CİHAD DERSLERİ- Hz. Âişe’nin İlmî Hayatı

Hz. Âişe (r. anhâ), Hz. Peygamber efendimiz vefat ettiği zaman çok genç olmasına rağmen Kur’ân-ı Kerîm’i ve Hz. Peygamber’in sünnetini en iyi bilen, anlayan ve muhâfaza eden sahâbîlerin başında yer alıyordu. O, hem baba evinde hem Peygamber’in yanında zekâsı, anlayış kabiliyeti, öğrenme arzusu, kuvvetli hâfızası, aşk ve imanı sayesinde en iyi şekilde yetişti ve başkalarına nasip olmayan bilgiler edindi. Arap dilini mahâretle kullanması yanında Arap şiirini de çok iyi bilirdi. Lebîd’in birçok beyti, Kâ‘b b. Mâlik’in hemen bütün kasideleri, Hassân b. Sâbit ve Abdullah b. Revâha’nın manzûmeleri onun ezbere bildiği şiirler arasında yer alır. Kur’an ve hadisin anlaşılması için olduğu kadar Arap dili bakımından da şiirin önemine işaret ederek, “çocuklarınıza şiir öğretiniz ki dilleri tatlansın” derdi.
Hz. Âişe fesahat ve belâgatıyla da ünlü bir hatip olduğu için konuşması insanlara çok tesir ederdi. Babasının vefatı üzerine kabri başında yaptığı dua, Cemel Vak‘ası’ndaki hutbesi ve bazı mektupları onun edebî kabiliyetini gösteren şaheser örneklerdir. Ayrıca Arap tarihi, ensâb ilmi, câhiliye çağının içtimaî vaziyeti, örf ve âdetleri hakkında geniş bilgi sahibi idi. Şiir ve edebiyat ile tarih ve ensâbı, bu konularda ihtisas derecesinde bilgi sahibi olan babası Hz. Ebû Bekir’den öğrenmişti. Ahlâk ve davranışlarında olduğu gibi ilme merakı bakımından da babasına benzemişti. Hz. Peygamber’den aldığı feyiz sayesinde İslâm esaslarının en mümtaz öğreticisi oldu. Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir etti. Sünnet-i nebeviyyeyi nakl ve şerh etmekle kalmadı, aynı zamanda onun doğru anlaşılması hususunda ilmî tenkit zihniyetini ortaya koydu.
Küçük yaşından itibaren Kur’ân’ı ezberlemeye başlamış, âyetlerin kıraat tarzını iyice öğrenmişti. Bilhassa Medine’de nâzil olan âyetlerin nüzûl sebeplerini, delâletlerini, tahlil ve değerlendirmelerini ve her âyetle nasıl istidlâl edilip ahkâm çıkarılacağını çok iyi bilirdi. Kur’ân’ı en iyi anlayanlardan biriydi. Sünneti de çok iyi anlamış olan Hz. Âişe, hadislerden istinbât ve kıyas suretiyle yeni hükümler çıkarırdı. Onun ictihad ve fetvaları, kendisinin bir fakih ve müctehid olarak kabul edilmesini sağladı.
Hz. Peygamber’in ashâbı arasında, çok sayıda fetva vermesiyle meşhur olan yedi kişiden biri de Hz. Âişe’dir. Birçok fıkhî mesele yanında usûl-i fıkıh, hikmet-i teşrî ve bilhassa ferâiz sahalarında derin bir kültür ve anlayışa sahipti. Talebelerinden Kûfe fakihi Mesrûk’un söylediğine göre, ashabın büyükleri ferâize dair meseleleri hep ondan sorarlardı. Hadis ve fıkıh kaynaklarında onun bazı sahâbîlerden farklı fetvalarının geniş yer tuttuğu görülür. Tâbiûn devrinin birçok hukukçusu, yüksek seviyedeki hukuk bilgisinden faydalanmak üzere kendisiyle ilmî istişarelerde bulunmuştur. İslâm hukuku sahasındaki görüşleri yeğenleri Kāsım, Urve ve diğer talebeleri tarafından nakledilmiştir.
Kuvvetli hâfızası sayesinde Hz. Peygamber’in hadis ve sünnetinin daha sonraki nesillere ulaştırılmasında emsalsiz hizmetler ifa etti. Rivâyet ettiği hadislerin sayısı 2210’dur. Bunlardan Buhârî ve Müslim’in Ṣaḥîḥ’lerinde rivayet ettikleri 297 hadisin 174’ü her iki eserde, elli dördü yalnız Buhârî’de, altmış dokuzu da yalnız Müslim’de yer almaktadır. O hem Hz. Peygamber’in diğer hanımlarından hem de Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer ve Enes b. Mâlik dışında diğer bütün sahâbîlerden fazla hadis rivayet etmiş olan tek kadındır.
Binden fazla hadis rivayet eden ve “müksirûn” diye adlandırılan yedi sahâbînin dördüncüsü oldu. Rivayet ettiği hadislerin çoğunu doğrudan doğruya Hz. Peygamber’den nakletmiştir. Bununla birlikte bazı hadisleri babasından, Hz. Ömer, Hz. Fâtıma, Sa‘d b. Ebû Vakkās, Hamza b. Amr el-Eslemî ve Cüdâme bint Vehb el-Esediyye’den almıştır. Ebû Hureyre, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî gibi bazı sahâbîler başta olmak üzere Hz. Âişe’den hadis nakledenlerin sayısı 200’den fazladır. Bunlar arasında, kız kardeşi Esmâ’nın oğulları Abdullah b. Zübeyr ile Urve b. Zübeyr, kardeşi Muhammed’in oğulları Abdullah ile Kāsım, tâbiûn neslinin ileri gelenlerinden Saîd b. Müseyyeb, Süleyman b. Yesâr, Şa‘bî, Atâ b. Ebû Rebâh, Mücâhid, İbn Sîrîn, Mesrûk zikredilebilir.
