CİHAD DERSLERİ – Müşriklerden Yardım İstenmez

İslâm Tarihi kaynaklarında, Bedir Savaşı’ndan önce cereyan eden şöyle bir olay anlatılır. Bu olayı size önce ilk kaynaklardan biri olan müellif Vâkıdî’nin (ölümü: 207/822) “Kitâbü’l-Meğâzî” isimli eserinde geçtiği şekliyle aktarmak istiyorum:
“Hubeyb bin Yesâf, Medine’de kahraman olarak bilinen bir adamdı; fakat henüz Müslüman olmamıştı. Hz. Peygamber, ordusu ile Bedir’e hareket edince Hubeyb, kendisi gibi henüz Müslüman olmamış olan arkadaşı Kays bin Muharris ile arkadan gelip ‘Akîk’ denilen yerde Hz. Peygamber’e yetişti. Hubeyb’in başında miğferi ve vücudunda zırhı olduğu halde Hz. Peygamber onu tanıdı ve yanında yürüyen Ensar’ın önde gelenlerinden Sa’d bin Muâz’a dönerek “Bu, Hubeyb değil mi?” diye sordu. Sa’d da “Evet, odur.” dedi.
Hubeyb, Hz. Peygamber’e yaklaştı ve onun devesinin kolanından tuttu. Hz. Peygamber, Hubeyb ve Kays’a “Sizi, bizimle beraber yola çıkaran sebep nedir?” diye sordu. Onlar da “Sen, bizim kız kardeşimizin oğlusun ve komşumuzsun. Biz, kavmimizle birlikte ganimet elde etmek için çıktık.” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara “Bizim dinimizden olmayanlar bizimle birlikte savaşa çıkmasınlar.” dedi. Hubeyb “Kavmim, benim harbde ne kadar başarılı olduğumu ve düşmanın bağrında nasıl yaralar açtığımı bilir. Ben, senin yanında ganimet için savaşacağım; ama Müslüman olmayacağım.” dedi. Hz. Peygamber de “Hayır, bu olmaz. Önce Müslüman olursun sonra da savaşırsın.” dedi.
‘Ravhâ’ denilen yere gelince Hubeyb, Hz. Peygamber’e yetişti ve “Müslüman oldum, âlemlerin Rabbine teslim oldum. Şâhidlik ederim ki sen, gerçekten Allah’ın elçisisin!” dedi. Hz. Peygamber, bu sonuca çok sevindi ve “Şimdi yürü!” dedi. Hubeyb, hem Bedir’de hem de diğer savaşlarda büyük faydalar gösterdi. Kays bin Muharris ise, Müslüman olmadı ve Medine’ye döndü. Hz. Peygamber, Bedir’den Medine’ye döndükten sonra o da Müslüman oldu. Sonra da Uhud savaşına katıldı ve orada şehid düştü.” (Vâkıdî, el-Meğâzî, I, 47)
‘Ensâbü’l-Eşrâf’ isimli kitabın müellifi Belâzürî (ölümü: 279/892) bu olayı kısa bir şekilde ve şöyle anlatır: “Hubeyb bin Yesâf, güçlü ve kuvvetli bir savaşçıydı ama henüz Müslüman olmamıştı. Silahını, zırhını ve miğferini kuşanmış olarak mensubu bulunduğu Hazrec kabilesi ile birlikte Bedir savaşına katılmak için Medine’den çıktı. Maksadı, ganimet elde etmekti. Duruma muttali olan Rasulullah aleyhisselam “Müslüman olmayanlar bize katılmasınlar!” deyince Hubeyb, Müslüman oldu ve savaşa katıldı; savaşta da üstün yararlıklar gösterdi.” (Belâzürî, Ensâb, I, 345)
Hadis kaynaklarımızdan İmam Müslim’in (ölümü: 261/875) Sahîh’inde Hz. Âişe annemizden gelen bir rivâyet şöyledir: “Rasulullah aleyhisselam Bedir savaşı için Medine’den hareket edip ‘Harretü’l-Vebere’ denilen yere geldiğinde arkadan bir adam gelip ona yetişti. Bu adam, cesareti ve kahramanlığı ile meşhur birisi olduğu için onun geldiğini gören ashâb-ı kirâm çok sevindiler. Adam yetişir yetişmez “Ey Allah’ın Elçisi! Sana tâbi olmak ve seninle savaşmak için geldim.” dedi. Rasulullah aleyhisselam ona “Allah’a ve rasûlüne inanıyor musun?” diye sordu. Adam “hayır!” diye cevap verince Rasulullah aleyhisselam “Öyle ise geri dön! Ben, hiçbir müşrikten asla yardım istemem.” dedi.
