DR. SÜLEYMAN AKTAŞ İLE  KURAN YILI ÜZERİNE SÖYLEŞİ

DR. SÜLEYMAN AKTAŞ İLE  KURAN YILI ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Dr.Süleyman AKTAŞ
1954 Yılında Sakaryanın Hendek kazasında doğdu. İlkokulu Harmantepe köyü İlkokulun’da,Orta ve liseyi Sakarya İmam Hatip Lisesinde okudu.lise yıllarında Türkiye güreş birincilikleri aldı. Ünüversiteyi İstanbul yüksek İslam enstitüsünde okudu. D.İ.B.İst.Haseki Eğitim Merkezi Yüksek Lisans ve Doktora Bölümünden mezun oldu.1991 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fak.Din Eğitim Anabilim Dalında Yüksek Lisans ve 1997de Marmara Üniversitesinde Doktora yaptı.
1979-1991-  Üsküdar Esatpaşa Mah. Merkez Camii İmam-Hatibi
                        1984- Şırnak – Yedek Subay Olarak Askerlik Yaptı
                        1991-1993 Taraklı / Sakarya Müftüsü
                        1993-1996 Sapanca / Sakarya Müftüsü
                        1996-1999 Kartal / İstanbul Müftüsü
                        1999-2000 Adalar / İstanbul Müftüsü
                        2000-2008 Pendik / İstanbul Müftüsü
                         2009- Nevşehir Müftülüğüne tayin oldu. Halen bu görevi yürütmektedir
Arapça ve İngilizce bilen DR. SAÜLEYMAN AKTAŞ’ın ilgi alanı: Spor, Seyahat, Türk Tasavvuf  ve Sanat Musikisidir.

**

İlkadım Dergisi olarak bu sayımızda “Türkiye’de ilan edilen 2010 Kur’an Yılını”  kapak konusu olarak işleyeceğiz. Bu konuda sizinle bir mülakat yaparak okuyucularımızı görüş ve birikiminizden faydalandırmayı düşündük. Aynı zamanda yılın anlamına katkıda bulunmak istedik.Teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.

Nevşehir il müftüsü Dr.Süleyman AKTAŞ ile “Kur’an  Yılı” üzerine konuştuk. Söyleşiyi takdim ederken sayın müftümüzün gösterdiği sıcak alakaya teşekkür ederiz.

İlkadım: Niçin Kur’an yılı? Amaçlanan nedir?

Dr.Süleyman AKTAŞ:2010 yılı Kur’an’ın nüzûlünün 1400. yılı. Diyanet İşleri Başkanlığımızın uhdesine verilen toplumu din konusunda aydınlatma görevi doğrultusunda sunduğu din hizmetlerine ayrı bir ivme kazandıracaktır. Yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da bu hizmet anlayışıyla çalışmalar yapılacaktır. Kur’an yılında amaç budur. Hizmet, insanımızın bulunduğu her yere götürülmelidir ve götürülüyor da. Bugün dünya çapında gelinen nokta çok iyi. Hatırlayın daha seksenli yıllarda Almanya gibi bir yerde bile müşavirliğimiz yok, ataşemiz yok resmi din görevlimiz yokken, bu yıl ben de Kutlu Doğum münasebetiyle oraya gönderildim. Frankfurt’un (iddshtein) diye bir şehri var. Nevşehirli kardeşlerimiz orada camia haline gelmişler. Gülşehir ilçemizin Yüksekli köyünden kardeşlerimiz orada dernek kurmuşlar. (Vefat etmiş bir arkadaşımız kurmuş bu derneği.)  Bu derneği daha sonra gelen kardeşlerimiz devam ettirmişler. Oralarda din hizmeti vermenin hem zorluğunu hem de manevi feyz ve bereketini gördük. Yine üç-dört gün evvel Göreme’deki bir imam arkadaşımızla, Kenan hocayla, görüştüm. Kenan hoca resmi göreve girmeden evvel Abhazya, Çeçenistan, Kafkasya’daki  bölgelere çok cüzi bir maaşla (100 dolar gibi) gitmiş. Birkaç sene imamlık yapmış. Oradan da evlenmiş. Aferin, bunu da başarmış. Anlatıyor: Oradaki Müslüman kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın, din hizmetine, Kuran hizmetine, Türkiye’den gidecek hizmetlere, adeta suya susamış toprak gibi, susamış olduğunu anlattı. Bizler bu hizmetleri götüremediğimiz de dünyanın farklı yerlerinden farklı İslami anlayışlara sahip olanlar gidiyorlar. Bunların içinde yanlış anlayışta olanları da var tabi.    

