Faziletine İnanılarak Tutulan Oruç

Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari-Müslim)
Amel ve ibadetlerin makbul olabilmesi için iki önemli şart vardır. Bunlardan birincisi Allah’a iman; ikincisi ise ihlâs ve samimiyet. Yani bir işi Allah rızasını gözeterek, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek yapmak, riya ve gösterişe kaçmamak.
İnsan, bir şeyin hak ve doğru olduğuna inanır ve yapar. Fakat ihlâs ve samimiyetle değil, riya, gösteriş, korku, itibar vs. gibi birtakım geçici gerekçelerle de yapabilir. Bu tür davranışlar her ne kadar ibadet ve iyilik gibi görünse de, onları işleyeni maksadına ulaştırıcı nitelik ve kıvama sahip değildir. Daha açık bir ifadeyle bu davranışlar makbul değildir. İşte hadisimiz işin çok önemli olan bu yönüne dikkat çekmekte, Ramazan orucunu, onun farziyyetine, faziletine, faydasına yürekten inanarak ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek yani tam bir ihlâs ve samimiyetle tutan kimselerin, geçmiş günahlarından arındırılacaklarını müjdelemektedir.
Oruç, dinimizin temel esaslarından biridir. O aslında şekil ve süresi farklı da olsa, geçmiş ümmetlere de emredilmiş bir ibadettir. Kazandırdığı birçok faydaya rağmen, insan nefsine ağır gelen ilâhî bir emirdir. “Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz…” (Bakara, 183) Ayette, bu meşakkatli ve zorlu ibadetin sadece Müslümanlara farz kılınmadığı, daha önceki ümmetlere de farz kılındığı bildirilmek suretiyle, orucun öteden beri uygulanan ilâhî bir kanun olduğu vurgulanmıştır.
Oruç, lügatte nefsi meylettiği şeylerden alıkoymak yani kendini tutmak demektir. Dinimizdeki anlamı ise, nefsin belli başlı istekleri olan yeme, içme ve cinsel ilişkiden bütün gün kendini tutmaktır. “Umulur ki korunursunuz” ayeti, oruç sayesinde nefsinize ve şehvetlerinize hâkim olma alışkanlığını elde edip, günahlara karşı kendinizi tutarak takvaya erersiniz, anlamındadır.
Orucun farz kılınmasının hikmeti, -Allah daha iyi bilir- Allah’ın emrine boyun eğmekle, kulluk zevkini tatmak; ruhu, riya ve gösteriş hastalıklarından arındırarak ihlâsı arttırmak ve kendisini Allah’ın korumasına teslim etmek için nefis ile mücadele etmektir.
Yine Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.” (Buhari- Müslim)
Ramazan ayının manevi hayatımıza kazandırdığı rahmet ve güzelliği üç cümlecikle ortaya koyan bu hadis, bizi Ramazan ve oruç iklimine hem hazırlamakta hem de ısındırmakta ve böylece umutlanmamıza vesile olmaktadır.
Hadisin ilk cümlesinde açıldığı bildirilen cennet kapıları, başka bazı rivayetlerde, rahmet kapıları ve gök kapıları olarak geçmektedir. Aslında bu üç tanımlama, aynı şeyin farklı anlatımından ibarettir. Zira netice itibariyle gök kapıları rahmet kapıları, rahmet kapıları da cennet kapıları anlamındadır.
Cennet kapılarının açılması, ilâhî rahmetin her zamankinden daha büyük çapta hayatı kaplaması demektir. Bunun tabii sonucu cehennem kapılarının kapanmasıdır. Cehennem kapılarının kapanması ise, cehennem davetçisi şeytanların faaliyet alanlarının daraltılması, etkilerinin kısıtlanması demektir.
Günahın sebeplerinin başında nefis ve şeytan gelir. Ramazan ayıyla birlikte şeytanların faaliyet alanları daraltılmışken, oruç sayesinde de nefse hâkim olma alışkanlığını elde ederek günahlara karşı kendinizi tutmak ve Allah’ın rızasına ermek mümkün olacaktır inşallah.
Neticede hadisimiz, Ramazan ikliminin, mü’minlerin maddî ve manevi hayatına kazandırdığı değişimi, rahmet, bereket ve mutluluk havasını anlatmaktadır. Yoğun olarak kulluk yapılan bir mevsimin fazileti, şeytanların olumsuz etkilerinden büyük ölçüde sıyrılma, günahlardan sakınma ve rahmete ulaşma imkânlarında kendisini göstermektedir. O halde bu müsait ortamdan mümkün olduğunca yararlanmaya çalışmak herhalde yapılabilecek en akıllıca iştir.
Ramazan ayı geldiğinde toplumda gördüğümüz güzellik, bereket ve manevi havanın nereden kaynaklandığını hadisimizde bulmaktayız. Bu sebeple hadiste belirtilen hususlar iman hayatımız ve iki dünya mutluluğumuz bakımından son derece önem taşımaktadır. Ramazan’ı hayatımızda daha büyük ölçüde etkili kılacak davranışlarda bulunmak bize düşen görev olmaktadır.
Ramazan; af, rahmet ve sevabın arttığı, şeytanların etki ve saptırmalarının azaldığı ve dolayısıyla cehennem kapılarının kapandığı bir ay ve müstesna bir zamandır. Rabbim bu ayı hakkıyla idrak edenlerden eylesin. Affedilmedik bir günahımız kalmadan da bayrama kavuştursun.
Ramazan bayramından sonra da oruç tutmayı birden bırakmak yerine, şevval ayında da tutarak adeta kademeli bir geçiş sağlamak yerinde olacaktır. Zira Rasulullah aleyhisselam: “Ramazan orucunu tutan ve buna şevval ayında altı oruç daha ekleyen kişi, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi olur.” (Müslim)
Gönderme orucu da denen şevval orucu, peş peşe olabileceği gibi aralıklarla da tutulabilir. Hatta şevval ayı içerisindeki Pazartesi ve Perşembe günlerinde tutularak da bu altı gün tamamlanabilir.
Şevval orucunun bir diğer güzelliği de; mazeretleri sebebiyle Ramazan orucunun bir kısmını tutamayan hanımlarla birlikte Şevval’de oruç tutulursa, hem onların mazeretleri kamufle edilmiş hem de onlara eşlik edilmiş olunur.
Allah’ım! Ramazan’ı bize mübarek kıl.