Toyota ve Honda’dan daha ucuza bulunuyor, hem de çoğu Japon arabaya göre daha sağlamdı. Avrupa arabalarında o dönemlerde sadece üst segment ve pahalı fiyatlara sahip olan araçlarda bulunan elektrikli dikiz aynası, elektronik olarak hareket eden havalandırma ızgaraları, 4 farklı noktadan ayarlı şöför koltuğu vb. Özellikleri ve uygun fiyatı ile adeta otomobil piyasasına araba nasıldır yapılır dersini veriyordu.

Mazda 90’lı yılların sonunda ürettiği motor seçenekleri ile emsallerinin adeta bir adım önünde gidiyordu, aynı segmentte olan Honda Civic ve  efsane kasa adı ile tabir edilen Toyota Corolla araçlarında enjeksiyon sistemlerinde distribütör kullanarak ateşleme seçeneğini kullanıyorlardı. Honda ve Toyota’nın o dönemdeki araçlarının distribütöründe meydana gelen arıza kullanıcısını yarı yolda bırakıyor ve başına masraflar açıyordu. Yine aynı araçlarda her 20.000 km’de bir subap ayarı yapılması gerekiyordu. Şayet subap ayarı yapılmayan motor aşırı yakıt kullanmaya, çekişten düşmeye hatta sıkıntılar motor aksamına zarar vermeye kadar gidiyordu. Mazda adeta bu sorunları kendi müşterisi yaşamasın diyerek 90’lı yılların sonunda çift bobinli ve değişken zamanlı subap ayarlaması yapabilen doch motorları kullanmaya başladı. Böylelikle Mazda’nın meşhur doch motorlarında ateşleme kesilmesi yüzünden yolda kalma sorunu ve her 20.000 kilometrede bir subap ayarı yaptırma derdini birlikte ortadan kaldırmış oldu. Mazda kullanıcısı seyir halinde bir ateşleme arızası olduğunda diğer bobin sayesinde en yakın servise gidebiliyor ve motor otomatik klape sayesinde değişken zamanlama ayarları ile gerekli subap ayarlamasını her seferinde kendi başına güncellemiş oluyordu.

90 lı yılların ortalarında Türk müşterileri Mazda’nın sadece binek otomobillerini değil ticari pikap ve minivan/panelvanlarını da çok benimsemişlerdi. E 2200 modeli ile trafiğe çıkan bu model halkımız tarafından ticarette aktif olarak kullanıldı ve halk arasında E 2200 değil de “Ekmek Teknesi” lakabı ile anılır oldu. Aynı şekilde zorlu arazi koşullarında kullanılacak olan bir B 2500 modeli Türkiye’de satışa sundu. O yıllarda Ford markası ile ortak çalışmalar yürüten Mazda Kırsal kesimde ve zorlu arazide kullanılacak olan, Ford Ranger’ın ikizi kardeşi B 2500 modeli 2.5 motor hacmine, 4x2 arkadan itişe ve en önemlisi emsalleri olan Nissan Navara ve Toyota Hillux gibi araçlara göre daha konforlu ve sağlam bir şaseye sahipti. Kullanıcıları Kaputunu altında bulunan bu 2.5 litrelik dizel motoru sadece yağını ve suyunu değiştirmek için açıyordu.

O dönemin piyasasında emsallerinden hem performans olarak 3,4 adım önde hem de fiyat yönünden %30 daha ucuzdu. Çiftçilerin ve zorlu arazilerde ikamet eden köylü vatandaşların adeta kurtarıcısı olan bu araçlar ile Mazda Türkiye’de artık bir fenomen haline gelmeye başlamıştı.

Türk halkı asla vazgeçmeyen hiroşima ruhu mottosunu taşıyan ve Jinba ittai felsefesine sahip olan bu markayı her anlamda tanımaya başlamıştı, Mazda felsefesini ve mottosunu sadece sözde ve tabelalarda bırakmamış, yolcu koltuğundaki konforundan en ufak cıvatasındaki sağlamlığına kadar bu felsefeyi arabasına ilmek ilmek işlemişti.

Milenyum çağına ülkemizde 90’lı yıllarda aldığı güçlü ivme ile giren Mazda firması her modelinde sanat eseri değerinde yenilikler yapıyordu. Her modelin üzerine fazlaca artı özellik ve yenilik ekleyerek 2000 li yıllara damga vuruyordu. Değişime logosundan başlayan Mazda araçlarının kaporta aksamını yaptığı yenilikler ile emsallerine kopya çekecek bir örnek ortaya koyuyordu. 90 lı yıllarda 121, 323, 626, 929 gibi isimlendirdiği araçlara artık yeni isimler konulmuştu, Mazda 2, Mazda 3, Mazda 6... Bu isimler eski kasaların güncel isimleri oluyordu ve bu markaya Türk vatandaşı tarafından 90 lı yıllardaki özen ve talep aynı şekilde devam ediyordu. Bunun sebebi Mazda’nın geçmişte sunduğunun üzerine fazlasıyla eklemeler yapması ve bunların iyi yönde olmasıydı. Bazı bilinen Avrupa araçları gibi 2018 model arabanın arka camları kolçakla açılıp, kapanmıyordu.

Ancak aziz milletimiz tam bu markayı benimsemiş, güle oynaya sevdiklerine tavsiye ederken bir yandan Mazda firmasının bir hususu daha göz önünde bulundurması gerekiyordu. Yetkili servis desteği, yedek parça desteği ve müşteri iletişim ağı gibi bazı önemli hususları Mazda firması Türkiye de tam anlamıyla sistemine oturtamadı, müşterilerin Mazda araçları için yetkili servis ve yedek parça desteğinin azalması sonucunda, Mazda kullanıcıları araçlarını tamir ettirmek amacıyla en yakın Büyük Şehirlerin sanayisine kadar gitmesi elzem hale geldi. Şahsen kendi aracıma yeni triger zinciri taktırmak için farklı ilçeye gitmek ve farklı şehirden yedek parça getirmek zorunda kaldım. Tüm bunlar bir yana bu marka araçların kullanıcılarına, “bir sonraki aracınız ne olacaktır?” diye sorduğum takdirde bana; “Tekrardan Mazda” diyorlar. Bendeniz ise galiba yine Mazda marka bir araç alacağım.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Şubat 2022

Sayı: 36