Kadınlardan da kardeşi Abdurrahman’ın kızları Hafsa ve Esmâ ile Âişe bint Talha, Hasan-ı Basrî’nin annesi Hayre ve ondan nakledilen hadisleri en iyi bilen Amre bint Abdurrahman sayılabilir. Rivâyet ettiği hadislerin sebeb-i vürûdunu ve delâletlerini beyan eder, ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’e muhâlif bir unsur ihtiva edip etmemesi bakımından onları incelemeye tâbi tutar, bazı sahâbîlerin rivâyet sırasında yaptıkları hataları düzeltirdi. Bir kısım hadislerin baş veya son taraflarının yahut esbâb-ı vürûdunun iyi bilinmemesinden kaynaklanan hataları düzeltirken “yanıldı”, “unuttu”, “hadisin baş tarafını nakletmeyip sonunu nakletti” gibi ifadeler kullanarak İslâm dünyasında tenkit zihniyetinin gelişmesine öncülük etti.
Hz. Âişe’nin naklettiği hadislerin muhtevaları incelendiğinde, başta Resûlullah’ın peygamberliği, aile hayatı, günlük yaşayışı, savaşları, Vedâ haccı, vefatı ve ahlâkı olmak üzere, câhiliye çağı tarihi, kadınlara dair hükümler, Mekke ve Medine devirlerindeki Müslümanların çeşitli faaliyetleri, ibadetler ve ibadetler tarihi, rü’yetullah, gaybın bilinmesi, kıyâmet, ölüm ve âhiret hayatına dair bazı kelâmî mesele ve haberleri ihtiva ettiği görülür.
Hz. Âişe’nin en belirgin özelliklerinden biri de İslâm dininin esaslarını anlatmak hususundaki faaliyetleridir. Hz. Peygamber’den sonra onun evi, kadın erkek, büyük küçük birçok kimsenin huzuruna gelip kendisini dinlediği, varsa sorusunu sorup cevabını aldığı bir ilim ve irfan ocağı oldu. Ashaptan bazılarının vefat etmiş olması, birçoğunun da fetihler sebebiyle muhtelif bölgelere gitmesi sonucunda Medine’de çok az sahâbî kalmıştı. Hz. Âişe’nin varlığı sayesinde, “Peygamber şehri Medine” ilim merkezi olmaya devam etti.
Bu şehirde onun yıllarca süren eğitim ve öğretim faaliyetleri sonunda, İslâm ilimlerinin temellerinin atılması ve ilmî hareketin gelişmesi yanında, hadis ve fıkıh sahalarında Medine ekolü teşekkül etti. Hz. Âişe, yalnızca şifahî sorularla değil aynı zamanda muhtelif şehir ve bölgelerde yaşayan Müslümanların mektupla sordukları sorulara da cevaplar vermiştir. Böylece hadislerin ve bazı fıkhî meselelerin yazılmasına da öncülük etmiş oldu. Diğer taraftan 23 (644) yılından vefatına kadar her yıl hac için Mekke’ye gittiğinde, muhtelif yerlerden gelenlerin kendisini çadırında ziyaret etmelerine ve soru sormalarına izin verdi.
Hz. Peygamber zamanından başlamak üzere kadınların eğitim ve öğretimiyle çok yakından meşgul oldu; çevresinde ders dinleyen ve hadis nakleden birçok kız ve kadın yer aldı. Böylece o hem bizzat, hem de yetiştirdiği öğrencileri ile İslâm dünyasında kadınların ilimle meşgul olmaları gerektiğini, hiçbir tereddüde meydan vermeyecek şekilde göstermiş oldu.
Hz. Âişe, İslâm dünyasının en meşhur kadınlarından biridir. Hz. Peygamber’in hanımı olması yanında İfk Hadisesi, îlâ ve tahyîr olayları dolayısıyla kendisi hakkında Kur’an âyetleri nâzil olmuştur. Onun hayatı ve şahsiyeti ile rivayet ettiği hadisler, istidrâkleri, fetvaları, siyasî faaliyetleri hakkında tefsir, hadis ve fıkıh külliyatı, siyer ve megāzî, tarih ve tabakât, şiir ve edebiyat kitaplarında pek çok vesika ve geniş bilgi bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in hanımları hakkında yazılmış müstakil eserler de dikkate alınırsa Hz. Âişe’nin biyografisi için başvurulması gereken kaynakların çok zengin olduğu görülür.
Bu yazı, Prof. Dr. Mustafa Fayda hocamızın Diyanet İslam Ansiklopedisi’ndeki Hz. Âişe maddesinden özetlenerek alınmış bir yazıdır. Siz değerli okuyucularımız bu bilgileri başka kitaplardan da okuyabilirsiniz. Ben, bu yazı ile siz değerli okuyucularıma bir mesaj vermek istiyorum. O da şudur: Yüce Allah, Hz. Peygamber efendimizin dizinin dibinde yetişen, çok zeki ve çok bilgili olan Hz. Âişe vâlidemize siyasette başarılı olma şansı vermemiştir. Bu demektir ki, kadınların yeri siyaset değildir. Ben, böyle anlıyorum. Siz, başka türlü anlayabilirsiniz.