CİHAD DERSLERİ-Marîz Bir Asrın…

CİHAD DERSLERİ-Marîz Bir Asrın…

“Marîz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi ittibâ-i Kur’ân’dır.” Bu söz, Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî hazretlerinin sözüdür. “Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı talihsiz bir devletin, değerli sahipsiz bir milletin reçetesi ittihâd-ı İslâm’dır.” sözü de onundur. “Evet, ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâm’ın sadâsı olacaktır.” sözünü söyleyen de odur.

Yirminci yüzyılda yetişmiş İslâm mütefekkirlerinden biri olan Bedîüzzaman Saîd Nursî, 1876 yılında Bitlis’in Hizan ilçesinin Nurs köyünde doğmuş, 23 Mart 1960’ta Urfa’da vefat etmiştir. İlim tahsil etmeye olan aşırı muhabbetinden dolayı daha dokuz yaşlarında iken anne ve babasından ayrılan Üstad, Doğu’daki medreselerde çeşitli müderrislerden ders okumuş ve icâzetini almıştır. Keskin zekâsı, kuvvetli hâfızası, takdire şayan takvâsı, ilme ziyade düşkün olması, ilmin izzetini muhâfaza etmesi, istiğnâsı, iktisâdı, cesâreti, İslâm’ı yaşama hususundaki cehd ve gayreti gibi güzel özellikleri sebebiyle ilim çevresinde kendisini kabul ettirerek ‘Bedîüzzaman’ yani çağın acîbi, garîbi ve eşsizi anlamına gelen bu lakab ile anılmaya başlanmıştır.

Bedîüzzaman, medrese tahsili ile dînî ilimlerde kazandığı derin mâlûmâtını çeşitli fenlerde (ilim dallarında) yaptığı araştırmalarla da tamamlamıştır. Böylece hayatı boyunca bir eğitim felsefesi olarak savunduğu ulûm-u dîniyye ile fünûn-u medeniyyenin mezcedilip beraberce öğrenilmesi ve öğretilmesi tezini öncelikle kendi tahsil hayatında uygulama safhasına koymuştur.

Bedîüzzaman, yakın tarihimizin üç farklı devrini yaşamıştır. Bunlar Meşrûtiyet, İttihat ve Terakki ile Cumhuriyet devirleridir. O, bu dönemlerdeki birçok olaya şahit olmuştur. Bedîüzzaman, ciddî dönüşüm ve değişimlerin yaşandığı bu dönemlerde yöneticiler tarafından daimî ve çok şiddetli bir istibdât, zulüm ve tarassut altında bulundurulmuştur. Ömrünün yirmi sekiz senesini hapis ve sürgünde geçiren Bedîüzzaman, on dokuz defa da zehirlenmek suretiyle sûikasde uğramıştır. Bizzat kendisi, hayatı boyunca çektiği sıkıntıları şu ifadelerle dile getirir: “Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında veya memleket hapishanelerinde veyahut da memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefâ, görmediğim ezâ kalmadı.”

Kısacası Bedîüzzaman, zahmet, meşakkat, hastalık ve musibet ile dolu geçen bir hayat yaşamıştır. Ancak o, imanından gelen hadsiz bir kuvvet ile dayanılması güç olan bu sıkıntılara karşı sabretmeyi ve baş etmeyi bilmiştir. Bir insan “imanının kuvvetine göre olayların etkisinden kurtulabilir” sözünü bilfiil yaşamıştır. O, ilmin izzetini muhafaza etmek için hayatı boyunca karşılıksız bir hediye almamıştır; zekât ve sadaka kabul etmemiştir. Yine ilmin izzetini muhafaza etmek için yaşantısına çok dikkat etmiş, takvâdan taviz vermemiştir. Ömrü boyunca muttekî olmaya özen göstermiştir.

