EVLİLİK YOLUNDA

 EVLİLİK YOLUNDA

Bitkisiyle hayvanıyla yeryüzünde her varlığı dişi ve erkek olarak yaratan Rabbimiz varlıkların en değerlisi olan insanı[1]  erkek ve dişi eşler olarak dünya hayatına yollamıştır.2 Birbirlerine karşı kuvvetli bir sevgi ve merhamet lütfetmiştir.3 Peygamberimizin ifadesi ile onlar birbirinin benzeridirler. Allah Teâla, “Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.” buyurarak4 kadın ve erkeğin birbirlerini korumalarını, birbirlerinin ayıp ve kusurlarını örtmelerinin gerekliliğini hatırlatmıştır.

Rabbimiz, erkek ve kadına evlenerek bir yuva kurmalarını tavsiye eder.5 Allah Resulü de evlenmiş, hatta bu konuda şöyle buyurmuştur:  “…Ben namaz da kılarım, uyurum da; oruç da tutarım, tutamadığım da olur;  kadınlarla da evlenirim. Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, benden değildir.” buyurarak, evliliğin kendi sünneti olduğunu ısrarla söylerken, hem bu tavsiyeyi pekiştirir hem de onun hayat tarzını reddedenlere ikazda bulunur.

 Peygamberimiz, kendi evlatlarının evliliğinde de acele etmiştir ve israfa kaçmamıştır. Mesela Hz. Fatıma ve Hz. Ali’nin evliliğine bakacak olursak, Efendimiz kızı Fatıma’yı on altı ya da on sekiz yaşında iken amcaoğlu Hz. Ali ile evlendirmiştir. Fatıma’nın yaşına bakıldığında aklımıza şu soru geliyor: “Erkek ve kadın için ideal bir yaş ortalaması ve sınırı var mıdır?” Bu soruya cevap olarak evliliğin yaşı yok, zamanı vardır diyen Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Ey! Ali üç şeyi geciktirme; vakti geldiğinde namaz kılmayı, hazır olduğunda cenazeyi defnetmeyi, dengini bulduğunda evlenmeyi.”

Fıkıhta okuduklarımıza göre evlenecek kişi akıl baliğ olacak. Bu şu demektir. Buluğ yaşı başka, rüşt yaşı başkadır; buluğa her eren rüşte ermiş olmaz. Rüşt akli olgunluk yaşıdır. Buluğ fiziksel olgunluktur. Buradan da anlaşılacağına göre eski zamanda yaş olgunluğuna değil, rüşt yaşına bakılmıştır.

Rüşt yaşına baktığımız zaman, Hz. Ali de bunun zirvesinde bir insandır. Düğünü için ihtiyaç halinde olduğu halde kimseden bir şey istemeyip düğün hazırlığını zırhını satarak karşılamaya çalışmıştır. Tabi ki güzide sahabe efendilerimiz gerekli desteği genç çifte sağlayarak “Aranızdan bekâr olanları evlendirin…”7 Ayeti kerimesini hayatlarına geçirmişlerdir.

  Günümüzde ise, anne babalar çocuk yetiştirirken onların büyüdüğünü kabul etmeyip, onları hayata hazırlayan zor görevlerden kaçınıyorlar. Çocuklarımız büyürken sorumluluktan uzak sadece ders çalışma odaklı büyütülüyor. Çocuklarımız için istediğimiz tek şey onların  diplomalı bir meslek sahibi olmaları…  Bu yüzdendir ki çocuklarımızın görevlerini bile biz büyükler üstleniyoruz. Erkek çocuklarına evlilik zamanını üniversiteyi bitirip, askerliği yapmış olup ayrıca yapılacak lüks düğün! masraflarını biriktirdiği bir yaşı uygun görüyoruz. Tabi bütün bu şartlar sağlandığında da oğlumuza layık! bir aday bulamıyoruz. Yaşı ilerleyen erkek evlatlarımızda adaylara seçici yaklaştığı için evlilik zor bir karar haline geliyor. Kız çocuklarımız için de durum bundan farklı değildir. Anne ve babalar öncelikle kızlarının bileğinde altın diploma bileziğini görmek istiyorlar. Ve evlilik için de eşinin eline bakmadan mutlaka kendi parasını kazanması gerekiyor. Aynı erkek çocuklarında olduğu gibi kız anneleri de adaylar için yüksek kriterler ortaya koyuyorlar. Nihayetinde kızımız ya da oğlumuz en iyi şartlarda, en iyi evlerde, en yüksek kariyerde, en ferah durumda olması gerekirmiş gibi bir hisle hareket ediyoruz. Bu bakış açısı mutluluğu maddiyatta arayan gençler yetiştiriyor. Aradığını bulamayan gençlerimiz evlilik hayatına karamsar bakıyorlar.

