ÇOCUĞUMU ÇALDILAR 

ÇOCUĞUMU ÇALDILAR 

Çalınan, kaçırılan çocuk haberlerini hep medyadan öğreniriz ve bunlardan bizi haberdar ettiği için medyaya kendimizi müteşekkir hissettiğimiz de olur. Bu haberlerin içeriğindeki çalmak fiili, çocuğun bütünüyle, yani bedeniyle ve ruhuyla birlikte çalındığı anlamını taşır. Somut bir çalma fiili olduğundan herkesin dikkatini ve lanetini de çeker.

İçi boşaltılan bankalar gibi, çocuğumuzu cismen evde bırakıp da onun ruhunu yavaş yavaş çalmak, daha küçük bir hırsızlık mı dersiniz? “Hayır, bu, daha sinsi ve en az çocuğun bütünüyle çalınması kadar büyük bir hırsızlık.” diyorsanız, hırsızların en büyüğü medyanın kendisi.

İnsanın dünyaya gelmesinden ölümüne kadar, duyu organlarından zihnine, doğru ya da yanlış sayısız algı, bilgi, düşünce ulaşır. Zihne ulaşan bilgi ve düşüncelerin, zihnimizdeki mevcut bilgilerle ve düşüncelerle doğru ya da yanlış sentezler oluşturabileceği gibi zihnimizdeki bilgilerle çelişip çatıştığı da olur. Dışarıdan akan bilgi ve düşünceler yanlış olabileceği gibi bunun sonucu olarak zihnimizde de doğru ya da yanlış yapılanmalar oluşabilir.

Çocukların dünyaya gelişiyle hazır bulduğu ya da irade sahibi olmalarına kadar kendilerine sunulan bilgi, düşünce ve modellerin doğruluğu ve yanlışlığı, çocuğun cephesinden bakıldığında,  ancak nasiple açıklanabilir. Doğacak çocuğu bekleyen sayısız arındırıcı ve kirleticiden söz edebiliriz. Hatta bana göre doğacak çocuğu arındırmak (eğitmek) için bekleyen bir manga varsa kirletmek için bekleyen bir tabur var.

Çocuğu gerçekten eğitecek olanlar da kirletecek olanlar da düzeltme (ıslah etme) iddiasıyla yapmaktadırlar bunu. Gerçek mürebbi olan Rabbim, Kuran’ da, bozguncuları (müfsitlerin) ıslah etme (muslih olma) iddiasıyla bozduklarına dikkat çekerek insanları uyarır.

Allah’ın tertemiz arzını kirletenler; denizleri kirletenler, karasını kirletenler, atmosferini kirletenler… Çevre kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği, ses kirliliği… Bunlar; görülebilen, birçok sıradan insan tarafından bile kavranabilen kirlilikler. Ya bunların hepsini doğuran kirlilik, zihin kirliliği?

İslam fıtratı üzerine Rabbimin ne de güzel yarattığı, bütün güzel öğretilere ve modellere açık en değerli varlığımız, yavrularımızı kirletenler kimler, bunlara karşı tavrımız ne? Bu soru karşısında, düşünen insanların başta saydığı kirleticilerden biri, medya.

Hz. Ebubekir: “Şikâyet, zayıfların silahıdır.” der. Ben, medya içinde iyi niyetli küçük bir azınlığı tenzih ederek medyayı kirleticilerin başında sayanlardanım. Ama medyayı suçlamaktan başka bir şey yapmayanları da mum yakmak yerine karanlığa küfredenler olarak görüyorum.

Medya patronlarından birçoğu, hedefe parayı koyduğu için bu hedefe giderken kaç yavrunun ezildiğini, en hafif iddia ile görmemektedir. “En hafif iddia ile” diyorum, çünkü para kazanabilmeleri için insanların sürüleşmesi gerekiyorsa hesapta onları sürüleştirme gayretleri de var.

Kapitalizm, sosyalist devletlere de sosyal devletlere de düşmandır. Devletçiliğe düşmandır ama bütün kapitalin rüyası tekelleşmek, bir başka ifadeyle devletleşmektir. Devletçilik ilkesi ya da sosyal devlet ilkesi ya da sosyalist devlet yıkılmadıkça kendisi devletleşemeyeceği için onlara düşmandır.

Ben köyde büyüdüm. Köyümüzdeki kendine yeterli aile tiplerinde ailenin en değerli maddî varlığı öküzleriydi. Babam da diğer köylüler gibi öküzünün ölmesini istemezdi ama düşünmesini de istemezdi. Bazı medya patronları da sömürecekse, insanların sömürüye açık olmasını isteyecek, onları sömürüye açık hâle getirebilmek için çalışacak.

Bazı medya patronları, insanı sömürebilmek için hayvanlaştırmak istiyorsa, onları insan yapan değerlere saldıracak ve o değerleri ortadan kaldıracak.

İnsanı insan yapan, onun bedeni değil, ruh tarafıdır. Manevî değerleri: düşüncesi, inancı, onuru, hayâsı… Bu patronların gözlüğünden bakarsanız, insanı sömürebilmek için insanın bu değerlerini yok etmelisiniz. “İnsanın ruhsal değerlerini yok ettiğinizde geriye zaten öküz kalır.” diyeceğim ama bir fark var: Öküzün, mesele çıkarmasın diye cinsel değerleri de yok edilir. Hâlbuki kapitali ve kapitalin borazanlığını ya da uşaklığını yapan medyayı ellerinde bulunduranlar, cinsel değerleri merkeze alarak ve insanı hep kuşaktan aşağı baktırarak onun kuşaktan yukarı bakmasını önlüyor. Çünkü beyin gibi, kalp gibi insanı insan yapan değerler kuşaktan yukarıda.

