Galibiyet Neydi?

Galibiyet Neydi?

Her çağın kendine göre bir imtihanı vardır. Kimi zaman açıkça bir savaş, kimi zaman sinsi bir fikir çarpışması, kimi zaman da nefisle baş başa kalınan sessiz bir mücadele. Dışarıdan galibiyet ya da mağlubiyet gibi görünen her şeyin ardında Allah katındaki asıl değer saklıdır. Zira Allah, sonuca değil, kullarının niyetine, sebatına ve sabrına bakar.

Bedir’de Rabbimiz az sayıdaki samimi kulunu büyük bir zafere ulaştırdı. Uhud’da ise zaferin, sayı ve güçten daha fazlasına bağlı olduğunu öğretti. Uhud bir mağlubiyet miydi? Yoksa Rabbimizin kullarına terbiyesi miydi? Ayet buna şöyle cevap veriyor: “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” (Âl-i İmran, 139)

Başarıyı arayan bir müminin önce yönünü düzeltmesi gerekir. Kalbin kıblesi doğru olmadan, adımlar da doğru atılamaz. Allah’a yönelen bir niyet her şeyin başlangıcıdır. Ardından o yönelişe uygun bir hayat başlar. Kişi hayatını düzene koyar, helali tercih eder, sabırlı olur, doğruyu konuşur, güzel işler yapmaya gayret eder. Bunların her biri zaferin ön şartlarıdır.

Sonra mücadele gelir. Hakkı ayakta tutmak, zulme karşı susmamak, hakikati söylemek kolay değildir. Bu uğurda yalnız kalmak, dışlanmak, hatta bedel ödemek gerekebilir. Ama biliriz ki Peygamberimiz aleyhisselam da Mekke’de tek başına kaldı. Taif’te taşlandı. Hendek’te, düşmanın sayısı karşısında sahabe göz açamadı. Ama bu olanların hiçbirinde zafer ümidi sönmedi. Çünkü Rablerine güvendiler. Çünkü Allah’ın vaadine sığınıyorlardı: “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler.” (Âl-i İmran, 160)

İşte tam burada tevekkül devreye girer. Tevekkül, “Ben üzerime düşeni yaptım, sonucu Rabbime bırakıyorum.” diyebilmektir. Kula düşen görev, imkânı nispetinde çalışmak, gayret etmek ve Allah’a dayanıp güvenmektir. Hz. Musa denizin kenarına kadar geldiğinde arkasında düşman, önünde deniz vardı. Kavmi “Yakalandık” dediğinde, o sadece şunu söyledi: “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” (Şuarâ, 62) İşte tevekkül budur. Sonucu Allah’a bırakmaktır.

Bugün bizler de farklı meydanlardayız. Ailemizde, işimizde, sosyal çevremizde inancımızı muhafaza etmemiz bazen Bedir gibi zordur. Kimi zaman bir söz söylememek bile yenilgi gibi hissedilir. Ama Allah katında belki de o sabır, en büyük zaferdir. Çünkü biz sonucu değil, duruşumuzu götüreceğiz ahirete. Netice değil, niyet sorulacak bize.

O halde asıl mesele, Allah’ın rızasını kazanmak için bu yolu ne kadar sadakatle yürüyebildiğimizdir. Zira Rabbimiz bizden mutlak başarılar değil, samimi yöneliş istiyor. Dış dünyada yenilmiş görünsek de eğer kalbimiz Allah’a bağlı kalmışsa, bu en büyük kazançtır. Rabbine dayanıp yola devam edenler için sonunda verilecek hüküm bellidir: “Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak rabbine dön.” (Fecr, 27-28). Asıl başarı işte budur.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.