Geçmiş Zaman Olur Ki

Büyüklerimizden çokça işitmiştik kendi zamanlarının zorluklarını. Ekmek bulamayan, tüp için kuyruğa giren, hastaları hastanede rehin kalan, yemeğe koyacak soğan ve yağ bulamadıkları zamana az yolculuk etmemiştik. Sonra bir fitili ateşleyen zaman, geriye sardıkça sarmıştı. Ve onlar da darbe ile tanışmıştı. Küresel güçler yine iş başındaydı. Batı deyince ağzının suyunu akıtanlar yine en ön saftaydı. Birde mum ışığında Kur’an’ı kendi ışığı eyleyenler vardı, görünmeyen. Hakka âşık olan gönülleri korkmazdı, korkmadı. Ama kirli eller, halk yoksulmuş, mağdurmuş hiç umursamadılar. Ve ülke geri kalmışlığa kaldığı yerden devam etti. Kendi elleriyle adalet dağıtmaya çalışan güruh Allah’ın adaletinden bihaberdi. Bastırılan halk askeri yönetimle idare edildi! Derken gençler yaşlı, yaşlılar yâr olmuştu Hak yoluna. Ve hep yolda olanlar vardı. Tek başına kalsa dahi yumruğunu dik tutan ve sisteme kafa tutanlar. İşte hep bunlardan korktular. Biz bunları dinleyerek büyüdük tek göz odalarda. Ve doğrunun ne olduğu öğretildi bize ışıksız sofalarda.
Aradan yıllar geçti, millet refah buldu, yol buldu yürüdü, sohbet meclisleri genişledi. Gönüller genişledi. Lakin gün geçtikçe sadece Müslümanların aldığı darbeler büyüdü. Savaş sadece Müslüman coğrafyalara götürüldü. Hiçbir konu üzerine birleşememiş milletler, zalimin zulmü üzerine aynı sofrada birleşti. Tasdik etti yapılanları ve hatta terörist ilan edildi şehitler. Yaralar büyüdü, merhem kendimizdeydi. Bilebildik mi bilemiyorum. Çünkü hala Batı’nın tasını tutan eller, içtikleri ihaneti kusmamışlardı. Öyle bir zaman geldi ki, herkes işinde ve gücünde iken, görünen kuklalar tekrar oynadı aynı oyunu. Beyinleri uğuldatan, kulakları çınlatan bir şekilde tepemizde uçuşan F16’lar bir gariplik olduğunun işaretiydi. Tezgâh aynı tezgâh idi. Başrol değişmişti sadece.
Ve biz eskileri görmesek de bu zulmü iyi bilirdik. Çok değil 28 Şubatta utancından yerin dibine girmesi gerekenler baş üstü edilince, çok da garipsemedik bu durumu. Fakat anlatılanlardan daha keskin bir acı belirdi zihnimizde ve ya olursa dedik. İmanın gücünün insanın gücünü aştığına şahit olacaktık. Işığı Kur’an olan erler döküldü sokaklara. “Zamanında koruyamadığımız liderlerimizin acısını unutamıyoruz” diyen dedelerimiz belki de en öndeydi. Evladını, eşini, erini eve bırakıp vatan için çıktılar meydana. Korku silinmişti kalplerimizden ve yönümüz Hakka dönüktü. Hesap edemeyeceğimiz ve bize anlatılmayan bir şeyler vardı sanki. Bir şeyler eksikti ya da eksik bırakılmıştı. O ise halkın üzerine açılan ateşti. Bu hesapta yoktu, daha doğrusu hesap edememiştik. Büyüklerimiz de hesap edememişti belki. Onların zamanında olmayan bir şey, olmayacak değildi ya!
“İnsan zalim, insan cahil, insan cesur” tanımlamasını tam o gece gördük hepimiz. Merhamet girmeyen bir kalbin neler yapabileceğini izledik. Burası Türkiye, halkın parasıyla alınan silahlar halka doğrultulamazdı! Tüm ezberler bozuldu. Yeminler edildi ve bu kavga bertaraf edilmeden kimse evine dönmeyecekti. O gece kaderinde şehit olmak olanlar hepimizin önündeydi. Hepsinin önünde de Hakk’ın sözü vardı. Oluk oluk akan kanlar, paramparça olmuş yürekler ve zalimler kalmıştı geriye. Bu bir Hollywood filmi değildi. Hayatı tüm gözlerin önünde film şeridi gibi geçenler vardı. Biz Kur’an’ı gönlünden indirmemiş dedelerimizin nesliyiz. Bizim ibremiz Hakk’a ayarlı, yolumuz Hak yolu. Böyle gördük, böyle bildik, böyle yetiştirildik. O davada bir kişi bile kalsak yürümekle memurduk.
