Direnişin Tohumu: Şeyh İzzeddin el-Kassâm

Düşmanın gücüne iman etmiş bir toplum düşmanıyla savaşamaz, düşmanını kızdırmamak üzere hayatını kurgular ve zillet içinde yaşar. Müminler ise izzetin cihad ve sabırda olduğunu bilir. Sayıca az, imkânca kısıtlı olanların çoklara karşı galip geldiğini görmüştür. Çocukların dahi dimağlarına, kalplerine yerleşen direniş Filistin için yeni değil, tohumu yıllar öncesinde atılmış bugün dal-budak vermiştir. Bu tohum yaklaşık bir asır evvel Şeyh İzzeddin el-Kassâm tarafından atılmıştı. İsmini çokça duyduğumuz ancak ülkemizde kendisine ve çalışmalarına dair bilgimizin kısıtlı olduğu İzzeddin el-Kassâm kimdir?
İzzeddin el-Kassâm’ın hayat hikâyesi, Osmanlı mülkü olan Suriye’nin sahil şehirlerinden Lazkiye civarındaki Cebele beldesinde 1882’de başladı. İlim ehli ve sûfi bir aileye mensuptu. Babası Abdulkadir, medresede müderrislik yapıyordu. İlim yuvasında büyüyen Kassâm, ilk eğitimini aile ortamında ve sonrasında Cebele civarında tanınan âlimlerden aldı. İlim talebeleri muhitindeki ilim çeşmeleri kuruduğunda ‘‘rıhle’’adı verilen ilim yolculuğuna çıkarlardı. Babası, oğlunu iştiyakı doğrultusunda 14 yaşındayken (1896) dönemin en büyük ilim merkezi Ezher’e gönderdi.
Yaklaşık on sene boyunca eğitimine Kahire’de devam etti. Ezher ümmetin farklı renk, dil, kültüründen olan binlerce ilim talebesinin kavşağı konumundaydı. Mısır 1882’de İngilizler tarafından işgal edilmiş ve Kassâm’ın Kahire’de bulunduğu süreçte de işgal altındadır. İngilizlerin emperyal tutumlarının, halkın emeğini sömüren yaklaşımlarının, eğitim kurumlarına ve ilim süreçlerine müdahalesinin canlı şahidi olmuştur. Kahire’de devrinin önemli isimlerinden dersler aldı. Verimli tahsil sürecinin ardından icazetini alarak memleketine döndü. Babasının medresesinde müderris olarak göreve başladı. Henüz fiilen işgal altında olmayan memleketinde en büyük düşmanın cehalet olduğuna kanaat getirdi ve mücadeleye buradan başladı. Beldesini kapı kapı geziyor, insanları ilim tahsiline çağırıyor, halkalar kuruyor ve etkili vaazlar veriyordu. Fakirlikle mücadele için çalışmayı, cehaletle mücadele için ilmi, tembellik ve durağanlıkla mücadele için de cihadı teşvik ediyordu.
Sömürgecilik çağında köşe kapmaya çalışan İtalyanların 1911 yılında Trablusgarb’a asker çıkarması karşısında Kassâm, ilk olarak protesto gösterileri tertip ederek tepkisini gösterdi. Coğrafî açıdan uzak olsa bile araya mesafelerin giremeyeceği Müslüman kardeşliği için kolları sıvamıştı. Halkı silahlı mücadeleye çağıran Kassâm, gönüllü asker ve silah toplamaya başladı. Topladığı gönüllülerle beraber Trablusgarb’a hareket etmek için uygun koşulları beklerken Balkan Savaşı patlak verdi ve Osmanlı savaştan çekilmek zorunda kaldı. Kassâm’ın topladığı gönüllüler de mecburen memleketlerine döndü.
