Dr. Ömer KARAOĞLU ile Söyleşi

NE İÇİN MÜZİK?
—İLKADIM: Efendim, müzisyen, müzik icra eden bir kişi olarak size şu soruyu yönelterek başlasak konumuza. Müziğin orijinal tanımı nedir sizce?
—Ömer KARAOĞLU: Öncelikle dergimizin değerli okuyucularını muhabbetle selamlıyorum. Genel olarak sanat insana Allah Azze ve Celle tarafından bahşedilmiş duyuş, bakış ve kabiliyetler etrafında şekillenen özel bir boyuttur. Müziğe gelince sesler ve ritmin ahenk içinde buluştuğu sanat alanıdır. Ahenk yoksa kakafoni olur adı. Dikkat edilirse ses ve ritim ana iki unsur. Söz yalın (salt) müzik tanımımızda olmayan ancak vakıa o ki tarih boyunca müziğe eşlik edegelmiş bir bağlı unsurdur.
Bir diğer boyutuyla müzik evrende yaratılmış sesler ve ritimlerin sanatçı tarafından hissedilen, derlenen ve yorumlanan biçimleridir. Bu yanıyla kâinatın muazzam bir senfonisi olduğu düşünülmelidir.
—İLKADIM: İnsanlık tarihi boyunca toplumsal hareketlerde müzik nasıl değerlendirilmiştir..?
—Ömer KARAOĞLU: Müzik insanlık tarihi boyunca batıda ve doğuda insan topluluklarının sevinçlerine, coşkularına, hüzünlerine, umutlarına eşlik edegelmiştir. Düğünler, bayramlar ölümler ve savaşlar nağmelere konu edilmiş, insanlar duygularını bu fıtri dille ifadelendirmişlerdir. Cenge gidenler marşlarla yüreklendirilirken acı ve yaslar ağıtlara, düğün ve bayramlar neşeli ezgilere taşınmıştır. Bu arada müziğin tarih boyunca bir de fasid bir daire içinde işlev gördüğünü belirtmek gerekli. İçki, işret âlemleri gibi yaratıcının hududunu taşan benzer zeminlerde müziğin gördüğü bu fonksiyona günümüz dünyası hiç de yabancı değildir. Şarkı ve türkülerin bir kısmında isyan ve günaha sevk ve davet eden ifadeler yok değildir elbette. Son tahlilde bu sanatın ve diğer sanat dallarının meşruiyet çerçevesini belirleyen temel kriter hangi dairede işlev gördüğü ve insanı neye çağırdığı hususudur. İmam Gazzali ve diğer bazı ilim adamlarının söyledikleri bu noktada bakışımızın netlik kazanmasına yardımcı olabilir. Hayli ilginçtir ki İslam ilim geleneğimizde musiki birçok âlim tarafından matematik vb. ilimlerin yanında riyazi bir ilim dalı olarak tasnifte yer almıştır. Özetle tarih boyunca müziğe biri müsbet diğeri menfi iki anlam da yüklenmiş ve müzik her iki yönde işlev görmüştür.
—İLKADIM: İslami hassasiyetinizi bildiğimiz için şöyle bir soru yöneltsek ne dersiniz? Müziğin fıkhı, felsefesi yapılmış mıdır?
—Ömer KARAOĞLU: Müzik klasik kaynaklarımızda konu edilmiş ve bu hususta oldukça önemli kayıtlar düşülmüştür. Bir ilm alanı olarak değer görürken bu hususta müstakil risaleleler dahi kaleme alınmıştır. Ancak müziğin menfi bir araç olarak kullanımından kaynaklanan kötü şöhreti İslam âleminde ona karşı mesafeli bir tutuma neden olmuştur. Bunu bir dereceye kadar makul de görmek gerek. Müziğin bizde edebiyat veya mimari kadar kısmetli olmadığını ve fakat özellikle modern zamanlarda kültürel ve ahlaki yozlaşmada öne çıkan etkileri olduğu muhakkak. İhmal edilemeyecek bu boyutuyla müziğe dair neler söylenip neler yapılabileceği tatminkâr bir düzeyde tartışılabilirmiş değildir. Geleneksel örnekler dışında müziğin fıkhına ya da felsefesine dair yapılan çalışmalar oldukça yetersizdir. Helalliği ya da haramlığında ittifak oluşmayan bu ilginç ve netameli konu ya görmezden gelinmekte ya da sakıncalı bir alan addedilmektedir. Oysa mesele böyle bir anlayış ve tutumla aşılamayacak kadar nesilleri ve hayatı ilgilendirmektedir. Çeşitlenen teknik gelişmelerle hayatın birçok alanında karşımıza çıkan bu alanı yok sayamayacağımıza göre ona dair görüş ve yaklaşımlarımızı açıklıkla tartışabilmeliyiz.
