FITRATA DAİR

“Şimdi sen, varlığını her tür sapmadan uzaklaşarak tümüyle doğru ve asıl dine, Allah’ın insanlığın özüne yaratılıştan nakşettiği fıtrata çevir; (ta ki) Allah’ın yarattığında olumsuz bir değişme olmasın:iste doğru din(in amacı) budur ve fakat insanların çoğu bilmezler.” (30/Fatır, a. 30)
“Bir savaşta Müslümanların düşman çocukların bir kaçını öldürmeleri üzerine Rasulullah buna şiddetle tepki gösterir. Onlar, “Ama onlar müşriklerin çocukları değil mi?” deyince; “Sizin en iyileriniz de öyle değil miydi” diyerek “Her doğan, malum fıtrat üzerine doğar, fakat ebeveyni onu Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır ya da Mecusileştirir” buyurur. (Buhari, Müslim) (Aynı ayet-i kerime meali, 9. dipnot, M. İslamoğlu, Gerekçeli Meal-Telsir.)
“Fıtrat, ilk yaratılış sırasında Allah’ın insan tabiatına bahşettiği yaratanı tanıma eğilimi, ruh temizliği vb. olumlu yetenek ve yatkınlıklar, hakkı benimseme yatkınlığı.”(1)
“Fıtrat, hakkı kabul ve idrak kabiliyeti. Madden ve manen yaratılışta selim olma. Yaratılışın ilk tarz ve heyeti.
Her insanın vicdanının derinliğinde bir hak duygusu ve marifetullah gizlidir. Onun içindir ki başlarının son derece sıkıldığı ızdırar zamanlarında kâfirler bile derinden derine yaratana bir iltica hissi duyarlar.
Fıtrat, hep hakk-u hayra muteveccih bir istikamet eder. İnsanın ruh ve zekasının da fıtratının aslı, hakkı tanımak ve hak yaratanından başkasına kul olmamak içindir. Nitekim fıtrat üzerine giden veya fıtrata yakın olan sâfi ruhlar yalanı, eğriliği bilmez. Eğrilik meyli sonradan arazî olarak iktisâb olunur ve bir azmanlıktır.(2)
“Faust, ruhunun derinliklerinde Tanrı’yı “hayata metafizik bir mana bulmaya çalışan ve Kadir-i arayan, Mutlak’a sığınmak isteyen insanı temsil eder. İblisin ele geçirdiği dünya karşısında insanın çaresizliğini ve aynı zamanda sonsuz gayretini temsil eder. Hayat, insanın asil mücadelesinden ve bitmek bilmeyen gayretinden fışkırır.(3)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir hadisinde şöyle buyurmuşlardır :
“Rabbim diyor ki: Ben kullarımı gerçek din üzerine yarattım”(4) Yani, fıtrat dine, din de fıtrata ayarlı.
J.J. Rousseau, Akademiye gönderdiği mektupta, “Yıkılacaksın, çünkü doğru yolda değilsin.” diyordu. “Yaratan’ın elinden çıkan her şey güzeldir, her şey insanın elinde yozlaşır.” diyordu.
Bu yararlı bir vicdanın sesidir. Rousseau, insanları tabiata davet eder. Medeniyet insanı öldürmüştür.(5)
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu, bir röportajında şu açıklamayı yapar: “Türkiye’nin okumuşundan, Amerika’nın okumamışından korkarım. Amerika’nın okumamışı yirmi lira için adam öldürür. Türkiye’nin okumuşu ise kendisinin ve yakın çevresinin menfaatinden başka hiçbir şeye önem vermez. Mümkün olsa, köylerde dolaşarak, şehirde yaşamamış, mektep görmemiş yaşlı kimselerden bilgelik öğrenmek isterdim.”
Bu ne demektir? Okullar, insanımızı bizi biz yapan değerlerden mahrum bıraktı. Neticede okuyan kesim, okumayan kısma rahmet okuttu.
Şimdi de Aleksi Karel’e kulak verelim:
“Müesseselerimizi ilmi mefhumlara göre kuracağımız yerde, ideolojilere göre kurduk. Böylece hakiki ihtiyaçlarımızı tatmin edemeyen, fıtratımıza cevap veremeyen bir dünya kuruldu. Bu dünyaya ebediyen yabancı kalacağız.
Modern insan, maddeyi her şeyden üstün saydı ve maneviyatı feda etti. (Ruhunu sattı, cesedine yedirdi.)
Atalarının toprağını terk etti. Mütevazı arkadaşları olan hayvanları unuttu. Ruhsuz bir makine kavmi arasında yaşamaya başladı. Güneşin altında dalgalanan buğday başaklarını, ormanların sessizliğini, (ayak basmadık zirveleri, gecenin sükûnetini, bitkilerin, ağaçların ve suların ahenkli güzelliğini hafızasından sildi. Hendesî bir takım çizgilerden ibaret olan sitelere kapandı. Fabrikaların yeknesak işi yüzünden asıl şahsiyetini kaybetti. Farkında olmadan bütün hayat kanunlarına karşı geldi. İşte o zamandır ki realiteden tamamen koptu.”(6) Realiteden koptu ve sun-i dünyaların sun-i insanı olarak hayat sürdü. Yo, hayır, hayat sürmedi, hayatta süründü.
Anne, küçük çocuğunu elinden tutup götürdü farz edelim. Çocuk durmadan elini annesinden kurtarmaya çalışacaktır. Bu, çocukta hür olma duygusunun var olduğunu gösterir. Elini kurtardıysa yürümeyecek, koşmaya başlayacaktır. Bu, hareketliliğin bir fıtrat kanunu olduğunu ifade eder. Sonra annesi bir ağacın arkasına saklansın. Bu defa da çocuk, “anne” diye ağlamaya başlayacaktır. Bu da sığınma duygusunun dışa vurmuşudur.
Bu tespitler Doğan Cüceloğlu’na aittir.
Hürriyet, hareketsizlik ve sığınma duygusu.
Hürriyet insanın akıl, irade ve basiret sahibi oluşunun tabii neticesi. Hz. Ömer r.a. Amr ibn As’ı azarlarken, “Analarından hür doğan insanları ne zamandan beri köleleştirdiniz? ” der.
Fikrî, siyasî, iktisadî köleliklerle dolup kalan dünyamız, bu azad fermanına ne kadar muhtaçtır.
Hareketlilik, yerlerin göklerin temel kanunu. Her şey hareket halindeyken insan hareketsiz kalabilir mi?
Sığınma duygusu… Küçükken anne-babaya, büyüyünce Allah’a.
İşte bütün bunlar fıtrattır. Ve fıtri bir-kaç kanun.
————————————
- Hayati Hökelekli, İslam Ansk. c. 13,Fıtrat Mad.
- Elmalılı Tef. C. 6, s. 3823
- Senai Özkan,”Faust Ve Doğu-Batı Divanı” başlıklı Yazı, Türk Edebiyatı Dergisi, sayı. 428, Haziran 2009
- Mevdudi, Tefhimü-l Kur’an Ter. Rum Suresi 30. ayet-i kerimenin tef.
- C. Meriç, Bu Ülke, s.144, 5. Baskı
- Aleksi Karel, İnsanlar Uyanın, s.41