I. Dünya Savaşı başladığında halifenin çağrısıyla Osmanlı ordusuna katıldı. Askerî eğitimden geçirildikten sonra cephede garnizon imamı olarak görevlendirildi. Ortadoğu’ya üşüşen İtilaf devletlerince bölgenin Osmanlı Devleti’nden koparılması üzerine memleketi Cebele’ye döndü. Suriye toprakları ilk başta yerel halkın direnişini önlemek için İngilizlerin desteklediği Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’a verildiyse de karanlık Sykes-Picot anlaşması doğrultusunda Fransızlar Suriye’yi işgal etti. Kassâm bu süreçte işgale karşı halk direnişini örgütledi ve Fransızlara ciddi kayıplar yaşattı. Bölgesinde ses getiren mücadelenin başını çekmesi nedeniyle Fransızlar tarafından idam talebiyle aranmaya başlandı. Fransızlar sert tutumlarının dozunu giderek arttırdı ve direniş için imkânlar bir hayli kısıtlandı. Kassâm, 1921 yılında ailesi ve bazı arkadaşlarıyla Filistin’e geçerek yüzyıllardan beri stratejik konuma sahip, davet ve direnişe daha elverişli olduğunu düşündüğü Hayfa’ya hicret etti.
Kassâm Hayfa’ya vardığında kırklı yaşlarındaydı. Halk, içine düştüğü cenderede kendisine yol gösterecek liderlerden yoksundu. Olayları ve geleceği okuyan âlim ve siyasetçiler ne yazık ki yoktu. Osmanlı sonrası dönemde oluşan siyasal boşluğu kapatmak için bazı siyasal örgütlenmeler olduysa da bunlardan kimisi uzlaşmadan yanaydı, kimisi müzakereyi öneriyordu, kimisi de kongreler ve protestolar tertiplemeyi düşünüyordu Kassâm ise âlim, davetçi bununla birlikte cihad yolunda insanları komuta etmiş tecrübeli bir teşkilatçıydı. Hayfa’daki İslam Cemiyeti kurumlarında müderrislik yapmaya başladı, genç neslin örnek muallimi oldu. 1925 yılında ise Hayfa’nın büyük camilerinden İstiklal Camii’nin imam-hatipliğini üstlendi. Haftalık verdiği hutbeler, vaazların dışında oluşturduğu ders halkaları ve bununla birlikte yaptığı köy, kasaba ziyaretleri ile tüm şehri etkilemişti. Konuşmalarında toplumun sosyal ve siyasal sorunlarına temas ediyor, yol gösteriyordu. Başlıca sorun ise işgal gerçeğiydi.
Kassâm geldiği ilk zamanlardan beri uyuşuk, teslimiyetçi, dağınık topluma direniş tohumlarını ekiyordu. Bu tohumu en başta gençlerin gönüllerine ve zihinlerine ekti. Daha fazla gence ulaşmak amacıyla 1928 yılında Müslüman Gençler Cemiyeti’ne dâhil oldu ve bir sene sonra bölge sorumlusu oldu. Aynı yıllarda bölgenin nikâh yetkilisi oldu, bu vazifeyi aile yapısını tahkim etmek ve ailelerle iletişimi güçlü tutmak için değerlendirdi. Hayfa iş ve işçilerin merkeziydi, bağrında köylerinden kovulan ve zor şartlarda yaşayan işçileri barındırıyordu. Kassam, onlarla oturup kalkıyor, ziyaret ediyor, evine davet ediyor, ders halkalarına dâhil ediyordu.
Minberden, cihadın farz olduğunu ve İngilizlerle savaşmaktan başka çıkar yol olmadığını haykırıyordu. Ona göre işgal ancak silaha sarılmakla sonlandırılabilirdi. Hayfa’da irşada ve hocalığına devam eden mücahid vaiz, işgale karşı mücadele ve azme sarılma temalı konuşmalarıyla kitlelere tesir ediyordu. Halkın giderek artan rağbeti İngilizlerin dikkatini çekmişti. Şeyh İzzeddin, verdiği coşkulu bir vaazdan dolayı tutuklandı. Önceki on yılda hem İngiliz işgaline hem de Siyonist sömürgeciliğe karşı alenen cihada teşvik ettiği için ikaz edildi. Ancak halkın yoğun tepkileri neticesinde serbest bırakıldı.