—İLKADIM: Belki şu iki soruyu başka mercilere sormak gerekir ama müzik icra eden duyarlı ve ölçüleri olan bir kişi olarak siz mutlaka araştırmışsınızdır. İslam âlimlerinin, feylesoflarının, konuyla ilgili görüşleri nelerdir?
—Ömer KARAOĞLU: Müziğin tarihsel menfi fonksiyonları nedeniyle imamların bir kısmı tabii olarak onu yasak ya da kerih görmüş, ancak bu hususta açıkça Kur’an’ın bir yasak beyan etmediği bilinmektedir. Tevil yoluyla dolaylı olarak müziğe dair olumsuz yorumlar ortaya konmuşsa da görüşler birkaç hadis rivayetine dayandırılmıştır. Hadis-i şeriflerin bütünlüğü ve bazı rivayetlerin sıhhat dereceleri göz önüne alındığında müziğin küfür, fısk, masiyet ifade eden bir fasid dair içinde ve işret, içki vb. illetlerle birlikte zikredildiği görülmektedir. Böyle bir dairede iş gören müziğe dair ne söylenebilirdi ki? Oysa Hz. Peygamber (SAV)’in geleneksel eğlenceye, hakkı dile getiren şiir veya neşidelere vb. meşru çerçevedeki girişimlere hoş görülü yaklaştığı bilinmektedir. Şiir etrafındaki tartışmalar gibi bir kısmı hikmete bir kısmı ise fert ve toplumu ifsada sevkeden musiki hakkındaki anlayışımızı sanata bakışımızı belirleyen bir itidali ortaya koymamız gerekir. Üzümü şaraba, bıçağı cinayet aletine dönüştüren tercihler onu meşruiyet dairesi dışına taşırlar. Müzik de bu itibarla yeniden ele alınmalıdır kanaatindeyiz.
—İLKADIM: Bazı kesimlerde, müziğin İslami tebliğ aracı olamayacağı inancı var. Bu durum geleneksel yapımızdan mı, yoksa dini inançlarımızdan mı kaynaklanıyor, müziğin İslam da yasaklığı ile ilgili naslardan deliller var mıdır?
—Ömer KARAOĞLU: Bu sorunuza kısmen yukarıda temas etmeye çalıştım. Doğrudan bir tebliğ aracı olarak görmek yerine bu sanata hakkını vermeye çalışan ve müslümanca sanat yapmanın yol ve imkânlarını arayan insanlar olmalıyız. Emir-yasak hududunu gözeterek söz söyleyen ve iş yapan insanlar olarak dini asli kaynaklarından öğrenmeye ve öğretmeye çalışmalıyız. Müzik bu ruhu hisler düzeyinde ifade edebilir, destekleyebilir ama bir mektep ya da metod olarak düşünülmemelidir. Ancak bu inanç ve anlayışın estetiğini yani bir İslam sanatının mümkün oluşunu tarihte olduğu gibi bugün de ortaya koyma çabası içinde olmalıyız. Müzik için de aynı husus söz konusudur.
—İLKADIM: Efendim, belki dünyanın en önemli enstrümanlarından olan mehter cihad ruhunu, tasavvuf musikisiyle manevi âlemimizi galeyana getiren müziklerin varlığı tarihten gelen bir müzik aşinalığına sahip bir millet olmamızı gerektirirken, Osmanlının son yılları ve cumhuriyetin 1.asrında müzikle tebliğin tartışılmasının hikmeti nedir siz?