İlkadım: Özellikle bu Türk Cumhuriyetleri’nde daha çok oluyor.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Maalesef, işte burada ne oluyor? Bizim burada haklı da olsa sebep uydurmamıza hiçbir gerek yok. Biz mazeret üreten insanlar durumunda değiliz. Biz çözüm üretmeliyiz. Türkiye içinde de dış ülkelerde de. Kuran yılı olması münasebetiyle Diyanet İşleri Başkanlığımız, müftülüklerimiz, görevli arkadaşlarımız, Kuran Kursu hocalarımız çok fazla gayret gösteriyorlar. Hem Diyanet İşleri Başkanlığının hedefi hem bizim hedefimiz. Ama maalesef bu hedeflere ulaşmaya çalışırken de Hz. Peygamber zamanında olduğu gibi bazı engeller de oluyor. Bu engelleri de aşmaya çalışacağız. Şunu hatırlatmak istiyorum: Kimse engel olmaya çalışmasın. Kimse nefsine hizmet ederek ortaya çıkmasın. Ben haklıyım. Benim dediğim doğrudur, değil, Hazreti Allah haklıdır, Kuran haklıdır, Hazreti Peygamber haklıdır, doğrudur demeliyiz. Ben bir söz söylüyorsam, bu sözü Hazreti Kur’an’a, Hazreti Peygambere (s.a.v) endekslemeliyim. Acaba bu üçlü tarafından benim söylediğim sözüm revaç buluyor mu? Doğruluğu tasdikleniyor mu? Eğer tasdikleniyorsa devam edeceğim. Benim sözüm, benim davranışım, benim amelim, Hazreti Allah’la, Hazreti Kuran’la hazreti Peygamberle uyuşuyor mu? Uyuşuyorsa devam.

İlkadım: Kuran yılında bu hedeflenmelidir, diyorsunuz. Peki, sayın hocam. Gerek ferdi, gerekse camia olarak Kur’an yılında ne gibi etkinlikler yapılabilir?

Dr. Süleyman AKTAŞ: Her şey yapılabilir. Bir kere bu etkinliklerde başarılı olmak için her birimiz ihlaslı olmalıyız. Kur’an-ı Kerim’den size bir hatırlatma yapmak istiyorum: Şeytan (aleyhillane) Allah tarafından lanetlendiği zaman şeytan Allaha diyor ki: Kıyamete kadar senin kullarını saptıracağım. Onların sana ulaşmasına, sana kul olmalarına mani olacağım. Yani bir müslüman, Allahın razı olmayacağı bir iş yapıyorsa, düşünceye dalıyorsa, bunun  sebebi şeytandır. Ancak onlardan, ihlas sahibi olanlar hariç. İhlas, çok geniş kapsamlı bir kavramdır. Ama çok net ifadeyle: Düşünün, bir müslüman manyetik bir alan içindedir. O manyetik alan içinde olduğun müddetçe müslümana dışarıdan gelen hiçbir şey tesir edemez. İşte mümin, müslüman kendisini böyle bir manyetik alan içersinde hisseder, yaşamaya çalışırsa, şeytan ona hiçbir konuda tesir edemez. Eğer böyle bir manevi manyetik alan içersine kendimizi sokabilirsek yaptığımız her şey tesirli olur. Öncelikle bunu hatırlatmak isterim. Ondan sonra hem Cenabı Hak, hem devlet, bizlere bu imkanları vermişse değerlendirmeliyiz. Lokal faaliyetler olarak, konferanslarımız, kutlu doğum haftası programlarımız, sadece müftülüğümüz değil, sendikalar, vakıflar, dernekler, okullar, şahıslar, esnaflar, herkes bir gayret içersindeler. Kutlu doğumu ihya edelim, insanlara duyuralım, biz de bundan hissemizi alalım gayretleri beni mutlu etti. Ama biz müftülük olarak bütün toplantılarımızda Kur’an-ı Kerim’i gündeme alıyoruz, almaya da devam edeceğiz. Bütün camilerimizde Kur’an-ı Kerim okunuyor. Meal derslerimiz var, ilmihal derslerimiz var. Kur’an’ın tilaveti sadece insanların ruhuna inşirah vermiyor. Kainatın bütün zerreleri bundan nasibini alıyor. Allah Teala ağaçlara, dağlara, taşlara, otlara, kuşlara, secde emrini verdiyse o dağların taşların da Hz.Kur’an’dan manevi hisselerini almaya ihtiyacı vardır. Bunu kim giderecek? Biz gidereceğiz. Hep beraber, bütün görevli arkadaşlarımız bu anlayış, bu gayret içindeler. Kendilerine teşekkür ediyorum. Zaten Allah  (cc) da ecrini verecek. Ama Allah (cc) kendine bırakmadan bizden de bir şey istiyor. Nevşehir Kapalı Spor Salonunda Kur’an ziyafeti verdik.  Yeni bir Kur’an ziyafeti programı yapacağız. Çok güzel okuyan hocalarımız var. Türkiye’deki karilerimiz. İlerde bir hedefim daha var. Mısır’ın en önemli karilerini Pendik’e getirmiştik. Onlardan bir tanesi Şeyh Şaravi hazretlerinin talebesi Hasen. Böyle bir niyetim var. İmkan meselesi. Zaman meselesi. Bir zengin kardeşimiz biz bunun masraflarını karşılayacağız derse biz gider o kardeşimizi getiririz.

