DÜNYADA GARİP BİR YOLCU OLMAK MI? YOKSA DÜNYAYA KAPILIP GİTMEK Mİ?

DÜNYADA GARİP BİR YOLCU OLMAK MI? YOKSA DÜNYAYA KAPILIP GİTMEK Mİ?

“Kim dünyaya çok önem verirse, Allah onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Hâlbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti âhiret(i kazanma) ise Allah onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.” (Tirmizî)                                             

 

Dünyayı kendisi için “her şey” olarak görme, dünyanın ne için var olduğunu, gerçek mahiyetinin ne olduğunu kavrayamama, “orta yol” olarak belirtilen İslâm’dan az ya da çok sapma anlamına gelen dünyevileşme, aynı zamanda işlediği amellerin karşılığını bu dünyada isteme, ahireti “uzak” görme anlayışıdır. Dünya ile ahiret, içimizde mücadele eder. Gönlümüz bir savaş meydanı ve bu savaşı kazanmamız, ikazları dikkate almamıza bağlı. Attığımız her adımda, yaptığımız her işte bu mücadeleyi yaşarız. İçimizdeki bu mücadeleyi, sürekli dünyaya kazandırmaya çalışıyorsak, işte o zaman dünyevileşme başlamıştır.
       Dünyevileşme hastalığı, âlime de cahile de, din hizmetine yıllarını vermiş insanlara da, nefis terbiyesi ve manevi eğitim yolunda çok büyük mesafeler kat etmiş olan kimselere de bulaşabilir.
       Dünyevileşmenin ilk belirtileri nefsimizin bazı dünyevi lezzetleri, Allah’ı zikretme zevkinin yerine geçer hale gelmişse inanç dünyamız tehlikede demektir.

       Din hizmetindeki şevk ve heyecanın kırılması da bir dünyevileşme belirtisidir. Mesleğe ilk atıldığı yıllarda çok güzel hutbe ve vaaz hazırlayan nice din görevlileri, aşk ve heyecanla ders anlatan, öğrencilerle her ortamda ilgilenen öğretmenler, araba modelleri ve lüks ev döşemeleri hesaplarına dalmışlarsa işte bu da bir dünyevileşme belirtisidir. Şevkimizi hiçbir şey kırmamalı. Cennet çok güzel, ama ucuz değil. Çektiğimiz sıkıntıların da inancımızla ilgili bir “imtihan” olduğunu bilmeliyiz.

          Dünyevileşmenin bir diğer belirtisi de devamlı takdir edilme arzusudur. Takdir edilme dünyevi bir karşılıktır. En güzel, en vefalı takdir edici olan Allah’dır. Dünyadan yüz çevirme veya dünyaya tapma şeklindeki iki aşırı uçlu bir anlayışın kabul edilmesi mümkün değildir. “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız.” Hadis-i Şerifine uygun hareket etmek gerekir. “İki günü aynı olan zarardadır.” Hadis-i Şerifi de her gün yeni bir mesafe almak için insanı ileriye doğru itelemektedir. Dünya ahiretin tarlası olduğuna ve ahiret hayatı da dünyada kazanılacağına göre, insanın dünya hayatını daha iyi anlaması, daha çok düşünmesi ve planlaması gerekir.
        “İnsanlar helâk oldu. Âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu. İlmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu, ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.” Hadis-i Şerifi bunu açıkça göstermektedir. Şunu da unutmamak gerekir ki, zenginleşmek, dünyevîleşmek anlamına gelmez.  Dünyevîleşme, insanı iyilikseverlik ve yardımseverlik duygularını köreltir. Benmerkezci, doyumsuz; gösteriş, kibir ve gurur sahibi yapar. Şöhret tutkunu, başkasının malına göz diken, gerektiğinde şiddet kullanan, sınırsız ve amaçsız bir hırsla tüketim yapar hâle getirir.
         Dünyaya kendini kaptıran kişi, önce hayat standardını yükseltmek için bütün çarelere başvurur. Sonrada bu yüksek hayat standardını düşürmemek için daha çok kazanmaya, kendini daha fazla dünyaya vermeye mecbur hisseder. Dünya malı, makam, mevki, şöhret ve itibar kazanmak yolunda, çoğu kere (farkında bile olmadan) sahip olduğu mukaddesatını da feda eder.
          H.z Peygamber, (sallallahu aleyhi ve sellem) dünya malının çetin bir imtihan ve gönül zayıflığı olduğuna işaret etmiş, hayatı boyunca dünyaya ve dünyalığa önem vermemiş, dünyayı bir “misafirhane” gibi telâkki etmiştir:

     “Ben kim, dünya kim! Dünya (hayatı) ile benim ilgim, bir ağacın altında gölgelenip sonra da bırakıp giden yolcunun durumu gibidir.” (Tirmizî)
        Konu ile ilgili ayetlerde ise şöyle buyrulur.“Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurur, onu sapsarı görürsün. Sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.” (Hadid: 20)
     “İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.” (Al-i İmran: 14)
       Konuyla ilgili Hz. Peygamber( sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
  “Kim dünyaya çok önem verirse, Allah onun işini dağıtır (zorlaştırır). İki gözünün arasına fakirliği (aç gözlülüğü) koyar. (Hâlbuki) dünyadan ona ulaşacak olan kendisi için yazılandan başkası olamaz. Kimin de niyeti âhiret(i kazanma) ise Allah onun işini toparlar (kolaylaştırır). Onun kalbine zenginliği koyar. Ona dünyadan da ihtiyaç duyduğu şey ulaşır.” (İbn Mâce)
     “Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin size açılmasıdır…” (Buhârî)
     “İnsanoğlu malım- malım der. Hâlbuki âdemoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında, sadaka verip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var? (Gerisini ölümle terk eder ve insanlara bırakır.)” (Müslim)

         Dünya hayatı ayet ve hadislerde de ifade edildiği gibi; oyun, eğlence ve süstür. Mal mülk biriktirme ve evlat çoğaltma yarışıdır. Karşılıklı gururlanma ve övünme, yeşerdiğinde sevindiren akabinde de kuruyup çer çöp olan bir ottan; insanların hoşuna giden geçici faydaları barındırmaktan ibarettir. Aldatıcı bir zevk, geçici bir gölgelik, kendisine bağlananları doymaz bir hırsa kaptırarak yüz üstü bırakmaktan ibarettir. Ancak sonsuzluk yurdu ahiretin kazanılacağı sermaye yeri de bu dünyadır. Dünyaya bu gözle bakmalı, Allah ve Rasulü ne kadar değer vermişse biz de o kadar değer vermeliyiz. Şu ayetler bizi dünyadan tamamen vazgeçmememiz noktasında uyarıyor:

      “Birtakım adamlar ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur: 37)

    “Onlardan öylesi vardır ki: ‘Rabbimiz, bize dünyada da hasene (iyilik ve güzellik) ver, Ahirette de hasene (iyilik ve güzellik) ver ve bizi ateş azabından koru’ der.”(Bakara: 201)

Hz. Mevlana, dünyaya dalanları, dünyalık için ahiretini feda edenleri rüyasında hazine bulan kişiye benzetir. Uyanınca her şeyleri yok olur gider der. Dünyada pek çok şeye sahip olduğunu zanneden, emanetleri kendi malı zannedenler de gözlerini yumunca hesaba çekilme dışında her şeyini bu dünyada bırakmak zorunda kalır. Cenabı Hak bizleri dünyaya aldanarak, ahiretini kaybeden, hüsrana uğrayanlardan eylemesin. Âmin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.