CİHAD DERSLERİ- Hz. Peygamber ve Îsâr

Îsâr, bir insanın kendi ihtiyacı olsa bile, zarar ve sıkıntılara katlanarak başkasını kendisine tercih etmesi, başkasının ihtiyâcını kendi ihtiyâcından önce düşünmesi demektir. Kerem ve ihsân sâhiplerinin âdeti, îsârda bulunmaktır. Îsârın en güzel örneklerini Hz. Peygamber, daha sonra da onun mübârek sohbetinde yetişen Ensâr ve Muhâcirler göstermiştir. Özellikle Ensâr, Mekke’den gelen Muhâcirlere gönüllerini açmakla bu işin başını çekmişlerdir. Yüce Allah, onlardan bahsederken şöyle buyurur:
“Muhâcirlerden önce (Medine’yi) yurt edinen ve îmâna sarılan Ensâr, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen şeylerden ötürü gönüllerinde bir sıkıntı ve rahatsızlık duymazlar. İhtiyaç içinde kıvransalar dahî, mümin kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, gerçekten felâha erenler işte onlardır.” (Haşr sûresi, 59/9)
Sahâbe-i kirâm efendilerimiz, Yüce Allah tarafından takdîr edilen ve beğenilen îsârlarını, hiç şüphesiz Hz. Peygamber’den öğrenmişlerdi. Biz, bu yazımızda, isterseniz sizinle birlikte Hz. Peygamber’in peşine takılalım, O’nun evine girelim; kendisinin ve annelerimizin îsârlarını görelim.
Sehl b. Sa’d (r.a.) anlatıyor:
“Bir kadın dokuduğu bürdeyi (hırkayı) Hz. Peygamber’e getirip verdi ve şöyle dedi:
“Ey Allah’ın elçisi! Bunu giyesiniz diye kendi ellerimle dokudum!” Böyle bir elbiseye ihtiyâcı olan Hz. Peygamber, onu aldı ve evine gitti; sonra da giyinip yanımıza geldi. Bunu gören bir arkadaşımız:
“Bu ne kadar da güzelmiş yâ Rasûlallah! Bunu ver de ben giyeyim!” dedi.
Hz. Peygamber de “Peki! Olur!” dedi. Orada biraz oturduktan sonra tekrar evine döndü. Hırkayı katlayıp adama gönderdi. Bu duruma şâhit olan ashâb-ı kirâm o sahâbîye şöyle dediler:
“Hiç de iyi yapmadın. Hz. Peygamber, ihtiyacı olduğu için onu giymişti. Üstelik sen, Efendimizin, kendisinden bir şey isteyeni geri çevirmediğini bile bile istedin.” Buna mukabil o şahıs da şöyle dedi:
“Vallâhi ben, onu giymek için değil; kendime kefen yapmak için istedim.” Daha sonra bu hırka o zâtın kefeni oldu.” (Buhârî, Libâs 18; Edeb 39 )
Hz. Âişe (r. anhâ) anlatıyor:
Hz. Peygamber bir gün bir koyun kesmiş ve etinin yoksullara dağıtılmasını istemişti. Bir ara biz âile fertlerine:
“Ondan geriye ne kaldı?” diye sordu. Biz de şöyle cevap verdik:
“Sâdece bir kürek kemiği kaldı.” Bunun üzerine Hz. Peygamber (Allah rızâsı için yardımda bulunmanın (îsâr) zirvesini gösteren şu ibretli) cevabı verdi:
“Desene, bir kürek kemiği hâriç hepsi bizim oldu!” (Tirmizi, Kıyâmet 33 )
Hz. Âişe (r. anhâ) anlatıyor:
“Bir gün sırtına iki çocuğunu almış yoksul bir kadın çıkageldi. Ona üç hurma verdim. O da çocuklarına birer hurma verdi. Öteki hurmayı yemek için ağzına götürmüştü ki, çocukları onu da istediler. Kadıncağız yemek istediği bu hurmayı çocuklarına bölüştürdü. Onun bu tavrına hayran kaldım ve yaptığını Hz. Peygamber’e anlattım. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
“Bu hareketi sebebiyle Yüce Allah, o kadına mutlaka cenneti vermiş veya bu sebeple onu cehenneme düşmekten korumuştur.” (Müslim, Birr 148)
Saygıdeğer okuyucularım! Birinci olayda Hz. Peygamber’in, ihtiyâcı olduğu halde, kendisine hediye edilen bir hırkayı ashâbından birisine vermesi, bizim her birimize örnek olmalıdır. O’nun ümmeti olarak bizler de çevremizdeki mümin kardeşlerimizi kendi nefsimize tercih edebilmeliyiz. Bilmeliyiz ki, işte bu îsâr, gerçek îmânın alâmetlerindendir.
İkinci olayda Hz. Peygamber’in evinde kesilen bir kurbandan söz edilmektedir. Hz. Peygamber efendimizin hayatını bütün yönleriyle bize anlatan Hz. Âişe annemiz, bu kurbanın bir kürek kemiği hâriç tamamını dağıttıklarını söylemektedir. Hâlbuki o zaman peygamber evinin bu kurbanın etine ihtiyacı vardı. Çünkü orada kalabalık bir nüfus yaşamaktaydı. Ama onlar, kendilerinden daha ihtiyaçlı olanları kendi nefislerine tercih ettiler. Bizim buradan da alacağımız bir hayli ders ve ibret vardır. Bu dersi alabilenlere ne mutlu!
Üçüncü olay hepsinden daha mânidârdır. Hz. Âişe annemiz, iki çocuğu ile bir şeyler istemek için kendi evine gelen yoksul bir kadından söz etmektedir. Îsârı kendilerine şiâr edinen peygamber ehlinin ve peygamber evinin şu anda onlara verebilecek üç hurmaları vardır. Hz. Âişe annemiz, bu hurmaları hemen onlara vermiştir. Çocukların annesi kendi payına düşen bir tek hurmayı yememiş ve onu iki çocuğu arasında pay etmiştir. İşte îsâr budur; annenin, çocuklarını kendi nefsine tercih etmesidir.
Saygıdeğer okuyucularım! İslâm bir dindir, yaşanacak bir dindir. Sâdece anlatılacak ve felsefesi yapılacak bir din değildir. Hayatımıza yansıyacak ve hayatımızı değiştirecek bir dindir. Bu dîni en güzel yaşayan Hz. Peygamber’dir. Dînin en güzel yaşandığı yer de O’nun evidir. Bize düşen, sık sık O’nun evine misâfir olmak ve O’nun yaşantısını yakından izlemektir. Her birimiz, bir sahâbî titizliği ile O’nu takib edecek ve O’na benzemeye çalışacağız.