CİHAD DERSLERİ – Ne Okuyalım?

İlk emri ‘oku!’ olan bir dînin müntesipleriyiz. Peki, okuyabiliyor muyuz? Bu soruya ‘evet, okuyabiliyoruz’ demek çok zor. ‘En azından, okumayanlarımız var ama çoğumuz okuyoruz’ diyebilsek, bu da bizi kurtarır. Fakat bunu da diyemiyoruz. Çünkü çoğumuz okumuyoruz. Okuyanlarımızın çoğu da ne okuyacaklarını bilmedikleri için onların okumaları da boşa gidiyor. Çok kitap okuyorlar ama sadece yoruluyorlar. Okudukları bir müddet sonra buharlaşıyor, kendilerine bir şey kalmıyor. Ne okuyacağını ve nasıl okuyacağını bilen çok az insanımız var elimizde. Onlar da fildişi kulelerinden inmedikleri için toplumu evirip çevirecek kaliteli insan bulmakta zorlanıyoruz.
İmânı sıra dağlar gibi muhkem, ameli eksiksiz, ihlâs ve samimiyeti tam, ilim ve kültürü yeterli, cihad aşkı ve heyecanı beklenenden fazla, kabına sığmayan ve yerinde duramayan, toplumla kaynaşan yiğitleri bulmakta zorlanıyoruz. Boş olan meydanı dolduracak er kişiler arıyoruz. ‘Ben varım’ diyenler bu yazıyı okusun ve peşimize takılsınlar. Takılsınlar ki, meydan boş kalmasın.
Saygıdeğer okuyucularım! Size bir soru sorsam, desem ki ‘imânın şartı kaçtır?’ Eminim ki, hepiniz doğru cevap verecek ve ‘altıdır’ diyeceksiniz. ‘Bu altıyı sayar mısınız?’ desem, bunu da doğru sayarsınız. Gelin, bunları sırasıyla bir daha sayalım: 1-Yüce Allah’a inanmak, 2-Meleklerine inanmak, 3-Kitaplarına inanmak, 4-Peygamberlerine inanmak, 5-Âhiret gününe inanmak, 6-Kadere inanmak.
Şimdi size, ikinci bir soru sorsam ve desem ki, ‘bu maddeler hakkındaki bilgileriniz nedir? Allah, melekler, kitaplar, peygamberler, âhiret günü ve kader hakkında ne okudunuz, neler biliyorsunuz? Bu konularda yapacağım bir imtihana hazır mısınız?’ Ne dersiniz, hazır mısınız? Yoksa ‘şimdi bu da nerden çıktı?’ mı diyorsunuz? Siz, böyle diyorsanız, yani ‘bu da nerden çıktı?’ diyorsanız ben de size şöyle diyorum: Bizi yanlış yönlendiriyorlar. Medyayı, matbûâtı, basın ve yayını, kültür hayatını, interneti elinde tutanlar bizi yanlış yönlendiriyorlar. Bizi, asıl gıdamızdan mahrum edip boş şeylerle meşgul ediyorlar.
Hiç elimize almayacağımız kitaplarla meşgul ediyorlar bizi. Bizi gereksiz ve boş şeylerle oyalıyorlar. Daha doğrusu, kendi gündemimizden ve öz değerlerimizden uzaklaştırıyorlar bizi. Bizi îmânımızdan, amelimizden, câmi ve cemaatimizden, ahlâkımızdan, cihad aşkımızdan, öz benliğimizden, millî ve manevî değerlerimizden, ümmetle bir olma sevdamızdan koparıyorlar. Bizi kendilerine benzetmeye çalışıyorlar.
Saygıdeğer okuyucularım! Gelin, benzemeyelim onlara. Kendimiz olalım, biz olalım. Bizim kaynaklarımızla beslenelim. Bol bol Kur’ân-ı Kerîm okuyalım, hadîs-i şerif okuyalım, akâid ve ilm-i hal okuyalım, peygamberler tarihi, Siyer ve İslâm tarihi okuyalım. Özellikle bu yaz tatilinde akâid okuyalım. Îmân esaslarının bilgisini veren âyetleri ve hadisleri yeni baştan bir daha okuyalım ve îmânımızı bir daha gözden geçirelim. Güçlendirelim, kuvvetlendirelim îmânımızı. Bakınız, Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de ne buyuruyor:
“Ey îmân edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba îmân (da sebat) ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmıştır. Îmân edip sonra inkâr edenleri, sonra yine îmân edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak ne de onları doğru yola iletecektir.” (Nisâ sûresi, 4/136-137)
Saygıdeğer okuyucularım! Birinci âyetin ilk cümlesinin muhâtapları bizleriz. Îmânımızda dâim ve sâbit olmalıyız. Yüce Allah, bizden bunu istiyor. Bize, hem ‘Ey îmân edenler!’ diye sesleniyor ve hem de ‘îmân ediniz!’ diye emrediyor. Yani ‘îmânınızda sâbit kadem olun! Îmânınıza sahip çıkın! Îmânınızı sulandırmayın!’ demek istiyor. Birinci âyetin son bölümü kâfirler için, ikinci âyet de münâfıklar içindir. Yüce Allah, onların hatalarını da gündeme getirerek bizi onlar gibi yanlış yapmaktan sakındırıyor. Bizi îkaz ediyor ve uyarıyor.
Saygıdeğer okuyucularım! Gelin, bu yaz tatilinde Rabbimizi zâtî ve sübûtî sıfatları ile doksan dokuz güzel ismi ile yani bütün esmâ ve sıfâtı ile yeniden tanıyalım. Rabbimizin, kendisinden bahsettiği âyetleri düşünerek ve tefekkür ederek bir daha okuyalım. Onun meleklerini, meleklerinin özelliklerini, meleklerin kısımlarını ve görevlerini çocuklarımızla bir daha yeniden okuyalım. Kur’ân’ı, Kur’ân’ın kendisinden öğrenelim.
Yüce Allah’ın insanlar için seçip gönderdiği peygamberlerin hayatlarını ve özellikle bizim peygamberimizin hayatını evimizde akşam dersleri olarak tekrar edelim. Kıyâmeti, âhireti yaşayarak öğrenelim. Sorun bakalım çocuklarınıza veya kendinize: Kıyâmet nedir? Âhiret nedir? Kabir azabı ile cehennem arasında ne fark vardır? Mahşer nerededir, mîzân nerededir? Sırat nasıl bir köprüdür? Cennetin güzellikleri nelerdir? Cehennemin azabı ve dehşeti nasıldır? Bu soruları hem kendimize hem de çocuklarımıza soralım ve halimizi görelim.
Ben, öğrencilerime ve sohbet halkamda olan dostlarıma şunu tavsiye ediyorum: “Gelin, haftanın bir akşamında cennetle ilgili âyetlerin meâl ve tefsirini okuyun! Diğer akşamda da cehennemle ilgili âyetlerin meâl ve tefsirini okuyun! Bu dersi aksatmadan bir ömür boyu devam ettirirseniz hayatınızın değiştiğini göreceksiniz. Gelin, siz de bu dersi aksatmadan yapın, yeter ki bir âyet okuyun ama haftalık dersinizi devam ettirin!
İnanın ki, cennetle ilgili âyetleri okuduğunuz zaman bir an önce cennete gitmek isteyecek; cehennemle ilgili âyetleri okuduğunuz zaman da tir tir titreyeceksiniz. Haydi, bu yaz tatilinde böyle bir okuma programına var mısınız? Varım diyenleri derse bekliyorum.