      Ramazan boyunca faklı camilerde program yapılıyor. Yani millet, Kuran’a sevdalı. Bu gönüllerdeki sevdayı biz dışa yansıtmalıyız İnşaallah. Bu Kur’an ziyafeti programını da burada hatırlatalım. 15 Hazirana kadar. Yani yaz gelmeden. Okullar kapanmadan. Kuran kursları kapanmadan. Nevşehir’de bunu yapacağız.

İlkadım: Sayın hocam, gördüğümüz kadarıyla Türk halkı dünya çapında  Kutlu Doğum Haftası kutlamalarıyla öncülük  yaptı. İnşaallah Diyanet İşleri Başkanlığımız öncülüğünde, Kur’an yılıyla da bütün dünyaya bir açılım yapılacak. Bu arada bizim bulunduğumuz Nevşehir, Kapadokya bölgesinin sivil toplum kuruluşlarına, Diyanet İşleri Başkanlığımız  ve müftülüğümüze bu konuda destek olmaları bakımından  neler tavsiye edersiniz? Nasıl yardımcı olabilirler. Yani bahsettiniz, Mısır’dan getireceğiniz karileri getirmenize yardımcı olabilirler. İş adamlarımız destek olabilirler. Fakat bunun haricinde kalıcı olarak yapılması gereken faaliyet olarak, müftülüğümüzün dışındaki cemaatlere, camialara ne tavsiye edersiniz? Neler yapabilirler?

Dr. Süleyman AKTAŞ: Çok teşekkür ederim. Çok önemli bir sual tevcih ettiniz. Şahsen ben görev yaptığım her yerin halkı da, başkanlığımız da ve bütün meslektaşlarımız da bir şeyi çok çok iyi bilirler. Ben hiçbir cemaat, hiçbir sivil toplum örgütü ayırmadan ehl-i sünnet ve’l cemaat olmaları kaydıyla bütün cemaatlere de sivil toplum örgütlerine de bu Kur’an’a, İslam’a hizmet etmek istiyorum, ne yapabiliriz, diyen herkese, her kesime destek vermişimdir. Aynı aşk içerisinde burada görevime devam etmek istiyorum. Vakıflara, derneklere,  sivil toplum kuruluşlarına şunu da hatırlatmak gerekir:  Çok iyi niyetle bir şey yapmak istiyorlar. Ama iyi niyet tek başına yetmiyor. Bilgi gerekiyor. Birikim gerekiyor. Yaptığımız işi Hz. Allah’a, Kuran ve Peygambere endekslemek lazım.  İyi niyetle ortaya çıkıyorsunuz, çok büyük paralar harcıyorsunuz ama para emek heba oluyor.  Allah Teala Taha suresi 100. ayette şöyle buyuruyor: “Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o yüz çeviren ağır bir günah yükü yüklenecektir.”  Buradan başlayalım. Kur’an ehli olmanın, Kur’an’ı anlamış olmanın yolu Kur’an’la arayı açmamaktan geçer. Peki, Kur’an’la arayı açmamak nasıl olur? Başka bir ayeti kerimede  Kâfirler şöyle dediler desek hemen “Hz Âdem aleyhisselam zamanında kâfirler vardı. Bütün peygamberler zamanında da vardı. Bizim peygamberimiz zamanında da vardı bugün de var.” deniyor rahatsız olunuyor. Şimdi maalesef toplumda böyle bir kültür gelişti. Kültür geliştirilmeye çalışılıyor. Oldukça muvaffak olduklarını düşünüyorum. Ben buna küfür diyorum. “ Aa yahu, Allah Allah!  Hoşgörü dünyasında, 21. asrın şu ittifak döneminde, kâfirden bahsetmek olur mu?”  gibi sert tepkilerle de karşılaşıyoruz. Peki, Allah Teala’nın Kur’an’ını nasıl anlatacağız insanlara? Yani Allah Teala’nın kâfir dediği insanın yerine biz kimi koyacağız veya hangi cümle ile kavramı ifade edeceğiz?