Hz. Âişe devamla der ki: “Adam, Müslümanlarla birlikte yürüdü. Biz, ‘Şecere’ye geldiğimizde adam yine gelip Rasulullah’a yetişti ve önceden söylediklerini tekrar etti. Nebî aleyhisselam da aynı soruyu sorup adamdan aynı cevabı alınca “Öyle ise geri dön! Ben, hiçbir müşrikten yardım istemem.” dedi. Adam geri durdu ama biraz sonra tekrar gelip ‘Beydâ’da’ Rasulullah’a yetişti ve aynı sözleri tekrar etti. Rasulullah aleyhisselam da ilk defa sorduğu gibi tekrar “Allah’a ve rasûlüne inanıyor musun?” diye sordu. Adam bu sefer “Evet!” deyince Rasulullah aleyhisselam da “Öyle ise bizimle beraber yürü!” dedi. (Müslim, Cihâd, 150)
Hz. Âişe annemizin Bedir savaşına katılmadığı bilinen bir gerçektir. Bu olayı kendisinin de ordunun içinde bulunuyormuş gibi anlatması iki şekilde yorumlanabilir. Ya orduyu uğurlamak için bir müddet yürüdü ve bu olaya şahit oldu veya ‘biz’ derken Müslümanları kastetti. Yani sonradan dinlediği bu olayı anlatırken kendisi de oradaymış gibi anlattı.
Rivâyetlerde adamın Hz. Peygamber’e ulaştığı yer ve yerlerin isimleri birbirini tutmayabilir. Bu durum, râvîlerin şekkinden kaynaklanır. Kimisi adamın ismini vermiyor, kimisi veriyor. Kimisi ulaştığı yerin ismini veriyor, kimisi vermiyor. Ama her birinin anlattığı olay aynıdır. Her üç rivâyette de Hz. Peygamber efendimizin cihada çıkarken müşriklerden yardım almadığını görüyoruz. Hem de vurgu yaparak “Hiçbir müşrikten asla yardım istemeyeceğim!” diyor. Peygamber efendimiz, bu davranışı ile kıyâmete kadar gelen ümmet-i Muhammed’e yol gösteriyor, örnek oluyor.
Bugün dünyanın değişik yerlerinde cihâd eden Müslümanların hareket tarzlarını iyi incelemeli ve ondan sonra destek vermeliyiz. Hareketleri Hz. Peygamber’in sünnetine uygun mu değil mi, bunu iyice bir araştırmalıyız. Müşrikler, Müslümanların iyi niyetle başlattıkları hareketleri sulandırmak için onların içlerine casuslar sokuyor ve hareketin seyrini değiştiriyorlar. “Su uyur düşman uyumaz.” sözü boşuna söylenmemiştir. Başladığı gibi devam edemeyen, kısa zamanda değişen, hem de tanınmayacak şekilde değişen, başladıktan biraz sonra savrulan hareketlerin ve yapıların arkasında müşriklerin plan ve desiselerini aramakta haksız değiliz herhalde. Ben, bu yazımla biz Müslümanlara çok uyanık olmamız lazım geldiğini hatırlatmak istiyorum.
“Müslümanlar, kendi dışında olan kimselerden ne ölçüde yardım alabilirler, silah alabilirler mi, alamazlar mı?” gibi soruların cevabını merak edenler gelecek sayıdaki yazımızı beklesinler.