FİKİR SANCISI – 2

Düşününce, fikredince geçer mi ıstırabım
Tekrar inzal olur mu, benim kutsal kitabım
Yaşayan Kur ‘an; tekrar girsin rüyama
İşte o zaman iner rahmet; karanlık dünyama
Ey Resul; Mekke çöllerine inen yağmur
Seninle olurum ancak ruh üflenmiş çamur
Senin her mesajın; ipeksi dokunuşun
Rahmet, esenlik, omurgalı duruştur okunuşun
Hayali bile güzel, ruhumu okşuyor
Benim uslanmaz nefsim, başkasını suçluyor
Akıl dumura uğramış, yüreğim paramparça
Virâneler içinde hayalim; köşk-i sırça
Ararsan kendinde ara; Hacı Bektaş-ı Veli,
Şimdi kendinde arayana, deli diyorlar deli
Başkasına saç ekiyor, başında keli
Kelin ilâcı olsa, zaten olurdu veli
Yunus’lar, Ahi’ler, erenler, Yesevi’ler
Onlardan bihaber yaşıyor bedeviler
Şimdi ağır konuştun; ne demek bedevî?
Manevi çöllerde yaşayarak, olunur mu medeni?
Ruhsuz, duygusuz, betondan bir ortamda
Dünya telaşı denen, bir yığın yük sırtımda
Özledim, çocukluğumun sıcacık gülüşünü
Korna sesinden duyamam, kuşların ötüşünü
Büyükler emir eri, küçüklerse efendi
Çağdaş maskaralıklar aslında bir kefendi
Anne evin reisi, baba bir aksesuar
Bazen para kesesi, bazen dayanak, duvar
Başlar ayak olmuş, ayaklarsa tepede
Dürüst çantada keklik, gözler zengin zübbede
İzlersin, dinlersin; yürekte yankı sınırlı
Yükselen o “âh”lar, hiç yanına kalır mı?
Duydun, gördün, kim bu işten sorumlu
Seni, beni kurtarmaz; kaygısızsa durumlu
Her kulun kendi imtihanı, vermek zor
İmtihanını vermek; elde taşınan kor
Âşık, bağla artık, birbirine değmez tilkiyi
Şimdi sadede gel; bırak biri, ikiyi