İlkadım:  Kafir kelimesini bizzat Rabbim kullanıyor.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Bakın bir yerde değil yüzlerce yerde onların bize yaptıklarını Allah anlatıyor. Onlar bize her şeyi anlatacak ama biz “Aman efendim el avuç tutacağız.” Nasıl anlayış bu? Yarın siz harbe gideceksiniz, savaş meydanındasınız, gelenler size tanklarla gelecek. Siz hiç çelik-çomak oynadınız mı?

İlkadım: Çocukluğumuzda oynardık.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Bizler de oynadık. Değneklerle, sopalarla savaş edebilir misiniz? Ne olur haliniz? Ülkeniz kalmaz, vatanınız kalmaz, hiçbir şeyiniz kalmaz. Allah ne diyor.  “Kâfirler şöyle dediler: Dinlemeyiniz, kulak vermeyiniz, işitmeyiniz. “Bu Kur’an’ı dinlemeyin diyor kâfirler. Kâfirlerin bir numaralı hedefi neymiş? Kur’an’ı dinletmemek. Kur’an’ı dinletmemek yetmedi. ”Kur’an’a mugalâta ediniz.”  Ne demek mugalâta? Gürültü patırtı.  Ama bu değil. Buradaki mugalatadan kasıt; dünyanın neresinde bir kafir, imansız varsa, hedefi müslümanın Kur’an’la arasını açmak, müslümanın Kur’an’la bağını koparmak. Müslüman bir tarafa çekilmiş, Kur’an terk edilmiş bir kitap haline gelsin. Kafirin birinci hedefi onu dinletmeme,  ikinci hedefi ona karşı mugalata Kur’an’la müslümanların arasını açmak. Üçüncü büyük hedefi nedir? Allah’ın ifadesi “le alleküm teğlibun”( umulur ki işte o takdirde galip gelebilirsiniz) diyor. Yani imansızlar, kâfirler kendi hedeflerini paralarına, dolarlarına, toprak bütünlüklerine, dünyadaki ittifaklarına bağlamıyorlar, düşünebiliyor musunuz?  Neye bağlıyorlar hocam.

İlkadım: Kur’an’la  müslümanların arasını açmaya mı hocam?

Dr. Süleyman AKTAŞ: Sırayla ayetteki manaya bakın.

İlkadım: Hocam biz sadece bir ayetin tefsirini yaptırsak size yine dergimiz için çok önemli olur.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Siz bilirsiniz takdir sizin ama olay bu hocam.

İlkadım : Demek ki Kuran yılında…

Dr. Süleyman AKTAŞ: Ama bakın sırayla gidiyor önce “La tesmeû” “dinlemeyin” sonra “Vel ğavfihi” “ mugalata yaparak müslümanla Kur’an‘ın arasını açın” üçüncü olarak “le allekum teğlibun.” “umulur ki galip gelesiniz.” Bu ihtimalden hareketle müslümanın Kur’an’la arasını açmak için yeryüzündeki bütün imansızlar, kafirler  müslümanlara hücum ediyor. Bunun zamanı da yok, mekanı da yok, hoşgörüsü de yok.

İlkadım: Hocam kafama takıldı biz neyin hoş görüşünü yapacağız? Allah-u Teâlâ buyurduğunuz gibi kafiri ayırmış, münafığı ayırmış. Biz hoşgörü ve diyalog adına ne yapacağız? Gerçi o ayrı bir konu ama.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Ona ayrı bir program yaparız isterseniz.