İnsanı insan yapan en belirgin özelliği, düşünebilme gücüdür. Düşünebilen insan, sömürülerin farkında olan, sömürülmeye açık olmayan insandır. Öyleyse sömüren açısından bakınca öncelikle onun düşünme gücünü kırmalısınız ki onu rahat sömürebilmelisiniz. Bazı medya patronları da öyle yapıyor. Sanatı, sporu, dini, cinselliği… her şeyi bir sömürü aracı olarak kullanıyor.

İnsanı insan yapan değerlerden biri de duygusudur: Sevmesi, acıması, vicdanı… Öyleyse bunlar da insanın elinden alınarak insan et ve kemiğe indirilmelidir. Melekten yüce insan ya da insanın melekten yüce tarafı kapitalin işine gelmez.

Hayâ da insanı insan yapan değerlerin başında geldiğine göre “malum medya”nın önemli bir hedefi. Utanma duygusunu kaybeden insanları dikkatle gözlerseniz kaybedecekleri başka manevî değerlerinin kalmadığını görür ve “Aşağıda olan, düşmekten korkmaz.” sözüne hak verirsiniz.

Yine “malum medya” insanı üretim-tüketim ilişkisi yönüyle ve birey-toplum ilişkisi yönüyle de kontrol altında tutuyor. İnsanı bilinçsiz bir tüketici yapıyor ki üretimin kontrolü elinde olsun. İnsanı/çocuğu ailesinden kopararak tamamen korumasız bir av haline getiriyor.

Medya: “Önce babayı vurun!” diye bağırıyor adeta. Evi yıkacaksanız tabi ki öncelikle evin direğini yıkacaksınız. Siz bir düşman topluluğu ile savaşsanız, öncelikle düşmanınızın en güçlüsünü vurmaz mısınız? Vurmak istediğiniz kişiyi de zayıflatabilmek için yalnız bırakmaz mısınız? O da öyle yapıyor.

Bazı bilinçsiz anneler de babanın özellikle hedef seçildiği bu zamanda kapitalin, kapitalle özdeş sayılan ya’ da ona uşaklık eden medyanın ve bunun destekçisi olan HERKES tanrısının yanında yer alarak evde bir beşinci kol gibi çalışıyor. Bilmiyor ki babadan sonra sıra kendine gelecek ve baba beş günde teslim bayrağını çekmişse kendi bir günde çekecek.

Artık ne, “Fırat kenarında bir koyunu kurt yese Allah onu benden sorar.” diyen halife ne de bu halifenin temsil ettiği adalet anlayışını bağrına basacak toplum var. Dünya kapitalinin ve onun borazanlığını yapan medyanın yıkımına karşı dik durmamız ve en küçük ve en sağlam sosyal yapımızı, ailemizi dik tutmamız gerekiyor.

Dershanede bir gün sırtında Amerikan bayraklı tişörtle (şu “tişört” kelimesine bile çok bozuluyorum) gezen bir gence rastladım. “Yavrum, dedelerin Çanakkale’de niçin ölmüştü, biliyor musun?” dedim. “Niçin?” dedi. “Şu sırtındaki bayrağı buraya sokmamak için.” dedim. Bunu dedim ve kendimi yine bir deliye benzettim.

Bir zamanlar denizdeki balıklar ve diğer bazı canlılar anlaşılamayan bir sebeple karaya vurmaya ve ölmeye başlamışlar. Denizin kenarındaki bir deli(!) de bu canlıları hayata dönmeleri amacıyla tutup tutup yeniden denize fırlatıyormuş. Denizin kenarındaki bir akıllı (?) da deliye hitaben: “Ne yaptığını sanıyorsun sen? Burada binlerce balık ve canlı ölürken sen birini denize fırlatmakla ne değişti?” demiş. Deli(!) de orada patırdayan bir balığı alıp denize atmış ve “Onun için çok şey değişti.” demiş. İşte kendimi benzettiğim deli o. Köleleşmemek için delileri(?) çoğaltmaktan ve o delilerle dayanışmaya girmekten (çok zor bile olsa) başka çaremiz var mı?

Televizyon sizi mi idare ediyor, siz televizyonu mu idare ediyorsunuz? Ben, televizyonun beni idare ettiğine inansam o efendiyi elimle getirip evime koymazdım. Evinizde televizyon varsa, siz o kutunun efendisi olmak zorundasınız. Çocuklarınızı özellikle spor ve sanat perdeleri altında yapılan sömürüden uzak tutmakta bir model olabilirsiniz. Bu sömürülere karşı çocuklarınızı bilinçlendirebilirsiniz. TRT 4’teki gerçek müzikleri izleyerek de çocuklarınıza bir model olabilir, onları yolun başında gerçek müzikle tanıştırabilirsiniz. Müziğin bir ses / kulak eğitimi ve sanatı olduğunu, kalça kasık gösterileriyle ilgisinin olmadığını kavratabilirsiniz. Onları din düşmanlığı aşılayan programlardan da, dini istismar eden programlardan da uzak tutabilir, bu konuda da onlara bir model olabilirsiniz…

“Kapını kilitli tut ve komşunu hırsız etme.” sözü meşhurdur. Fırsat bulduğunda çocuğumuzun ruhunu çalacak bunca çıkar ve şer odağı varken çocuğumuzun ruhunun çalınmaması için önlem almayıp da sonradan “çocuğumu çaldılar!” diye bağırmanın ne yararı ne de mantığı var.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.