CİHAD DERSLERİ- Lider İşte Böyle Olur

Hicretin beşinci senesine denk gelen 627 yılında, Yahûdî liderlerinden Huyey b. Ahtab’ın organizesiyle Mekke müşriklerinden dört bin kişi ile Gatafan kabilesi müşriklerinden altı bin kişinin katılımıyla meydana gelen on bin kişilik ordu, Medine’ye saldırmak için yola çıktı. Durumu haber alan Hz. Peygamber Efendimiz, ashâbı ile yaptığı istişâre neticesinde düşmanın Medine’ye girebileceği yerlere hendek kazmaya karar verdi. Şehrin dâhilden müdâfaasına karar verilince, hendek kazı işine Hz. Peygamber Efendimizin emir ve tavsiyeleri üzerine derhal başlandı. Peygamber Efendimiz, nerelerin kimler tarafından kazılacağını bizzat tayin ve tespit etti. Şehrin güneyinde oldukça sık bahçeler vardı. Düşmanın buradan geçebilme ihtimali çok zayıftı. Geçmeyi göze alsa dahi, yayılarak değil de, birerli kol halinde geçmeye mecbur olacağından durdurulması ve bozguna uğratılması için küçük bir askerî müfreze bile kâfi gelirdi. Doğu istikametinde ise, Peygamber Efendimizle anlaşma halinde bulunan Kurayzaoğulları ve diğer Yahûdîler ikâmet ediyorlardı. Bu sebeple hendek kazı işi, tamamen açık arazi olan şehrin kuzey tarafında yapılıyordu. Yapılan tespitler bunu gerektiriyordu.
Bütün Müslümanlar, hattâ az çok eli iş tutabilecek çocuklar bile canla başla hendek kazıyorlardı. Kazı işine bizzat Peygamber Efendimiz de katılıyor, bir an evvel tamamlanması için Müslümanların şevk ve gayretlerini her zaman canlı tutuyordu. Gönüllü Müslümanlar, bütün gün çalışıyorlar, geceyi geçirmek için evlerine dönüyorlardı. Buna karşılık Peygamber Efendimiz, bir tepecik üzerinde kurdurduğu Türk çadırında gece gündüz kalıyordu. Hem çalışmalara bizzat katılıyor, hem de çalışanlara nezâret ediyor ve mürâkabesini sürdürüyordu. Kâinatın Efendisi toza toprağa, sıcağa, açlığa aldırmadan yaptığı çalışmalarında zaman zaman Müslümanların, “Yâ Rasûlallah, bizim çalışmamız kâfi gelir. Sen, ne olur çalışma da istirahat buyur” tekliflerine muhâtap oluyordu. Ancak Efendimiz, “Ben de çalışarak, bu sevaba ortak olmak istiyorum” cevabını vererek gayret ve sevaba nâiliyet arzusunu dile getiriyordu.
Kazı işi devam ederken bir ara, sahâbîler sert bir kayaya rastladılar. Onu parçalamaya uğraşırken balyoz, kazma kürek gibi bir sürü âletleri kırıldı. Yine de onu parçalamaya muvaffak olamadılar. Durumu, o sırada kıldan dokunmuş çadırının içinde dinlenmekte olan Peygamber Efendimize haber verdiler ve şöyle dediler: “Yâ Rasûlallah! Karşımıza kazı esnasında ak bir kaya çıktı. Onu bir türlü parçalayamadık! Bu husustaki emriniz nedir?” Peygamber Efendimiz, Selmân-ı Fârisî`nin balyozunu aldı. “Bismillah” diyerek kayaya bir darbe indirdi. Kayanın üçte birini yerinden kopardı ve “Allâhü Ekber, bana Şam`ın anahtarları verildi! Vallâhi, ben şu anda Şam`ın kırmızı köşklerini görüyorum.” buyurdu. Sonra, yine “Bismillah” deyip kayaya balyoz ile ikinci darbeyi indirdi. Kayanın üçte biri daha parçalandı. Yine, “Allâhü Ekber, bana Fars`ın anahtarları verildi! Vallâhi, şu anda ben, Kisrâ`nın Medâin şehrini ve onun beyaz köşklerini görüyorum” buyurdu. Ondan sonra üçüncü defa yine, “Bismillah” deyip balyoz ile vurdu. Kayanın geri kalan kısmını da yerinden kopardı. Yine, “Allâhü Ekber, bana Yemen`in anahtarları verildi! Vallâhi, şu anda ben, San`a`nın kapılarını görüyorum” buyurdu.
