CANIM DEDECİĞİM

CANIM DEDECİĞİM

Bir buçuk yıldır hastaydı. O’nu daha önce hiç hastayken görmemiştim. Ama sanki o hasta değil de biz hastaymışız gibi hep bize moral verirdi. Çok üzülüyordum. Dedemi kaybetme korkusu sarmıştı içimi. Daha önce O’nu kaybedeceğimi hiç aklıma gelmezdi. Ölümü sevdiklerimden önce ben yaşamak isterdim hep. Hiçbirisinin acısına dayanamayacağımı bilirdim çünkü.

Hiç unutmuyorum dedem ameliyat için Ankara’ya giderken telefon açmıştı. Uzun uzun konuşmuştuk. Biz üzülmeyelim diye kanser olduğunu söylememişti. Ameliyat günü öğrendik dedemin kanser olduğunu. Dualar, iç sıkıntıları, korkular arasında gidip gelmişti yüreğim. Ameliyattan sonra uzun bir tedavi süreci başladı. Bu süre içinde sık sık telefonla konuşuyor, ziyaretine gidiyordum. Bir yandan dedemi yormak istemiyordum. Bir yandan da O’nun duymaya alışık olduğum sevgi kokan, içime huzur veren sesini duymak için içimde yenilmez bir arzuyla yanıyordum. Dedem ellerimizin arasından yavaş yavaş kayıyordu.

Tıbbın tüm imkânlarını kullanmamıza rağmen elimizden bir şey gelmiyordu. Ziyaretine gittiğimde uzunca bir süre konuşur hep nasihatte bulunurdu. Her zaman çok güzel dualar yapardı. Acılarını, ağrılarını, çektiği tarifsiz sancıları bizlere hiç yansıtmıyordu. O kadar sabırlıydı ki. Dedem her zaman, her konuda çok sabırlıydı. Hastalığı boyunca da bu böyle devam etti. Her anı Allah Teala’yı zikirle geçiyordu. Biz dedemi rahatsız etmemek için elimizden geleni yapıyorduk. Ama dedem bizimle her an birlikte olmaktan, konuşmaktan, sohbet etmekten haz duyduğu için hep yanında olmamızı istiyordu.

Görüşmelerimizde mutlaka kurstaki öğrencilerimi, onların ders durumlarını, sayılarını sorardı. Ben kısa tutardım. Ama ısrarla ayrıntıları öğrenmek isterdi. Ardından “kızım bu hizmetler önemli hizmetler. Sıkıntı mutlaka olacak ama bunlara sabredeceksin. Allah’a dua edeceksin. Hizmet engelsiz olmaz. Engellere takılmayacaksın. Niyetin halis olacak” diye nasihatte bulunurdu. Yine bu sohbetlerimizde aile üzerinde hassasiyetle durur ve “aileyi ayakta tutan en büyük unsur bayanlar” derdi. Bu sebeple hanımların uhrevî ve dünyevî ilimleri imkân dâhilinde alması için çaba harcanması gerektiğini söylerdi.

Eğitim için üniversite öğretimi şart değildi. Bir müslüman hanım kendisini, okuyarak ve kendisi için faydalı olan yayınları takip ederek yetiştirmeliydi, dedeme göre. Bu amaca hizmet için Bâciyan dergisinin çıkartılmasında öncülük etmişti. Yaptığımız faaliyetleri titizlikle takip ederdi. İlkadım dergisi eline ulaştığında ilk önce Bâciyan dergisini okuduğunu ifade eder ve dergimizde yazılarıyla bizlere destek veren dergi yazarlarımıza bol bol dua ederdi. Zaten her anı zikir, bizlere ve ümmet-i Muhammed’e dua ile geçiyordu.

Dedemin çok özel yönleri olduğunu, diğer birçok dededen farklı olduğunu arkadaşlarımla yaptığım sohbetlerde anlıyordum. Mesela dedemin umre ve hac ziyaretleri. Dedem bizlere çok önem verirdi. umre ve hac ibadetlerinin dönüşlerinde bizlere mutlaka ihtiyacımız olan ve aynı zamanda sevebileceğimiz hediyeler alırdı. Bu hediyelerin en büyük özelliği ise özel olarak herkes için paket yapılmış ve isim isim paketlerin üzerine yazılmış olmasıydı. Hiç kimseyi ayırt etmez her yaş grubuna hitap eden çok çeşitli hediyeler bulundururdu valizinde. En büyük zevki valizleri hepimizin bir arada bulunduğu bir vakitte açmak ve herkesin daha önceden hazırladığı paketli hediyesini eline verirken değişik latifeler yapmaktı. Büyüklerimiz için de paketler hazırlardı. Herkes hediye paketini açar ve dedemizin o nurlu ellerinden öperdik. Hediyelerimiz genelde bizim zevklerimize göre seçilmiş olurdu. O zaman yaşanılan hazzı ve sevgi selini tarif etmek o kadar zor ki. Ancak yaşanılınca anlaşılan duygulardan.

Hele akşam sohbetlerimizin tadı bir başka olurdu. Dedem tüm aile fertlerinin bir arada bulunduğu sohbetleri çok severdi. Akrabalık bağlarına çok önem verirdi. Sık sık bir araya gelinen o sohbet ortamları bizler için de sevinç kaynağı olurdu. Biz torunlar bir araya gelince birbirimizle muhabbet ederken o kadar ses çıkardı ki, dedem bizim bu konuşmalarımızı büyük bir içtenlikle uzaktan uzağa dinler ve bizim birbirimizle olan bu güzel ilişkilerimizden çok hoşnut olurdu. Ben dedemin bu ortamda ortaya çıkan gürültü sebebiyle “susun” yahut “biraz az konuşun” ya da “rahatsız oldum” dediğini hiç hatırlamam. Dedem bu akşam oturmalarımızda kendi çocukluğundan, çok küçük yaşta kaybettiği annesinden, öğrencilik yıllarından, peygamber ve evliya hayatlarından, ülkemizdeki tarihî mekânlardan, o güzide devlet Osmanlıdan uzun uzun bahsederdi.

Hepimiz bilirdik dedemin bu sohbetler esnasında yazın bize dondurma, kışın ise annesinin onlara uzun kış gecelerini daha keyifli hale getirmek için hazırladığı kuru erik, kuru kayısı, iğde, pestil, kumpir, keçiboynuzu, kestane ve mısır patlağı ikram edeceğini. Dedem bu ikramları bize gelişi güzel değil küçük sürprizler yaparak sunardı. Akşam otururken aniden ortadan kaybolurdu. Biz onun namaz kılmak veya abdest almak için dışarı çıktığını düşünürken dedem elinde dondurma paketleriyle içeriye girerdi. