CİHAD DERSLERİ- ‘Uğrumuzda Cihad Edenler Var Ya…’

Başlıktaki ibâre, Kur’ân-ı Kerîm’deki bir âyet-i kerîmenin bir bölümünün benim tarafımdan yapılmış tercümesidir. Âyet-i kerimenin tamamının meâli şöyledir: “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, iyi davrananlarla beraberdir.” (Ankebût sûresi, 29/69)
Yukarıdaki meâli, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları tarafından neşredilen meâlden aldım. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tarafından yapılan meâl şöyledir: “Ama bizim yolumuzda cihad edenleri, elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah, iyi davrananlarla beraberdir.”
Hasan Basri Çantay, bu âyete şu meâli vermiş: “Bizim uğrumuzda cihad edenler(e gelince:) Biz onlara elbette yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah, her halde ihsan erbâbiyle beraberdir.”
Ömer Nasuhi Bilmen Meâli de şöyle bir meâl vermiş: “Ve o kimseler ki, bizim uğrumuzda mücâhedede bulundular, elbette onları bizim yollarımıza hidâyet ederiz ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ elbette muhsin olanlar ile beraberdir.”
Ali Fikri Yavuz, bu âyete şöyle bir meâl vermiş: “Bize itaat uğrunda mücâhede edenlere, (iç ve dış düşmanlarla savaşanlara) gelince, elbette biz onlara (bize götürecek) yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah, iyilik yapanlarla beraberdir (daima onlara yardımcıdır).
Kadri Çelik tarafından yapılan meâl şöyledir: “Bizim uğrumuzda cihad edenler (var ya), biz mutlaka onları yollarımıza hidâyet ederiz. Şüphesiz Allah, ihsan edenlerle beraberdir.
Diyanet Yeni Meâl’de âyete şöyle meâl verilmiş: “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.”
Abdülaziz Bayındır, bu âyete şöyle meâl vermiş: “Bizim uğrumuzda mücadele edenlere elbette yollarımızı gösteririz. Allah, güzel davrananlarla beraberdir.”
Bayraktar Bayraklı, bu âyete şöyle bir meâl veriyor: “Bizim davamız uğrunda Kur’an ile mücadele edenlere, elbette onlara yollarımızı göstereceğiz. Şüphesiz Allah, güzeli hayata geçirenlerle beraberdir.”
Hayrat Neşriyat Meâli de şu şekilde meâl vermiş. “Bizim uğrumuzda cihad edenlere gelince, onları mutlaka yollarımıza eriştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, elbette iyilik edenlerle berâberdir.”
Muhammed Esed Meâli de şöyle meâl vermiş: “Ama dâvâmız uğrunda üstün gayret gösterenleri, bize varan yollara mutlaka yöneltiriz. Allah, kuşkusuz, iyilik yapanlarla beraberdir.”
Ahmet Tekin de şöyle bir meâl-tefsir yapmış: “Hayatlarını ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak, uğrumuzda cihad edenleri, gayret gösterenleri, bizim ortaya koyduğumuz hayatı yaşarlarken elbette önlerini aydınlatacağız, başarıya ulaştıracağız. Emin olun ki Allah, iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan Müslüman önderlerle, askerî erkânla, idarecilerle, Müslümanlarla beraberdir.”
Bu âyet-i kerimedeki cihad, hidâyet, sebil ve Muhsin kelimeleri, hem anahtar kelime hem de kavramdır. Yukarıdaki meâllerde görülen farklılıklar, Arapçanın Türkçeye tercüme edilmesinden ve bir de Arapçadaki kavramların Türkçede karşılıklarının bulunmamasından kaynaklanıyor. Esas olan, kavramları olduğu gibi bırakmaktır. Meâl yapanlar diyorlar ki, o zamanda okuyucu ne demek istediğimizi anlamıyor. Meâl yapanlardan kimisi, kavramları tercüme etmiyor ve asli şekliyle bırakıyor; kimisi de herkes anlasın diye kavramları iyice Türkçeleştirelim derken konuyu dağıtıyor. Elbette ki, her iki tarafın da haklı olduğu yönleri vardır. Meâl yapmak zordur vesselâm.
