Dokuzuncu Bahtiyar

Said’i r anh duyabilmek için babası Zeyd’e kulak kesilmek gerekiyor, ondan akseden sadaya. Birinci yankı: “Koyunu Allah yarattı, ona semadan yağmur yağdırdı, yerde ot bitirdi. Sonra siz onu Allah’tan başkasının adıyla kesiyorsunuz!” Kureyşlilere isyan ediyor Zeyd ve Hz. Muhammed aleyhisselama peygamberlik gelmemiş henüz. İkinci yankı: “Kızını öldürme, ben ona bakarım!” Kızını diri diri gömmeye hazırlanan babalar bir anda karşılarında Zeyd’i buluyorlar. Kumlu bileklerinde Zeyd’in eli. Gerçekten de alıp büyütüyor mazlum kızları. Sonra babalarına geri götürüyor: “İsterseniz kızlarınızı alınız, kabul etmezseniz ben onlara bakmaya devam ederim!” Üçüncü yankı: “Ey Kureyş! Yemin ederim ki içinizde benden başka İbrahim dininden olan bir kimse yoktur!” Sırtını Kâbe’ye dayamış sesleniyor Kureyşliler’e.
Muhammed aleyhisselama vahiy geldiğinde, babasının İslam’a hazırladığı kalbini tereddütsüz Hz. Peygamber’in ellerine bırakıyor Said r anh. Yaşasaydı ondan önce teslim olacaktı, biliyor. Söylüyor da bunu bir gün Efendisine: “Babam sana yetişmiş olsaydı muhakkak iman ederdi. Bağışlanması için dua eder misin?” Rasulullah aleyhisselam “Peki” deyip açıyor ellerini.
Said’in eşi Ömer ibn Hattab’ın kız kardeşi Fatıma r anha. Ömer ibn Hattab’ın eşi Said’in kız kardeşi Âtike r.anha. Bir anda akrabalığın çift burçlu kalesinin önünde buluyor kendini Ömer r anh. Mekkeliler’in Peygamber aleyhisselamı öldürme kararını nasıl gerçekleştireceğini planlıyordu oysa. Demek kız kardeşi de Müslüman! Bu haber çıldırtır. Peki ya bu ses? Aşina ve yabancı. İçeriye girmeden önce duyduğu sese kulak veriyor: Kur’an okunuyor. Ömer’in geldiğini fark eden Said ve eşi saklıyorlar Kur’an sayfalarını. Hocaları Habbab b. Eret de gizleniyor bir köşeye. Kapıyı omuzlayıp içeri girdiğinde ilk sorusu “Ne okuyorsunuz?” oluyor Ömer’in. Said b. Zeyd’in üzerine atılıp tartaklamaya başlıyor, sonra araya girmeye çalışan kız kardeşine isabet ediyor eli. “Ömer ne yaparsan yap. Biz Müslümanız!” Fatıma kanlar içinde söylüyor bu cümleyi. Ömer hayretler içinde istiyor okudukları sayfayı. Said, Fatıma ve Habbab heyecan içinde görüyorlar Ömer’in gözyaşlarını.
Allah’a ortak koşanlar, Allah’ı birleyenlerin peşini bırakmıyor. Said eşi Fatıma’yla r anhüma hakikatin peşini bırakmayarak hicret ediyor Medine’ye. Peygamber aleyhisselam her muhacire bir kardeş tayin ederek ne ensarı kendi halinde bırakıyor ne muhacirleri. Tek tek bağlıyor halkaları birbirine. Said’in r anh kardeşi: Râfi b. Mâlik. Said b. Zeyd’in r anh görevi Rasulullah aleyhisselam aleyhinde faaliyet gösterenler hakkında bilgi toplamak. Bir istihbarat askeri o. Said’in r anh ücreti ise “cihat sevabı.” Müşriklerin Suriye kervanını gözetlemek, Bedir’de savaşmak kadar değerli. Kılıç sallayana ganimetten ne kadar pay verdiyse bilgi toplayana o kadar pay veriyor Hz. Peygamber.
Uhud’da, Hendek’te, Hudeybiye’de, Huneyn’de, Tebük’te, Mekke’de; Rasulullah’ın aleyhisselam olduğu her yerde Said r anh. Savaşta önünde, namazda arkasında. Ne diyordu Sa’d b. Habib, aralarında Said b. Zeyd’in de bulunduğu, cennetle müjdelenmiş kimselerin isimlerini zikrederken: “Onlar her zaman savaşta Rasulullah’ın önünde, namazda ise arkasında durmuşlardır.”