Bedîüzzaman, Kur’ân’a ve imana hizmet etmek için azamî fedâkârlıklarda bulunmuştur. Bütün mesâisini bu amacını gerçekleştirmeye yani hizmet-i imâniye ve Kur’âniyeye ayırmıştır. Bir âile kurup mes’ûd bir hayat geçirmek gibi gayet meşrû olan dünyevî saâdetlerden bile kendini mahrûm bırakmıştır. Kendisine temel kaynak olarak Kur’ân-ı Kerîm’i kabul eden üstad, kaleme aldığı eserlerinin de Kur’ân’ın malı ve manası olduğunu beyan etmiştir.

Ayrıca o, inandığı değerlerden taviz vermeyen dik bir duruşa sahiptir. Meselâ sarığına fiilî müdâhale etmek isteyen bir siyasetçiye “Bu sarık, bu başla çıkar” ifadesi ile sarığına olan bağlılığını sert ve kesin bir tavır ile ortaya koymuştur. İslâmî olan her şeyin özellikle de Kur’ân yazısının korunmasından yana olan üstad, söylediklerini ve yazdıklarını hayatında tatbik eden ender dâvetçilerden biridir.

Bedîüzzaman, hiçbir zaman aktif siyâsete girmemiştir. Kendisi siyâsetle meşgul olmaktan kaçındığı gibi talebelerine de siyâsî mevzularla meşgul olmamalarını tavsiye etmiştir. Ancak İslâm’a uygun hareket eden devlet adamalarını takdir ve tebrik etmiştir. O, dînin siyâsete âlet edilmesine karşıdır. Tam tersine siyâsetin dîne âlet edilmesinden yanadır. Siyâset yoluyla dîn-i mübin-i İslâm’a hizmet eden siyâsîlerin de taraftarıdır.

Bedîüzzaman, manevî cihâdı savunur. Yani ilim ve fikir ile küfre karşı mücâdele edilmesinin bu zamanda zarûrî bir ihtiyaç olduğunu ve asıl cihâdın da bu olduğunu ifade eder. “Dâhilde irşâd ve tebliğ lazımdır. Kılıç hâricî düşmana çekilir.” ifadeleri ile fiilî savaşın hâricî düşmana karşı olması lazım geldiğini savunur. O, dâhilde müsbet hareket ilkesini benimsemiş ve bu yolla binlerce insanın imanını kurtarmıştır. Müslümanların birliğine ve İslâm kardeşliğine vurgu yapmış ve bunu çok önemsemiştir. Uhuvvet Risâlesi isimli kitabı bunun en büyük delilidir.

Yazının başına aldığım birinci cümlede üstad, çağımızın hasta olduğunu yani bu zamanda yaşayan insanların manevî hastalıklarla muallel olduklarını, bunun ilacının da Kur’ân’a sarılmak olduğunu kendine has üslûbu ile dile getirmektedir. İkinci cümlede ise bizim toplumumuza yöneliyor ve geçmişi çok güzel olan bir milletin içinde bulunduğu durumdan kurtulmasının yolunun İslâm birliği ve İslâm kardeşliği olduğunu ifade ediyor; ittihâd-ı İslâm’a vurgu yapıyor. Üçüncü cümlede de sıkıntı ve hastalık ne kadar çok olursa olsun üzülmememiz gerektiğini ve geleceği İslâm’ın şekillendireceğini müjdeliyor. Bütün dünyaya “Evet, şu istikbâl inkilâbâtı içerisinde en yüksek gür sadâ İslâm’ın sadâsı olacaktır” gerçeğini ve müjdesini ilân ediyor.

Saygıdeğer okuyucularım! “Gelin, bu dünyayı değiştirelim!” diyen Mevdûdî’yi, “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” diye haykıran Üstad Necip Fazıl’ı okuduğunuz gibi bu asrın gerçek mücâhidlerinden biri olan Üstad Bedîüzzaman’ı da okumanızı tavsiye ederim.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.