İlkadım: İnşallah hocam.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Yeterli ise  bitirelim.

İlkadım: Devam edelim hocam.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Bak kafirin neyi öne çıkardığını ortaya koydu.Onların hedefi belli. O zaman. Müslüman ne yapacak? Şu ayetlerde açıklanıyor. “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” ’’. O: Rabbim! Beni niçin kör olarak haşrettin? Oysa ben, hakikaten görür idim!, der.’’ Allah: “Böyledir, ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun, bugün de öylece unutulursun” der. (Taha 124, 125, 126) bunların açıklamasına girmiyorum. Bir de bir toplantıda onu okumuştuk. Bakın bir başka ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor: ‘’ Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? Şüphesiz ki biz suçlulardan intikam alıcıyız.’’(Secde 22)

Öncelikle bunları öne çıkarmalıyız ki sorumluluklarımızı anlayalım. Sorumluluk anlaşılmadan Kur’an ehli, Kur’an adamı olamayız.

İlkadım: Kuran’ın 1400. yılında Kur’an’ın bu yönlerini –kâfirlerin müslümana bakış açısını- ortaya çıkarttığımız zaman müslümanlar daha bilinçlenecek ve Furkan gerçekleşecek mi diyorsunuz?

Dr. Süleyman AKTAŞ: Evet buna şiddetle ihtiyaç var.

İlkadım: Peki hocam evrensel bir din olan İslam’ın yol göstericisi ve bir adı da Furkan olan Kur’an’ın, asrımıza ve insanımıza söyledikleri nelerdir?

Dr. Süleyman AKTAŞ: Kuran hem ukbaya, hem dünyaya hitap eder. Hem de kainata. Bakın kainat diyoruz. Biz sadece dünyaya, kainat demiyoruz. 124 bin âlemden bahsediliyor. Dünya bu alemin noktası olmaz diyor. Kainata her şeyi ile bakın, kainatın her şeyi ile huzur, sükun sistem halinde hayatlarını devam ettiriyor. Bugün hem Türkiye’de, hem yeryüzündeki insanlık adına ne problem varsa bu problemlerin çözümünü Kur’an ortaya koymuştur. Ama yeter ki insan Kur’an’ı Kur’an olarak anlasın, yaşasın.

İlkadım: Kur’an’ı Kur’an olarak anlasın ve yaşasın demiştiniz. Sonraki sorumuz da bununla ilgiliydi, ikisini birlikte açıklarsanız daha iyi olur hocam. Kur’an’la yaşamak nedir?

Dr. Süleyman AKTAŞ: Çok iddialı olacak ama Kur’an’la yaşamak Allah’la  yaşamak gibidir. Medya, Türkiye’de de dünyada da her yerde bir güç. Diyelim ki Nevşehir medyası her gün sizi görüyor, sabah akşam hizmetlerinizi anlatıyor, sizi insanlara tanıtıyor, olumlu yönden.  İnsan olarak ne yaparsınız? Aya çıkarsınız. Ben iyi adamım, güçlü adamım şöyleyim, böyleyim diye bir hal olursunuz. Bu medya, belki sizi düşüncenizde, hedefinizde olmayan yere taşır. Bak bütün Nevşehir medyası sizi destekliyor. Planlamadığınız, hedeflemediğiniz yerlere sizi taşıyor.  Peki, Türkiye medyası sizi desteklese ne yaparsınız? Aman Allah’ım çok farklı bir şey değil mi?

İlkadım:  Şeyh uçmaz da mürit uçurur gibi…

Dr:Süleyman AKTAŞ: Hayır hayır bir yere geleceğim. Televizyon programlarını seyretmeye çalışıyorum fırsat buldukça.  Mesela bir konuyu anlatırken Fransız “La Monde” gazetesi yazmışsa, oradaki muhabir ya da tartışmacı öne çıkıyor. Diyelim ki Amerika’da İngiltere’de bir medyadan söylediklerine destek bulursa kamuoyunu “Aa işte bu adam yabancı dil biliyor efendim. Ne olur?”

