Eğitimin Neresinden Tutalım?

Yaşça büyüklerimizden çokça duyuyorum. “Ne saygı kaldı ne töre, bu nasıl gençlik?”
Oysa her insan kendi zamanının şartlarında yaşıyor. Sürekli gençler üzerinden yaşadığımız toplumu tenkit eden biz yetişkinler, acaba bugünkü kadar sayısız tahribat ve tuzaklara maruz kalsak halimiz nice olurdu?
Öncelikle şunu iyi anlamalıyız! Dijital dünyanın gençleri, her türlü bilgiye kolayca sahip olduğundan bilgiye ulaşmanın bir zahmeti kalmadı. Hal böyle olunca her şeyi bilen ama pratiğe geçiremeyen, haz-hız tüketim merkezli, az emek, çok para kafasını yaşayan gençlerin sayısı hiçte azımsanmayacak kadar çoğaldı.
Elbette bir anda oluşmadı bu zihinsel dönüşüm. Sistematik bir biçimde gerek eğitim kurumları, gerekse yazılı ve görsel medya ile yapılan diziler, filmler, TV programlarıyla, uzun yıllara dayanan bir çabayla, ne yazık ki adım adım zihin tarlamızı sürdüler.
Günün sonunda kendi dinine, kültürüne, ananesine, örf ve âdetine, ‘Yerli ve Milli’ olan her şeye yani ülkesine yabancı bir türediler zümresi yetişti.
Peki, bu süreçte biz ne yaptık? Eğitim sisteminde sorunlar olduğu aşikâr da asıl sorumlular kim? Ben bunu merak ediyorum. 21 yıldır hükümetimizin sayısız İmam Hatip okullarına, STK’lara verdiği her türlü desteği görüyoruz. Peki neden bunca imkana sahipken gençlerimizi modern çağın tuzaklarından, tehlikelerinden koruyamıyoruz? Bin bir türlü emek verdiğimiz, ömrümüzü adadığımız can pare evlatlarımız, her gün biraz daha kendi öz değerlerine yabancılaşıyor. Bu gidişatın sorumlusu kim? Aileler mi, öğretmenler mi kim?
“Efendim Tayyip Bey yol yaptı, köprü yaptı ama insana yatırım yapmadı? Eğitimi düzeltemedi?” Bak sen! Bizim insanımız söylüyor bunları! “Peki, bunca imkânlara sahipken sen ne yaptın?” diye sormazlar mı adama! Bir adamın omuzlarına ülkenin, ümmetin yükünü yükleyip, her işi onun halletmesini beklemek çok büyük haksızlık.
Derinlik psikolojisinin kurucularından Carl Gustav Jung diyor ki:
“Hayatta en acıklı şey, bir insanın problemin kendinden kaynaklandığını görememesidir.”
Evet, eğitim sisteminde sorun var ama ebeveynlerde, eğitimcilerde de sorun var. Anne babalar gündelik hayat telaşesi içerisinde evlatlarının karnını doyurduğu gibi manevi eğitimi, terbiyesi ile ne kadar alakalı? Canı sıkkınsa kural koyuyor, keyfi yerindeyse esnetiyor. Çocuk terbiyesi ve eğitiminde devamlılık esastır. Çok büyük sabır ister.
Mesela toplumsal olarak manevi eğitimimizin baş sorumlusu olan kurumlar başını kuma gömmüş “körler, sağırlar birbirini ağırlar” diyanet ve ilahiyat camiamızın temsilcileri asırlar öncesinin yaşadığı polemikleri bugün tartışarak, asla bugünün meselelerine dokunmuyor. Dokunan, çalışan üç beş hocamızı tenzih ederim.
Öğretmenlerimiz ve manevi eğitimimizin sorumlusu imam efendiler acaba sorumluluklarının farkındalar mı?
Öğretmenlerimiz kendisine emanet edilen yavrularımızla mesaisi dışında ne kadar ilgileniyor? Öğrencisinin manevi eğitimi için ne yapıyor? Ruhuna dokunabiliyor mu?
Ya imamlarımız? “İmam sayısı hekim sayısını geçti” tartışmalarına konu olan imam ve müezzinler, beş vakit namaz kıldırmak dışında bulunduğu mahallenin sakinleriyle bir gönül bağı kuruyor mu? Mahallesinde kim ihtiyaç sahibi? Kim hasta, kim zor durumda haberi var mı?
Dünyevi ve uhrevi eğitimimizden mesul kişiler işini layıkıyla yapmadığı sürece hiç kimse kusura bakmasın hiçbir şey düzelmez. Demem o ki, önce hocalarımız ve öğretmenlerimizin eğitiminden başlamalıyız.
28 Mayıs seçimleriyle milletimiz başta sayın Cumhurbaşkanımıza ve ekibinde bulunan yol arkadaşlarına yeniden bir yetki verdi. İnşallah bu fırsatı iyi değerlendiririz. Kendi konfor alanlarımızdan çıkıp artık özümüze döneriz.
Rahmet olsun Zeki Soyak Hocamız bir sohbetinde şöyle demişti:
“Bugün ilkokul sıralarında okuyan çocukların fikirleri, o ülkenin gelecekteki ideolojisi olacaktır.”
Ayrıca her biri birbirinden kıymetli eserlerinden birisi olan Mefkûre kitabında:
“NASIL BİR EĞİTİM, NASIL BİR İNSAN” başlıklı yazısında eğitim meselesinin sorunlarını ve çözümünü çok güzel anlatmış. Aşağıda bir kesitini paylaştım. Merak eden kitaptan detaylı okuyabilir:
“İnsanoğlu ne melektir ne de şeytan. Fakat dini ve milli değerleri, ahlaki prensipleri hiçe sayan materyalist bir eğitim sistemi ile yetiştirilirse, şeytan olmaya daha müsaittir. Memleketimizde meydana gelen anarşik olayların, din ve tarih düşmanlığının, ateist fikirlerin büyük ölçüde okumuşlar arasında meydana geldiğine bakılınca, bugüne kadar uygulanan milli eğitim sisteminin ne kadar yanlış ve milli bünyemizi tahrip edici olduğu ortaya çıkmaktadır. Görülen o ki, cumhuriyet dönemi boyunca gençlerimize gıda olarak sunulanlar, onları zehirlemiş bulunmaktadır.” (Mefkure- Zeki Soyak Sayfa 17)
Son olarak herkes kendi alanında çalışırsa umulur ki Rabbim bereketini verir. Özlemini duyduğumuz iyi insanların, hem dindar hem de Yerli ve Milli gençlerimizin sayısı çoğalır.
Rabbim aldığı görevi layıkıyla yapan hocalarımızın, öğretmenlerimizin, kendi nefsimizin kısaca Ümmet-i Muhammed’in yardımcısı olsun.