Rüşt yaşına eremeyen gençlerimiz, mutluluğu madde de aradığı için, el alem ne der korkusuyla, nişan, düğün sürecine girerken yoğun ve masraflı prosedürler onları  beklemektedir. Aylar öncesinde başlayan koşuşturmalar düğün mekânı, gelinlik, ev hazırlıkları derken iş hem zaman hem mali israfa gitmektedir. Oysa Hz. Fatıma’nın çeyizine baktığımızda “Üç minder, saçaklı bir halı, hurma lifi ile doldurulmuş bir yastık, iki el değirmeni, bir su tulumu, topraktan yapılmış bir su testisi, meşinden yapılmış bir su bardağı, bir elek, havlu, yatak için birkaç post, yemen işlemeli bir kilim, bir elbise ve kadife bir örtü.”  Hepsi bu… Peygamber kızının çeyizi…bizim odamız bile bu sayılanların kat kat fazlası maalesef. Hâsılı buradan almamız gereken iki mesaj var: Hz. Fatıma’nın evi böyleyken yeni evlenen gençlerimizin evlerine bir bakalım ve hiç değilse israfları önleyelim! İkincisi de şunu unutmamalıyız ki mutluluk ve saadet eşyada, mobilyada değildir!

Dinimiz, hayatın her alanında gereksiz harcamada bulunmayı yasaklamıştır. Yeni kurulacak aile yuvası için yapılan harcamalarda da israftan kaçınılmalıdır. Ülkemizde düğün hazırlıklarında sıkça görülen çeyiz, takı ve ev eşyaları gibi tedarikler için bazen gereğinden fazla yapılan harcamalar, daha başlangıçta mutluluğu zedelemekte, aileyi maddi açıdan sıkıntıya sokmaktadır. Uzunca bir süre düğün borcu ödeyen yeni evliler, birlikteliklerine minnet altında başlamakta ve maddi kaygılar yüzünden aradıkları huzuru yakalayamamaktadırlar. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, “En bereketli nikah, külfeti en az olanıdır.” Ve “Nikahın en hayırlısı, en kolay olanıdır.” buyurmuşlardır.

Yusuf Has Hacip’in, Kutadgu Bilig/Mutluluk Veren Bilgi isimli kitabında şöyle denilmektedir: “evlenmek isteyen kimseler şu dört çeşit kadın ile evlenirler: Zengin, güzel, asil, takva sahibi…Bunlardan hangisinin daha iyi olduğunu söyleyeyim: Zengin kadınla evlenirsen, kendini onun esiri durumuna sokarsın. O malına güvenerek, dilini uzatır; senden bir çok şeyler ister ve onun bütün arzularını yerine getirmek icap eder. Güzel kadınla evlenirsen güzellik geçicidir. Bir de duyulmuşsa o kadının güzelliği milletin diline düşersin. Asalet ve büyüklüğe bakarak evlenirsen, o büyük aile içinde küçük kalırsın. Ama evleneceğin kadın takva sahibi olursa, her dört şeyi birlikte elde etmiş olursun: Arzun zenginlik ise, o tasarruf ederek seni zenginleştirir. Ahlakı güzel olan güzel görünür. Kadının güzelliği ve asaleti onun tavır ve hareketidir. İşte bundan dolayı eş seçiminde yegane ölçün dindarlık olsun…

  1. Yasin, 36/36; Şura, 42/11; Zariyat, 51/49; Nebe, 78/8
  2. A’raf, 7/189
  3. Rum, 30/21
  4. Bakara, 2/187
  5. Nisa, 4/3,25; Nur, 24/32
  6. Nahl, 16/32

 


[1]

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.