Evde Kimse Var Mı?

Evde Kimse Var Mı?

“Evinin Davacısı Bir Gençlik”

‘Ehlen ve sehlen’ diyerek söze başlar Araplar. ‘Ehlinizin ve yakınlarınızın arasındasınız, artık temiz ve emin bir yerde yürüyebilirsiniz.’ Sonra bu selamın verdiği içtenliğin samimiyetiyle iletişime devam edersiniz ve ayaklarınız yere daha sağlam basar.

İnsanın hep anne karnındaki güvenli günlerini aramasının kelama yansıması mıdır bu cümle? Tehlikeden uzak, az zahmetli, kat kat duvarlar tarafından korunduğu o ilk günlerin özlemi midir insanın hüznü? Anne sütünü bırakmak bundan mı bu kadar zordur? Asıl gıdaya geçmek, sindirmeye uğraşmak, emek vermek… Malum bu bırakış anne ile son somut bağın kopması demek, ayaklar üzerinde durmak demek, uçmayı öğrenmek demek.

Yoksa bu kopuş, Allah’tan başkasına güvenme mi demektir? ‘Rızkı veren sadece Allah’ bunu mu hatırlatmaktır amaç? Korkulması gereken yegâne ilahı unutturmamak mıdır hedef? Bu nedenlerle mi insana kaybettiğini, elinden alınanı, vermek zorunda bırakıldığı bebeklik günlerini hatırlatır bu selam?

‘Kendinizi evinizde gibi hissedin’ deriz biz de. Misafirlerini ağırlarken ‘kendi evinizde gibi, çekinmeyin.’

‘Artık yüzünü mescidi haram tarafına çevir’ der Kuran-ı Kerim. Çünkü Kâbe saygı duyulmaya layık bir evdir, Allah’ın evidir. Dünya’nın öteki mimarilerinden daha huzur dolu, tasarlanabilecek en basit yapı ve en yüksek sekinet. Kuzey Afrika’nın pırıl pırıl mermerle, beyaz taşlarla döşenmiş camileri, Kudüs’te zarif alt yapı üstünde yükselen o heybetli kubbe, İstanbul’un, Bursa’nın o muhteşem camileri… Hayır, hiçbiri bu sade ev kadar tüm Müslümanlara ‘ehlen ve sehlen’ diyerek ev sahipliği yapamaz.

Kalbimizin attığı diğer ev Mescid-i Nebevi… Peygamber aleyhisselam’ın içinde yaşadığı, son nefesini verdiği sonra da toprak zeminine defnedildiği hücre-i saadet. Varsın dünyayı karartanlar, hayatlarını aydınlatmak için tüm insanlığı yakanlar, her geçen gün biraz daha karartarak yönetsinler dünyayı saraylarından. Bir zamanlar -1400 şu kadar yıl önce- küçük bir evden sızan mütevazı bir ışık aydınlatmıştı kâinatı. Onların şatolarındaki şiddetli karanlığa inat, her ev küçük bir Mescid-i Nebevi olmuştu. Sonra olan oldu ve biz ışığa sırtımızı döndük. Dünya karardı ev ev…

İslam Medeniyeti evlerin üstünde yükseldi. Darul Erkam, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram ve hatta şu an ki Mekke Kütüphanesi. Çocukların ilk resimlerinin merkezindeki üçgen çatılı evler misali. Kalemin mürekkebi, telefonun şarj aleti, balığın denizi, insan nereye giderse gitsin evinden aldığı o ilk her neyse onu boynunda taşıyor değil mi? Cins bir tohumun verimsiz toprağa düşünce çürümesi gibi ne orijinal beyinler, ne kâmil kalpler, ne kabiliyetler; ufuksuz, mabedsiz, medeniyetsiz ailelerin yaşadığı evlerde  -eğer yetişmezse Rabbin desteği Firavun’un sarayında yetiştirilen Musa gibi- heba oluyor sahi.

Hiçbir zaman ‘Nereye?’ sorusuna verebilecek kesin cevabı olmayan, yürekten yüreğe konuk, mekândan mekâna gezgin olan insanın ‘Nereden?’ sorusuna cevabıdır; aile… Dikkatle söylenmiş ve dinlenilmiş bir tek sözcük ya da cümlenin anlaşmak için yeterli olduğu yerdir; aile. Yitiğimiz, kendi isteğimizle kaybetmeye ikna edildiğimiz en küçük sosyal grubumuz, nüvemizdir; aile. Filmlerde, magazin haberlerinde, gündelik dilde elden çıkarılması gereken ilk, en değersiz(!) şeydir; aile…

Dokunduğu her şeyi pişmanlıklarıyla tüketen umutsuz ev kadınlarıyla ağzına kadar dolu olan yerdir,  aile. Az önce ibadet için bağlanmış ellerin daha sonra birbirinin boğazına yapışmak için hareket ettiği yer, aile. Yeteri kadar batılı olamadığından değil, yeteri kadar İslamî olmadığından yıkılan aile. İslam dünyasında olan her şeyi İslamî zanneden, medya marifetiyle anneliği aşağılandıkça İslam’ı ve kendini yetersiz gören dişi kuşların yuva yapamadığı aile… Sevgi için değil para için çalışan kimselere emanet edilen bebeklerin büyüyüp kuramadıkları aile.

Caddede yürüyorum, ‘Derman arardım derdime derdim bana derman imiş/ Burhan arardım aslıma aslım bana burhan imiş.’ şiiri dudaklarımda. Solumda kardeşlerim sağımda kardeşlerim hiçbirini tanımıyorum ama hiçbiri yabancı değil bana. Bana bile yabancı değilken uzak olabilirler mi en yakınlarına?

Bugün kendini bulma mücadelesi çağıdır bize, tüm aidiyetlerimiz gibi aile olan evleri de çıkardık üstümüzden ki hissedelim yokluğunun ızdırabını sonra daha sıkı sarılmak için… Yolculuk devam ediyor, ümit de. Bazen yenilgi, bazen zaferle. Ancak gittikçe artan zafer ve azalan yenilgi grafiği için zihni, kalbi, hayali Müslümanlaşmış evlere ihtiyaç var. Böyle aileler içinde Müslümanların yarısını oluşturan Müslüman kadının eli, aklı, kalbiyle yapacağı katkıya ihtiyaç var.

Hatırlanabilecek kadar geç-me-miş bir zamanda çölde parlayan ışığa tekrar yüzümüzü dönmenin eve yapacağı katkı kadar, Müslüman ailenin de bu zafere yapacağı katkı var.

Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü

Çatlayacak yalanın çelik kabuğu

Sizin bahçenizde büyüyecek 

Aşkın ve inancın güneş yüzlü çocuğu…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.