Sadece bilgi toplamıyor, ok da atıyor artık. Hedefinde nefsi de var. En büyük düşmanı. Bu yüzden makamlarına itibar etmiyor dünyanın, yarışlarını uzaktan seyrediyor. Yermük Savaşı’nda ve Dımaşk’ın fethindeki komutanlığını valilikle ödüllendirmek isteyen Ebû Ubeyde b. Cerrah’ın r anh teklifini reddederek ziraatla ve kendiyle meşgul oluyor. Tarlasından da benliğinden de çıkarıp atıyor ayrık otlarını. Kulların değil, Allah’ın yanında değerli olmak istiyor çünkü.
Hayır, cihadı terk etmiyor. Cihadı engelleyebilecek makamlardan kaçıyor o. Harp meydanında sorumluluk almaya her zaman hazır. Hâlid b. Velîd’in r anh emriyle süvari birliklerinin komutanlığını üstleniyor Ecnâdeyn Savaşı’nda. Bozguna uğrattığı Bizans ordusunu kaçtığı yerde bir kez daha kuşatıyor ve bu kez piyade birliklerine komutanlık ederek Fihl Muharebesi’nin zafer mühründe onun da mürekkebi var. Kanıyla karışmış mürekkebi.
Hz. Peygamber’in arkadaşları savaşsalar da kopmuyorlar ilimden. Said r anh da hadisler rivayet ediyor o ilahi kaynaktan. O hadislerden birinde şöyle buyuruyor, Hz. Peygamber: “…Bir karış toprağı gasp eden, yerin yedinci katına inse de o toprak onun boynuna dolanır.” Bu hadisin ravisi olarak ağır bir sınavdan geçiyor Said r anh. Komşusu tarafından valiye şikâyet ediliyor arazi gaspı yaptığı iddiasıyla. O kadar üzülüyor ki bedduaya dönüşüyor kelimeleri. Sonunda görülmemiş bir sel vadiyi kaplayıp ihtilaf edilen sınırı ortaya çıkararak beraat ettiriyor Said’i. Komşusuysa önce gözlerini sonra hayatını kaybediyor kendi topraklarında.
Said (ra)’in en büyük korkusu Müslümanlar arasındaki fitne. Hz. Peygamber’in vefatından sonra halife seçimi sırasında ortaya çıkan ihtilaflar uykularını kaçırıyor ve uykusuzluğu değil, sorunları gidermeye çalışıyor. Hz. Ebubekir, kendisinden sonra halifeliği üstlenecek kimseyle ilgili Müslümanların eğilimlerini belirlemeye çalışırken onun görüşlerinden de yararlanıyor. Hz. Osman’ın şehit edilmesi can evinden vuruyor Said’i r anh. Değil insan, dağ olsa yerinde duramaz bu cüret karşısında: “Sizin Hz. Osman’a yaptıklarınız yüzünden Uhud dağı yerinden oynasa yerindedir.”
Müslümanlar arasında başlayan fitne sürecinde onurlarına dil uzatılanları cesaretle savunuyor Said r anh.
Yer: Kûfe Camisi. Kûfe Valisi Muğîre b. Şu’be’yi görüyor bir topluluğun içinde. Muğîre, Said’e r anh saygı göstererek yanına oturtuyor. O sırada topluluk içinden bir adamın kötü sözler sarf ettiğini duyan Said r anh, “Bu adam kime küfrediyor?” diye soruyor Muğîre’ye. Cevap tüyler ürpertici: “Ali b. Ebi Talib’e.” Said üzüntüyle öfke arasında bir an gidip geldikten sonra kükrüyor: “Muğîre, Muğîre! Rasulullah’ın ashabına sövülüyor ve sen susuyorsun, öyle mi! Ben Rasulullah’ın aleyhisselam, “Ebu Bekir cennettedir, Ömer cennettedir, Ali cennettedir, Osman cennettedir, Talha cennettedir, Zübeyr cennettedir, Abdurrahman b. Avf cennettedir. Sa’d b. Ebi Vakkas cennettedir” derken duydum” dedi ve şunu ekledi: “Bunların dokuzuncusunu da gerekirse sayarım.”
Kalabalıktan bir uğultu koptu: “Dokuzuncu kim?” Said r anh susmayı denediyse de ısrarlar üzerine başarılı olamadı. “Yemin etmek zorunda bıraktınız beni. Vallahi dokuzuncu bendim. Onuncuya gelince Rasulullah’tı!” Bir anlık sessizlikten sonra devam etti Said r anh; “Bir müminin savaş meydanında Rasulullah’la beraber toz toprak içinde kalması, Nuh Aleyhisselam kadar yaşasanız bile sizin yaptıklarınızdan daha değerlidir!”
(Alıntı: A. Ali URAL)