DUALARIMIZ NİÇİN KABUL OLMUYOR?

Dua; Allah’ın yüceliği karşılığında kulun aczini itiraf etmesi, sevgi ve tazim duyguları içince Allah’ın lütuf ve yardımını dilemesidir. Başka bir deyişle kulun bütün benliğiyle yaratanına yönelerek ondan istek ve dilekte bulunmasıdır.
Dua, ibadetin özüdür.
Dua, kul ile sonsuz kudret sahibi olan Allah arasında bir köprü ve diyalogdur.
Dua hemen bütün dinlerde var olan bir ibadettir. Zira dua zayıf ve aciz olan insanoğlunun güçlü bir varlığa dayanma ihtiyacının sonucudur. Kulun kendini anlayacağını ve kendine yardım edebileceğini umduğu bir varlığa derdini döküp ondan çare istemesidir. Bundan dolayı da insanlığın var olduğu günden beri dua da vardır. Fakat birçok dönemde duaların Allah’ın dışındaki bazı varlıklara da yapıldığı görülmüştür.
İslam ise duaya ayrı bir önem vermiştir. Bizleri yoktan var eden ve sahip olduğumuz her şeyi bize ikram eden rabbimiz “Sadece kendisine kul olmamızı ve yalnız ondan yardım istememizi (yalnız ona dua etmemizi)”(Fatiha, 5) istemektedir. Bunu da günde en az kırk defa bizden duymayı arzu etmiştir.
Rabbimiz “… Bana dua edin sizin duanıza icabet edeyim…”(Mümin, 60) ilahi emriyle de sadece kendisine yalvarmamızı ister.
“(Rasulüm) de ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin ..!”(Furkan, 77) buyrularak da insanın ancak Allah’a yalvarışı, yakarışı, kulluğu ile değer kazanacağı ifade edilmiştir.
Şu ayet-i kerime ise rabbimizin bize olan şefkatini, merhametini, lütfunu, yakınlığını … ifade etmesi yönüyle ne kadar manidardır. “Kullarım beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki) gerçekten ben onlara çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm…”(Bakara, 186)
Dua denilince aklıma şu hep gelmiş ve Rabbimizin bizlere olan rahmetinin genişliğini bir kere daha tefekkür etmişimdir.
En çok samimi olduğumuz, en yakınımız olan bir insandan birkaç kez üst üste bir şeyler istesek, bu dostumuzun bize tavrı acaba ne olurdu?
Ama Rabbimiz isteyin! Diyor. Hep isteyin. Gecenin bir yarısında da olsa gündüzün herhangi bir vaktinde de olsa üzüntülü isen de, mutlu isen de günah işlediğinde de, sevabında da… Hiç fark etmez. Siz benden isteyin icabet edeyim. Bize sürekli açık olan ve hiçbir zaman kapanmayan bir rahmet kapısı. İstedikçe kızmıyor, ne kadar doyumsuzsun, ne kadar yüzsüzsün demiyor. Ondan istedikçe daha çok seviyor bizi. Dualarımız kadar değer veriyor bize.
Peki, durum bu iken, acaba dualarımız neden kabul olmuyor?
Aslında dualarımızın kabul olup olmadığını tam olarak anlamamız bizim için mümkün değil. Çünkü insan neyin hayır neyin şer olduğunu da tam olarak bilecek konumda değildir.
Dua ile ilgili yazılan kitap ve yazıların hemen hepsinde duanın kabul edilmesi için bazı hususlara riayet edilmesi istenmiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz, diye başlayan birçok madde sıralanmıştır.
Mesela; Ramazanoğlu Mahmud Sami üstadımızın “ Dualar ve Zikirler” adlı kitabında duanın adabıyla ilgili on bir madde,
Diyanet İşleri Başkanlığının ‘Kürsüden Öğütler’ adlı kitabında on tane ana madde ve bunların uzun açıklamaları.
İmam-ı Nevevi’nin ‘Peygamberimizden Dualar ve Zikirler’ adlı kitabında (A. Fikri Yavuz tercümeli) yirmi bir madde ve uzun açıklamaları.
Buralarda özetle şunlar vurgulanıyor:
–Dualarımızı içten ve yalvararak yapmalıyız.
“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için (yalvara yakara) dua edin…” (Araf 55)
–Dualarımızı şuurlu yapmalıyız,
Dua ederken kalbimizdeki bütün harici duyguları atıp Allah’a tam olarak yönelmiş bir halde dua etmeliyiz. “Dini Allah’a has kılmalıyız.”
–Dualarımızı kabul olacağına inanarak yapmalıyız.
Mümin dualarının mutlaka kabul edileceğine inanarak dua etmelidir.
–Umut ve korku içinde dua etmeliyiz.
Rabbimize dua ederken, Allah’a karşı korku ve saygı içinde bulunmalıyız, aynı zamanda istekli ve umutlu olmalıyız.
Yine helal kazançla beslenmek, abdestli olmak, kıbleye yönelmek, besmele, hamdele ve salvele ile başlamak, salevat ve hamd ile bitirmek, ellerimiz açarak dua etmek.
