Evet Evet Sen – ilkadim DergisiEvet Evet Sen – ilkadim DergisiEvet Evet Sen – ilkadim DergisiEvet Evet Sen – ilkadim DergisiEvet Evet Sen – ilkadim Dergisi

Evet Evet Sen

Evet Evet Sen

Belki on beş, belki on yedi, belki yirmi-yirmi beş… Belki daha küçük ya da daha büyüksün. Sana yazıyorum bu satırları. İyi dinle beni. Ne çok yara var kim bilir yüreğinde. Ne bitmez tükenmez sancılar. Ne çok acıttılar seni değil mi, ne çok kırdılar. Kim bilir ne sözler söylediler, incineceğini bile bile ya da bilmeden.

Seni hiç hesap etmediler değil mi? Kırılan kalbini, ezilen ruhunu. Hastalıklar yapışıverdi kanadı kırık kalbine. Bir türlü şifa bulamadın. Aradın durdun. Belki de her gördüğün kapıyı çaldın. Olmadı. İttiler seni. Yalnızlığa, karanlığa, boşluğa iterlerken seni, hiç düşünmediler sonunu. Hiç korkmadılar Allah’tan. Sana hiç değer vermediler belki de. Hiç merak etmediler halini. Nasılsın derken bile samimi değildiler. Laf olsun diye sordular bu soruyu hep. Zaten cevabını da merak etmediler. Beklemediler bile ne diyeceğini. Hep kendileri konuştular.

Dertlerini anlatırken sana, ne kadar da içtendiler değil mi. Ama seni dinlemeye gelince sıra, bir bir kaçtılar yanından. Şimdi bir şey ister diye kem küm edip gittiler. Aslında hiç olmadılar yanında. Maddi varlıkları seninleydi belki ama onlar ruhlarını ruhunun yanına katamadılar. Dost diyemediler sana bir türlü. Oysa sen onlara hep yardımcı olmuştun. Her sıkıntılarına samimi bir şekilde derman bulmuştun. Ama onlar sana hiç saygı duymadılar…

Oysa Allah seni onlar kırıp döksün diye yaratmamıştı. Seni değersiz de kılmamıştı. Sevmişti seni Allah. Severek yaratmıştı. Seni hiç yalnız bırakmamıştı. Karanlıklar içinde sana nur bahşetmişti. Şimdi seni dünyanın boşluğuna itenler, Allah’ın seni o boşluğa itilmek için yaratmadığını unutmuş gibiler.

Haydi, geç aynanın karşısına, bak kendine. İyice bir süz gül cemalini. İyi bak ama derinlere. Görebilirsen eğer ruhunu da seyret o aynada. Ve düşün bir. En basitinden kendi yaptığın bir resmi bile yırtmaya razı olamıyor, yıllarca saklıyor, gururla sergiliyorsun. Benim diyorsun, ben yaptım diye övünüyorsun. Bir sürü eksiği olsa bile çöpe atmıyorsun. Ya sen? Senin de bir sanatkârın var öyle değil mi. Peki sen küçücük bir eserine kıyamazken, Allah senin gibi kocaman bir eserine kıyar mı? 

Allah seni dünyanın boşluklarında kendini unut diye yaratmadı. Karanlık sokaklarda kaybolup git diye sana bu ömrü vermedi. O seni yaratırken içine âlemin özünü koydu. Severek yarattı seni. Hamurunu sevgiyle yoğurdu. Sana o kadar çok nimet verdi ki saymaya kalksan sonunu getiremezsin. Allah değer verdi sana. Değerli kıldı seni. Değer verilesin diye yarattı.

Birkaç insan değersiz görüyor diye seni, şimdi nasıl unutursun kendini. Birileri önemsemiyor diye fikirlerini, nasıl bırakırsın kendini. Nasıl razı olursun sahibinden uzak yaşamaya. Nasıl dayanabilirsin O’nsuzluğa. O’nu bırakıp da gittiklerin ruhunu dinginleştirebilir mi? Anlarlar mı sanıyorsun seni. Yüreğinin en derinliklerinde kendine bile söyleyemediğin sırlarını bilen bir tek O var. Senin dermanın bir tek O’nda. Sadece O’nun sevgisi bile şu dünyaya katlanmaya değer. 

Haydi kalk! Bir abdest al nefes gibi, biraz huzur çek ta derinlere. Yılma, yorulma, pes etme, Allah seninle. Geç seccadenin başına. Sana yük olan bütün dertlerini bırak Rabbin kapısına. Sonra aç ellerini, koy gönlünü avuçlarına ve sözü bırak ona. Ne çıkarsa bahtına. Hep şikâyet etme, biraz da kabullenmeyi dene. Derman hep tatlı mı olur sanıyorsun. Dermanın da acı olanı vardır. İşte dert diye ona derler. Tıpkı acı ilaç gibi. İçmezsen eğer nasıl bulursun şifanı. Dertlerinin yanına sabır kat ve bekle. Azmet, umut et, hayal kur ve bekle…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.