En İlginç Surelerden Biri: Hac Suresi

Mushaf’taki sıralamada yirmi ikinci, iniş sırasına göre yüz üçüncü suredir. Nur Suresi’nden sonra, Münafikûn Suresi’nden önce inmiştir. Özellikle baş taraftaki ayetlerin Mekke döneminde inmiş olması ihtimali güçlü olduğundan, sure genellikle Mekki olarak nitelenir. Bazı âlimler de bu surenin Mekki ve Medeni ayetlerin karışımından meydana geldiğini söylemiştir. Yetmiş sekiz ayettir.
Suremizde ölüm sonrası dirilişten, o dirilişin bazı sahnelerinden söz edilir. Sonra söz, müşriklere ve onların Mescid-i Haram’a karşı takındıkları tavırlarına dönmekte; bundan sonra Kâbe’den ve haccın bazı şiarlarından; ayetleri yalanlayanlardan ve ölmelerinden söz edilmektedir ki, insanlar ibret alsınlar. Bunun formülü de suremizde verilir: “Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada onları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir.” (Hac, 46)
İman, şirk, ibadet, cihad gibi konular üç ana çerçevede ele alınmaktadır. Bunlar hicret, savaş ve hacdır. Her üçünde de insanın yerini, yurdunu terk edip uzaklara gitmesi, çeşitli zahmetlere katlanması ve aynı inancı taşıyanlarla kader birliği etmesi söz konusudur.
Sure, etnik ve kültürel kökenleri farklı insanların ümmet olmak için nelere sahip bulunmaları ve neler yapmaları gerektiği hususunda âdeta bir gündem belirlemektedir. Hicret öncesinde inmeye başlayan sure, Müslümanları güçlü bir birlik oluşturmaya ve hicret sonrasında ortaya çıkacak devleti kurmaya hazırlar gibidir.
Surenin sonunda, Allah’tan başka tapınılan şeyler için misaller verilmekle beraber Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden evrendeki alametlerden söz edilmektedir.
Sure, Hz. İbrahim’e Beytullah’ın yerinin gösterilmesinden ve hac ibadeti için insanlara çağrı yapılması buyruğundan söz edildiği için bu adı almıştır. Hac kelimesi 27. ayette geçmektedir. Hz. Peygamber döneminde de aynı adla anıldığını gösteren rivayetler vardır.
Surenin başında insanın çeşitli merhalelerde yaratılışı, yer ve göklerin emsalsiz bir şekilde yoktan var edilmesi ile Allah’ın insanı öldükten sonra tekrar yaratmaya kadir olduğuna, Allah Teâlâ’nın varlığına ve birliğine delil getirilmiştir. Sonra Allah’ın helak ettiği zalim kasaba halklarının durumuna ve peygamberleri yalanlamaları sebebiyle uğradıkları bu belâlardan ibret alınmasına dikkat çekilmiştir.
“1. Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakınınız. Kıyamet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır. 2. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacak, her gebe kadın kanundaki çocuğu düşürecektir ve insanları -sarhoş olmamalarına rağmen- sarhoş gibi göreceksiniz. Çünkü Allah’ın azabı çok zorlu olacak!” (Hac, 1-2)
1. ve 2. ayetlerin nüzul sebebi: Bu iki ayet Benî Mustalik Gazvesi’nde geceleyin nazil olmuş, Peygamberimiz -aleyhisselam- da bu ayetleri ashabına okumuştu. Rasulullah -aleyhisselam- bu geceden başka bir gecede bu kadar çok ağlar halde görülmemişti. İnsanlar ise ya ağlıyorlar ya da oturmuş, düşünceli ve mahzun bir halde idiler.
“Allah uğrunda gereği gibi cihad edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur’an’da, peygamberlerin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için size Müslüman adını veren O’dur. Artık, namaz kılın, zekât verin, Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!” (Hac, 78)
Burada Hz. İbrahim’in “Babanız, dedeniz” şeklinde nitelenmesini, ayetin hitap ettiği ilk Müslüman toplumun çoğunluğunun onun soyundan gelmesine bağlayan müfessirler bulunduğu gibi, birçok müfessir de bunun Müslümanların peygamberinin ceddi olması dolayısıyla kullanılmış bir hürmet ifadesi olduğunu söyler.
Hz. İbrahim’in tevhid mücadelesindeki öncülüğüne, dünya nüfusunun önemli bir kısmının İbrahimî dinlerin mensupları oluşuna ve bu sebeple onun sahip olduğu özel konuma, dolayısıyla kendisine duyulan sevgi ve saygıya işaret edildiği söylenmektedir. “Sizi O seçti.” hitabı bütün mü’minleredir. Ardından Kur’an’da -geniş anlamıyla- tevhid inancı etrafında birleşen bütün (sahih) ilahi din mensupları için kullanılan ‘Müslümanlar’ nitelemesine yer verilmektedir.
İbrahim’in milletinden olduğumuzu unutmayacağız. Allah -azze ve celle- şimdi bizi Müslümanlar olarak isimlendirdiği gibi bundan önceki ümmetleri de Müslümanlar olarak isimlendirmiştir. Öyle ise bundan sonra “Allah’a davet eden, iyi işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim var?” (Fussilet, 33) buyuruyor. Yani üç vasıf:
1- Allah’a davet edip, başkalarına boyun eğmeyeceğiz.
2- İyi ve güzel işler yapacağız.
3- Ben Müslümanlardanım diyeceğiz.
Suremizin sosyal konularla ilgili ilkeleri Bayraktar Bayraklı’ya göre şunlardır:
1. Allah için mücadele edenler mutlaka bir bilgiye, rehbere ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmalıdırlar. Aksi takdirde kendileri şeytana tâbi olacak, insanları da yoldan çıkaracaklardır. (3. 8. 9. ayetler)
2. Allah uğrunda hicret edenlere çeşitli ödüller vaat edilmektedir. (58-59. ayetler)
3. Hakikate ulaşmak için ilmî gerçekleri bilmek ve gözlem metodunu kullanarak araştırma yapmak gerekiyor. (61-65. ayetler)
4. Yüce Allah, kendi yolunda hakkıyla cihad etmeyi emretmektedir. (78. ayet)
Kurtubî -Gaznevî’den naklen- şöyle bir tespite yer verir: Hac Suresi en ilginç surelerdendir. Kısmen gece kısmen gündüz, kısmen seferde kısmen hazarda, bir kısmı Mekke’de bir kısmı Medine’de, bir kısmı savaş sırasında, bir kısmı barış döneminde inmiştir. Hem nâsih hem mensuh ayetler, hem muhkem hem müteşabih ayetler içerir.
Allah’a karşı gelmekten sakınma uyarısıyla başlayan sure, en iyi dost ve yardımcının Allah olduğuna dikkat çekerek sona ermektedir.