Ezan okunurken, ezanla kamet arasında, namazlardan sonra, Kabe’yi görünce, Cuma günü, bayram ve arefe günlerinde, özellikle de seher vakitlerinde… dua etmek gibi dualarımızın kabulüne vesile olacak birçok etken vardır.
Bunlarla birlikte şu hususların üzerinde de herhalde biraz düşünmemiz gerekir.
Örneğin, ‘Biz İslam âleminin sulh ve selameti için sürekli dua ediyoruz ama bir türlü gerçekleşmiyor. Acaba neden?
Allah Teâlâ’nın ‘Sünnetullah’ diye bildiğimiz kanunları vardır ki bunlar değişmez. ‘Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın’
Rabbimiz Bakara Suresinin 85. ayetinde mealen şöyle buyuruyor; ‘…Yoksa siz kitabın bir bölümüne inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası ancak dünya hayatında rüsvalıktır. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir…’ Bu ayette hitap yahudilere gibi görünüyor. Fakat Kuran’ın asıl muhatapları her zaman bizleriz. Şimdi bu ayete göre kendi durumuzu düşünelim. Biz Allah’ın emirlerini hayatımızın tamamında uyguluyor muyuz? Camilerimize hâkim olan İslam sokaklarımıza, alışverişlerimize, düğünlerimize, giyim kuşamımıza, mirasımıza… ne kadar hakim? Allah’ın hükümlerinin bir kısmına başımızın üstünde yer verirken bir kısmına hayatımızda hiç yer vermiyor muyuz yoksa? Rabbimizin Sünnetullahı böyleleri için dünyada rezillik ve rüsvaylığı takdir etmişse bunun duası elleri açıp ‘Allah’ım bizi bu rüsvaylıktan kurtar’ demek değildir herhalde. Bunun duası; bu durumun değişmesi için gece gündüz çaba sarf etmektir. Nefse basıp düğününde, alışverişinde, hayatımızın tamamında Allah’ın hükümlerine uymaktır. O zaman dualarımızın kabul olduğunu daha çok göreceğiz. Rabbimiz ‘Siz Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder.’ buyurmuyor mu?
Allah’ın Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem, birçok sıkıntıya katlanıp günlerce aç susuz hendek kazdıktan sonra, ellerini açıp Allah’a yalvarmıştır. Demek ki önce fiili dua yapılmalıdır.
Duaların kabul edilmesi için en çok zikredilen şartlardan birisi de ‘Haramla beslenmemek’ ‘Haram gıda almamak’ değil mi? Daha asrımızda yaşamış birçok zatın banka şubesi olan sokaktan bile geçmemeye özen gösterdiğini hep söyleyip yazmaz mıyız? Bizler ise en küçük alışverişlerimizi bile –bazen ekmeğimize varıncaya kadar- bankalar üzerinden yapar hale gelmedik mi? Faiz oranlarının düşmesi büyük çoğunluğumuz için en büyük fırsat olarak görülür hale gelmedi mi? Birbirimizi borç isteyerek rahatsız etmemek için(!) bankalara koşar hale gelmedik mi? Kardeşlerimizden aldığımız borçları ödemeye ne kadar titizlik gösterdiğimiz de ayrı bir dert. Sahi son zamanlarda faizle ilgili hutbe veya vaaza rastlayanınız oldu mu? Yoksa söyleyenler ve dinleyenler rahatsız olmasın diye bunlara ara mı verildi?
İbrahim bin Edhem bir gün Basra çarşısında gezerken halk başına toplandı ve ‘Bana duâ edin icabet edeyim.’ meâlindeki âyet-i celileyi sordular ve: ‘Biz Allah’a dua ediyoruz. Fakat müstecap olmuyor. Acaba neden?’ diye yakındılar.
Dedi ki: Kalbiniz on şeyden (dolayı) ölmüştür:
1) Allah’ı tanırsınız, ama hakkını edâ etmezsiniz.
2) Allah’ın kitabını okursunuz, ama onunla amel etmezsiniz.
3) İblis’in düşmanlığını iddia edersiniz, ama ona tâbi olursunuz.
4) Rasûlullah’ı sevdiğinizi iddia edersiniz, ama onun izini ve sünnetini terk edersiniz.
5) Cennetin sevdiğinizi iddia edersiniz, ama onun için amel etmezsiniz.
6) Cehennem korktuğunuzu iddia edersiniz, ama günahlardan çekinmezsiniz.
7) Ölümün hak olduğunu iddia edersiniz, ama onun için hazırlanmazsınız.
8 ) Başkalarının ayıpları ile meşgul olursunuz amma kendi ayıplarınızı terk etmezsiniz.
9) Allah’ın verdiği rızkı yersiniz, ama Allah’a şükür etmezsiniz.
10) Ölülerinizi gömersiniz, ama onlardan ibret almazsınız.
Bizler haramlardan uzaklaşır, Rabbimize gerçek manada kul olabilirsek, o zaman duanın kabul olmasının şartlarını yerine getirmiş oluruz. Hiç şüphesiz Rabbimiz bizim dualarımızı kabul edecektir. Çünkü bizim yegâne yardımcımız, dostumuz, velimiz Allah Teala’dır.
Allah hakkımızda hayırlı olan bütün dualarımızı kabul etsin.