Faaliyetini toplumun tüm kesimlerine hitap edecek şekilde sürdürürken çevresinde iki tür halka oluşmuştu. Birincisi çalışmalarını takdir eden ve seven daha genel kitle. İkincisi ise Kassam’ın seçtiği, çoğunlukla gençlerden müteşekkil, gizlice teşkilatlanmayı sağladığı gruptur. Teşkilât kendisi ortaya çıkana kadar, hakkında neredeyse hiçbir bilgi yoktu. Önceleri bazı ufak eylemler tertip edildi. Çeşitli noktalarda İngiliz ve Yahudilere karşı küçük saldırılar yapıldı. Asıl büyük eylem için ise uygun zaman bekleniyordu.
Siyonistlerin işgalci yerleşim tarzı adeta bir tümör gibi Filistin’i istila ettiği 1934-1935 yıllarında yüz binlerce Yahudi yerleştirildi ve Filistinliler, artık dönüşü zor bir sürece girmek üzereydi. Kassâm, tekrar tutuklanmasının yakın olduğunu ve bunun geçtiğimiz on yılda dikkatle oluşturduğu gizli örgütü tehlikeye atabileceğini düşünüyordu. Uzun hazırlıkların ardından, Kassâm ve arkadaşları, 2 Ekim 1935’te harekete geçti. Hayfa’dan dışarı çıktı ve dağlara yerleşti mücahitler, diğer şehirlerdeki arkadaşları ile koordineli hareket ediyorlardı. Öncelikle İngiliz-Yahudi polis devriyelerine baskınlar düzenlendi. Kassâm hareketi artık resmen duyurulmuştu. İngilizler daha önce münferit direnişlere şahit olmuştu ancak bu şekilde organize direniş onlar için şaşırtıcıydı.
İngilizler şeyhin başına ödül koydular. Girdikleri çeşitli çatışmaların ardından Kassâm ve arkadaşları, Cenin şehrinde bir tepeye gizlendiler. Ancak Kassâm’ın grubu keşfedildi ve büyük bir İngiliz polisi ve askeri gücü tarafından kuşatıldı. Teslim olmaya çağrılan Kassâm, adamlarına şehit olarak ölmelerini söyledi ve ateş açtı. Kassâm’ın meydan okuması ve şehadeti Filistin halkını heyecanlandırdı. Hayfa’daki cenaze töreninde binlerce kişi zorla polis hatlarını aştı ve şehadetini direnişin sembolü olarak andılar. Bu çatışma İngilizlere karşı yürütülen silahlı mücadelenin başlangıcı olmuş, daha sonra 19 Nisan 1936 günü patlak veren ve ilk intifada sayılan Filistin ayaklanmasında, Kassâm hareketi önemli rol oynamıştır.
Kassâm; ilmin cihada, tebliğin temsile, sûfi terbiyenin aksiyona, ferdi mücadelenin teşkilatlı çalışmaya engel olmadığını aksine birbirini takviye eden unsurlar olduğunu hayatıyla gösterdi. İşgal sonrası kurtuluşu seküler-ırkçı hareketlerde arayanlara bunun yeni bir sömürü aracı olduğunu anlattı. Ulus devlet çizgilerinin sadece haritalarla sınırlı olmadığı, müminlerin kalplerine ve zihinlerine de çizildiği bir çağda bu prangaları kıracak örnekliği biz genç adamlara sundu.
KAYNAKÇA
M. Muhammed Hasan Şurrab, Şeyhu’l-Mücâhidîn İzzeddîn Kassâm, Kökler Derneği Yayınları, İstanbul, 2018.
Mustafa L. Bilge, “İzzeddin Kassâm”, DİA, XXIV, s. 532, İstanbul, 2001.
www.gzt.com/mecra/minberin-ve-cihadin-kukreyen-aslani-seyh-izzeddn-el-kassam