“Dünyada rahat yoktur” diyen Peygamberimizi belki de hiç bu kadar iyi anlamamıştık. Ve bizler ‘ahiretin tarlası’ olan şu fani dünyayı putlaştıranlarla aynı safta olmamak için var gücümüzle mücadele ettik. Bu necip millet şehadete ne kadar susamıştı. Şehit olmak için yarış eden imanlı insanlar gördü gözlerimiz. Bu başkaldırış rahatsız etmişti onları. Zalime tokat gibi inecek olan kanlı oyun, birilerini daha en başından sinirlendirmişti. Sular bazen tersine de akardı. Umduklarını bulamayan kuklalar, kuklacının ipini ele vermemek adına kaçtılar! Oysaki ipleri ellerinde tutan ve oyunun gidişatını değiştiren yalnız BİR vardı. Ve şekilden ibaret bir avuç yenmiş ekin tanesi. Meydana yürüyenler yalnız nefsi için yürüyenler değildi, nesli heba olmasın diye yürüyenler sayıca daha çoktu. Bir nesil böyle dirildi ve diriliş nesli oldu. Şahsi kavgalar buhar, milli davalar tek yumruk oldu. Bir darbe daha tarihin kanlı sayfaları arasına gömülmüştü. Bunu Allah’ın yardımı ile koca bir millet başarmıştı. O gece ten, dil, din, ırk ayrımı olmadan herkes ne yapabilirse onu yapmıştı. Hezimete uğrayan ‘sürü’ dağıtılmıştı. Sonradan pişman olmamak için çoluk-çocuk, genç-yaşlı, herkes vatanına ve davasına sahip çıkmıştı. Bu tek başına kazanılmış bir zafer değildi. Hak etmeseydi murad, verebilir miydik bu imtihanı?
Zorlu bir gece bitmişti ama gönüller tarumar, çünkü biz kendimizden bildiğimiz (hainliğin bu derece kana susamışlık olduğunu bilemediğimiz) kişiler tarafından yüz üstü bırakılmıştık. Ve bir insan din kardeşini hangi haklı sebeple öldürebilirdi ki? Başkalarının aklıyla düşünen bir kesim, bir kez daha ikiyüzlü olduğunu kanıtlamıştı. Oysaki Efendimiz aleyhisselam “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmamış mıydı? Demek ki makam, mevkii aşkı bir insandan daha kıymetliydi. Bu Firavun ve Nemrut’tan bu yana hiç değişmeyen bir gerçekti.
Bu haklı davamızın kazananı halktı ve yardımcısı El-Hak. Şimdi bizler büyüttüğümüz evlatlarımıza, torunlarımıza bu acı geceyi anlatabiliriz. Onlar büyüdüğünde de dünyaları yese doymayan kişiler hâlâ var olacak. Var olacak sömürgeciler ve bunu alkışlayanlar. Onlar da görecek din adı altında Müslümanlara en çok zararı yine Müslümanların verdiğini. Umarım ki yanılan biz oluruz. Tabii derdimizle gerçekten dertlenen kardeşlerimiz de var olacak. Aklını bir miktar dünyalık karşılığında kiraya verenler kendilerine göre kazanmış olsalar da, unuttukları bir şey var, o da kul hakkı. Ve ahiret ve mizan ve hesap…
Rabbimiz görünürde kazanmış eyleyip görünmez de kaybedenlerden eylemesin bizleri. Ve bir daha bize böyle bir gece-gündüz yaşatmasın. Bizleri Hak yoldan ayırmasın, İslam üzerine birleştirsin. Kendi dünyasını bile kurtarmaktan aciz olan sözde âlimlerin dünyevi menfaatlerinden de cümlemizi muhafaza buyursun. Amin.