Yukarıdaki âyeti anlayabilmek için cihad ve ihsan kavramlarının bilinmesi gerekir. Bu iki kavramı iyice anlayıp kavramadan bu âyet anlaşılamaz. Cihad, cehd kökünden türemiş bir kelimedir. Cehd, çalışmak ve çabalamak demektir. Kavram olarak cihâdın mânâsı ve muhtevası çok geniştir. Her şeyden önce nefisle mücâdele büyük bir cihaddır. Yeri ve zamanı geldiğinde düşmanla mücâdele de cihaddır. İrşâd ve tebliğ faaliyetleri cihaddır. İnsanlara iyiliği emretmek ve onları kötülükten yasaklamak bir cihaddır. Hele bu zamanda İslâm dinini temsil etmek ve örnek bir Müslüman olmak tam mânâsıyla bir cihaddır. Dînî değerleri koruma uğruna gösterilen her gayret cihaddır. Zâlimler karşısında susmamak ve her zaman hakkı haykırmak cihaddır. İslâm adına ve İslâm’ın lehine gösterilen her türlü gayret ve çalışma cihaddır. Savaş, cihâdın son merhalelerinden biridir. Cihad denilince hemen savaşı anlayanlar, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Üstelik savaş, cihâdın istenilmeyen ama başa geldiği zaman da vazgeçilmeyen bir aşamasıdır.
Cihad ruhu, ümmet-i Muhammed’i kıyâmete kadar diri ve canlı tutan bir güç kaynağıdır. Sevgili Peygamberimiz “cihad, kıyâmete kadar devam eden bir ibadettir” buyururken bu hakikatı dile getirmektedir. Cihad ruhunu kaybetmiş kişi ve toplumların işi bitmiştir. İslâm düşmanları bu gerçeği bildikleri için Müslümanlarda var olan cihad ruhunu söndürmeye çalışmaktadırlar. Bunun için de bizim aklımıza gelen ve gelmeyen çok değişik yollara başvurmaktadırlar. Bir yandan adamları tarafından sulandırılmış bir İslâmî anlayışı ve yaşantıyı nazara verirken diğer yandan da İslâm dünyasında, cihad adı altında değişik hareketler oluşturarak onlara yaptırdıkları akıl almaz işlerle İslâm’ı bütün dünyaya kötü göstermektedirler. Benim, bu sütunda çıkan ‘Cihad Çocuk Oyuncağı Değildir’ başlıklı yazımı bir daha okumanızı tavsiye ederim.
Yukarıdaki âyetin son cümlesinin meâli şöyledir: “Muhakkak ki Allah, elbette muhsinlerle beraberdir.” Burada hem muhsinlerin kimler olduğunu bilmemiz hem de bu cümlede var olan iki vurguyu bilmemiz gerekir. Muhsin, ihsan masdarından türemiş bir kelimedir. İhsan da kelime olarak işi güzel yapmak demektir. Kavram olarak ise Allah’ı görüyor gibi ibadet etmek demektir. Muhsin de işini güzel yapan ve Allâh’ı görüyor gibi ibâdet edendir.
Bu bilgilerden sonra âyete verilen meâllere baktığımızda kimi meâllerin ne kadar yavan kaldığını bir daha görmüş oluyoruz. Benim buraya aldıklarım yine en iyi olanlarıdır. Kimi meâlleri buraya almayı bile uygun görmedim. Çünkü onlar, kelime ve kavramları Türkçeleştirmek uğruna mânâyı tamamen buharlaştırmışlar.
Bu âyetin meâlinden hareketle bu köşede birkaç yazı yazmak istiyorum. Âyetin sonunda Yüce Allah, bir taahhüdde bulunuyor ve buyuruyor ki: “Muhakkak ki Allah, elbette muhsinlerle beraberdir.” Bu taahhüdün asrımızda gerçekleşip gerçekleşmediğini konuşacağız. Bir sonraki yazımızı bekleyiniz.