Hz. Peygamber Efendimizin, bu müjdeleri verdiği sırada Medine şehri düşmanla kuşatılmak üzereydi. Ayrıca Müslümanlar yokluk ve kıtlık içindeydiler; karınlarını doyuracak bir şey bulamadıkları için karınlarına taş bağlamışlardı. Bir de münâfıkların ileri-geri konuşmalarına cevap vermek durumundaydılar. Peygamber Efendimizin bu müjdelerini duyan münâfıklar şöyle söylenmeye başladılar:
“Biz, canımızı kurtarmak için hendeklere sığınıyoruz; o ise bize Fars ve Bizans ülkesinin köşklerini vaad ediyor.” Daha da ileri giderek şöyle dediler: “Siz, korkudan meydana çıkamayıp korunmak için hendekler kazdığınız bir sırada Peygamberin, Kisrânın ve Kayserin köşklerini görmesine, oraların sizler tarafından fethedileceğini söyleyip size boş vaadlerde bulunmasına ve sizi umuda sevk etmesine şaşmaz mısınız?” Bu sözlerle Müslümanların maneviyatlarını bozmaya çalışan münafıklar biraz daha ileri giderek şunları söylediler: “Muhammed bize, Kisrâ ve Kayserin hazinelerinden faydalanacağımızı vaad edip duruyor. Halbuki bugün hiçbirimiz, tuvalete gidip sağ olarak döneceğimizden emin değiliz.” O zaman evlerin içinde veya dışında tuvalet yoktu. Şehir temiz olsun ve pis kokmasın diye insanlar, ihtiyaç gidermek için şehrin dışındaki kırlara çıkarlardı. Yani ‘tuvalet için şehirden biraz uzaklaşsak düşmana yakalanma tehlikemiz var’ demek istiyorlardı.
Peygamber Efendimizin haber verdiği bütün bu fetihler Hz. Ömer ile Hz. Osman zamanında bir bir gerçekleşti. Bunları gören Ebû Hureyre, Müslümanlara şöyle dedi: “Bu fetihler sizin için bir başlangıçtır. Vallâhi, Allah, fethedeceğiniz veya Kıyâmete kadar fetholunacak şehirlerin hepsinin anahtarlarını önceden Hz. Muhammed aleyhisselam’a vermiştir.”
Saygıdeğer okuyucularım! Lider, çevresindeki insanlara onların en dar gününde umut veren kişidir. Biz, bunun en güzel örneklerini Hz. Peygamber Efendimizde görüyoruz. O, Mekke döneminin en sıkıntılı günlerinde çevresindeki insanlara devamlı umut verdi. Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra da umut vermeye devam etti. Medine döneminin en sıkıntılı günleri olan Hendek savaşı sırasında da umut verdi ve hedefi çok yükseltti. Arap yarımadası çevresindeki büyük imparatorlukların yıkılacağını ve onların topraklarının Müslümanların eline geçeceğini müjdeledi. Kısa zamanda da bu müjdeler gerçekleşti.
Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan da Müslümanların çok sıkıntı çektiği 28 Şubat dönemlerinde, yani başörtülülerin üniversitelere alınmadığı dönemde “yakında rektörler, başörtülülere selam duracak” demişti de o zaman herkes bu söze gülmüştü. Müslümanlar bile bu söze dudak bükmüşlerdi. Netice rahmetli hocamızın dediği gibi oldu. Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek de zindandan oğlu Mehmed’e yazdığı mektubu şöyle bitirmişti. Oğlunun şahsında hepimizi muhatap alarak şöyle demişti:
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.
Allah’ım! Bize umut veren ve bize çok ileri hedefler gösteren liderler nasib eyle! Âmin!