Evet Kirletmedik, Peki Temiz Kaldık mı?

İslam kelimesi kendi içinde toplumu barındırır. İslam yani “Silm” barış demektir. Barış anlamına gelen bu kelime adımızı Müslüman koyan rabbimizin indindeki (yanındaki) tek dinin adıdır. Barış için en az iki insan gereklidir. İki kişi ya barış halindedir ya savaş. Aynı zamanda iki kişi İslam’da cemaat oluşturabilecek en cüzi miktardır. Ve iki kişi cemaat oluşturmakla yükümlüdür. Yani buradan çıkan sonuç şudur: İki kişi dahi birleşip barış içinde bir toplum oluşturmak zorundadır. Bu, ilk insanlar olan Hz. Âdem ve Havva’dan beri bir görevdir. Hal böyle iken bu gün nüfusu 2 milyara yaklaşan Müslümanlar acaba cemaat özelliğini ne kadar taşıyor?
Bu sorunun cevabını boş bırakıp konumuza gelelim.
İslam toplumdur, cemaattir ve dahi devlettir. Bu kavramlar özünde aynı şeyi çağrıştırır: Bir arada bulunmak. Bir arada bulunmanın bir töresi, yasası var. İslam tasavvurunda yalnız kalmak tefekkür, bir arada olmak cemaattir. Bu ikisi de ibadettir. Ancak değişen kavramlarla birlikte bu iki kavramdan ilki bireysel zevklerin, öbürü ise yığın olmanın karşılığı haline gelmiştir. İslam’ın toplum yapısı demek olan cemaat oluşumunu ele aldığımızda durum şu cümle ile açıklanabilir. “İslam’ın toplum yapısı insanı fert kılar”. Yani biz toplu halde olduğumuzda diğer düzenlerden farklı olarak yığın haline gelmeyiz. Homojen olmayız. Çünkü yığın maruz kalır gerçeği İslam’la bağdaşmaz.
İslam fertlerden oluşan topluluklar üretir. Yani cemaat demek fert olmayı zorunlu kılar. Bir örnek ile açıklayacak olursak İslam’da ibadetlerin çoğu toplu halde yani cemaat olarak yapılır. Bunun en bariz örneği namazdır. Namazı cemaat ile kılmak yükümlülüktür. Namaz bir imam yani liderin arkasında kılınır ancak cemaatin hepsinin ayrı ayrı iman etmiş olması, abdestli olması, niyet etmiş olması ve dahi temiz olması gerekir.
İslam dışındaki (tağuti) düzenlerde bu yoktur, bir aristokrasi vardır. Ve her tabaka bir alttakileri yığın halinde görür. Bu yığınların görevi aristokratları daha rahat yaşatmak, mallarını korumaktır. Bunun için yığına şekil vermek ve semerlerini hissettirmemek için insan fıtratındaki din duygusunu kullanırlar. Tıpkı Voltaire’in dediği gibi “Tanrı yoksa, benim hizmetçimin köstekli saatimi çalmaması için bir tanrı icat etmeliyiz”.
Peki, o zaman Marks doğru mu söyledi “Din afyondur” derken? Hayır, eksik söyledi. Zulme boyun eğdiren, hakkı değil gücü üstün tutan din afyondur. Bu noktada bizim toplumumuzun dinamizmi devreye girer. Toplum dinamizmi iki türlüdür. Ya şekil alma hızı ya da yapılan etkiye gösterilen refleks. Hülasa bizim toplum, cemaat ve devlet anlayışımız dinamiktir. Güçlü değil haklı üstündür anlayışı beraberinde dinamik refleksi getirir. Diğer düzenler sorumluluğu reddedip rahatına bakmayı seçer.
Çağın temel problemi farklı toplumların kaynaştırılma çabasında Müslümanların refleksini kaybetmesidir. Allah’ın ayırmak için peygamber ve kitaplar gönderdiği bu anlayışlar tağutlar tarafından ekonomi, eğitim, din vb. alanlarında olanca güç ile birleştirilmeye çalışılıyor. Ve bunun adı da küreselleşme oluyor. Çare ayrım yapmak ve sınırları belirginleştirmektir. Yani silm (barış) kelimesi tevhid şartı iledir. Dinden taviz vermenin adı barış değil şirktir. Bir zamanlar bu deveyi gütmeyiz bu diyardan gitmeyiz diyenler bugün bu deveyi en iyi biz güderiz çabasında saplanmışlardır ‘barış’ için.
Bu birleştirici girişimin metaı haline gelen internet büyük refleksler gerektirmektedir. Zira büyük kısmı şirk düzeninin elinde bulunmakta. İpi elinde tutanların kültürsüz, dinsiz, tepkisiz, tek bir dünya halkı oluşturma çabasına hizmet eden internet, Müslümanların eli ile acilen ıslaha mahkûmdur. Amacı; bayrağı coca cola, milli marşı iPhone zil sesi olan tek bir toplum oluşturma çabası olan kapitalizm ve liberalizmin oyunu mutsuz toplumlar oluşturup onlara sahte mutluluklar pazarlamak, değersiz yığınlar oluşturup onlara suni değerleri servis etmektir. İnternet ortamı kirletmesek de temiz kalamadığımız yerlerden. Hal böyle iken sana düşen ‘yığın olmamak’ görevidir Genç Adam.