—Ömer KARAOĞLU: Osmanlı’nın kabaca Tanzimat’tan bu yana batı etkilerine açılması ve Cumhuriyetle bu yönelişin bir program ve resmi ideolojiye taşınması sözkonusu olmuştur. Müzikle tebliğin tartışılmasından bahsetmek yerine dönemi daha doğru anlamaya çalışırsak zihinsel kırılmaların ardından hemen her sahada dayatılan bir istikamet değişiminden bahsedebiliriz. Bu daha çok tepeden aşağıya doğru bir toplumsal değiştirme programıdır. Sanat ve kültür hayatı kuşkusuz burada esaslı travmalar yaşar. Klasik musiki birikiminin dahi yasaklandığı bir dönem yaşanır. Geleneksel hassasiyetler taşıyan milletin önemli bir bölümü bu yeni ve batı eksenli dayatmalar dolayısıyla müziğe yine mesafe almıştır. Ancak mehtere ya da tasavvuf musikisine bir tavır alış sözkonusu değildir ve bilakis bu ilgi ve sevgi sürekli var olagelmiştir. Ancak sindirilmiş ve köklerinden koparılmaya çalışılan bir milletin değerlerine yaslanan bir müzik yorumu bir yana sanata dair hemen hiçbir sahada yeni eserler ortaya koymasına imkan verilmemiştir. Elbette ki istisnai örnekler verilmiş ancak zihinsel kodları bulanıklaştırılmaya çalışılan toplumun üretmekten çok geleneksel mirası koruma refleksiyle içe kapandığı görülmektedir.
—İLKADIM: yaptığınız müzikte, ümmetin ortak endişelerini, sevgisini, umudunu, hüznünü, hepsini taşımaya çalışıyorsunuz eserlerinize. Hem de öyle bir endişe içinde taşıyorsunuz ki, estetik ile içerik arasındaki dengeyi bile estetik aleyhine genişletiyorsunuz. Sizi buna iten sebep nedir..?
—Ömer KARAOĞLU: Bu tespitinizi biraz endişeyle karşıladığımı ifade ederek başlayayım müsaade ederseniz. Elbette ki endişesi olmayana adam denebileceğine inanmadığımı ifade etmek isterim. Ancak içerik ve endişe arasındaki dengeyi içerik lehine ve estetik aleyhine genişletmek arzu edilir bir yönelim olmamalı. Aksi halde vaaz ü nasihat ya da yazmak daha doğru bir seçim olur. Yapmaya çalıştığınız bir sanat ise onun dili ve gereğini gözardı etmemek, nitelikli ve iyi eserler ortaya koymak durumundasınız. İyi müzik yapmadan iyi sözler söyleyebilirsiniz ama bu sanat değil başka bir şeydir. Biz bu boyuta hassasiyet göstermeye çalıştık. Elbette ilk devrelerde amatör ve ciddi teknik eleştirilere konu olabilecek çalışmalar da yapmışızdır. Ancak bu yeni yorumlar için seleflerimiz yoktu, imkanlarımız sınırlıydı. Bu günse mazeretimiz olmamalı.
—İLKADIM: İlkadım Dergisi okurlarına bir mesajınız varmı..?
—Ömer KARAOĞLU: Okuyan düşünen sahih bilgiye talip olan bilgiyi iman ve salih amelle buluşturarak güzel ahlakı ve dolayısıyla Rıza-yı İlahiyi amaçlayan zamanına tanıklık eden şahidlerden olmamız duasıyla… Vesselam.
Dr. Ömer KARAOĞLU: 1967 İstanbul’da doğdu. Öğrenim hayatını İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu. Aynı üniversitede “İktisat Tarihi” alanında doktora öğrenimi yaptı. Bir devlet üniversitesinde uzun sayılabilecek bir süre öğretim elemanı olarak görev yaptı ve istifa ile ayrıldı. Müzikle ilgisi orta öğrenim yıllarından itibaren yorum boyutuyla başladı. 1985’den beri özel projelere mütevâzi katkılarıyla belirginlik kazandı. İlk defa kendi besteleri ve yorumuyla dinleyicileriyle buluştu. Ardından solo müzik albümleri ve konser etkinlikleri vesilesiyle yaygınlık kazandı. Nerede mazlum halkların, hakkının arandığı bir platform var, orada bulunmayı vicdâni bir sorumluluk bildi. İnancının, müzik ile kitlelere duyrulmasında özgün duruşuyla önemli bir mesaj kaynağı oldu. Evli ve iki çocuk babası olan Dr. Ömer KARAOĞLU’na başarılarının devamını diliyoruz.. İlkadım Dergisi