İlkadım: Hemen referans olur

Dr. Süleyman AKTAŞ: Referans olur. Bakın sırayla gidiyoruz. Nevşehir medyasıyla havanız değişecek, Türkiye medyası övse çok daha havanız değişir. Uluslar arası medya sizi övse aman Allah’ım! Artık bütün dünyada aranan adam konumuna gelir misiniz? Gelirsiniz. Nereye varmak istiyorum? Kur’an’la yaşamak size neyi getirecek?  Allah sizi övüyor,  Allah’ın övmesi ile yeryüzündeki bütün medyanın sizi övmesini mukayese edebilir misiniz? Mukayeseyi lütfen siz yapın.

İlkadım: Mümkün değil.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Ha, mümkün değilse, işte Kur’an’la yaşamak, Allah’la yaşamaktır. Kur’an’la yaşamak, insana takva hayatı kazandırır. Peki, bu takva insanı kimdir? Kudret sahibi kainatın sahibi yüce Allahın yanında, doğrularla beraber oturmaktır. Cümlenin başında dedim ya, Kur’an’la yaşamak bize neyi kazandırır? Allah’la beraber olmayı kazandırır. İşte bütün insanların bilgisine, görgüsüne, anlayışına, belleğine bunu yerleştirinceye kadar gayret sarf etmeliyiz. Allah’la mı yaşamak, ya da  cehennem kütüğü mü olmak?  Tercih bizim elimizde.

İlkadım: Evet hocam çok haklısınız. İnsan her an kendisini koruyan bir Rab ile olma şuurunda olmalı, kendisinin bir sahibi bir koruyucusu var. Bu inanç tekrar gönüllere kazınmalı. Kur’an Yılı’nın hedefi bu olmalı.

Dr. Süleyman AKTAŞ: Yani sahipsiz değilsiniz. Size güç veriyor. Takvalı iseniz, takva mertebesine ulaşan insan kendini bu güçte hisseder. “Duruş” kelimesi de kullanılabilir. Bakın insanlara göre “duruş” sergilemeye kalkarsanız; insanların şirazesi belli değil ki hangi insana göre duruş belirleyeceksiniz. İnsanlara göre ayar tutturamazsınız. Ama Allah’a karşı, Kuran’a karşı ayar yapabilirsiniz. Allah Teala sizin duruşunuzu ortaya koyuyor, sizi korkulardan emin kılıyor, birilerinin sizinle uğraşmasına itibar ettirmiyor, size müslümanca bir duruş veriyor. Bu duruşa birçok örnek var Kur’an-ı Kerim’de.

Bir de onlara Nuh’un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar kavmine demişti ki: «Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah’a dayanmışımdır, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, bana mühlet de vermeyin».” demişti.

 (Yunus 71) Bu ayetin açılımını istiyorsanız, Prof. Dr. Ali Akyüz’ün “Yaşayan Kuran Hz.Peygamber” isimli kitabına bakınız…” 

İlkadım: Genel anlamda Kur’an yılında neler yapılmalı? Neler yaparak Kur’an Yılı değerlendirilmelidir? Tavsiyeleriniz nelerdir?

Dr. Süleyman AKTAŞ: Bir insan olarak, bir müslüman olarak, Kur’an’a el uzatsınlar. Secde ehli olsunlar. Maalesef birçok yerde gözlemlediğimiz gibi ben nefsim adına da müslümanlar adına da en çok üzüldüğüm konulardan biri, Allah’ın haram kıldıklarını yaparken buna dini bir kisve uydurmaya çalışıyorlar. Çok üzüldüğüm bir konudur bu. Dünya hayatı geçici, çok kısa bir hayat. Kur’an ifadesi ile bizim dünyada yaşadığımız yılların bin senesi, Allah’ın katında bir gün. Yani bizim bin senemiz O’nun katında bir güne tekabül ediyor. Yani heba edilmez. Dünya için bin yıl yaşayamayacağımıza göre düşünün. Kur’an ifadesi bu, buna inanmalısınız. Yani ben 56 yaşında değilim. Siz 49 yaşında değilsiniz. Allah katında belki de sizinki yarım dakika, benimki 45 saniye, 1000 yıla böldüğümüz zaman. İşimizi, gücümüzü, amelimizi, hayatımızı bir müslüman perspektifi ile değerlendirmemek şahsen beni çok üzüyor. Müslüman yanlışına, haramına kılıf uydurmasın. Son söyleyeceğim bu…

İlkadım: Sayın hocam, çok teşekkür ederim.

Dr. Süleyman AKTAŞ: İlkadım dergisine ben teşekkür eder, hizmetlerinizde başarılar dilerim.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.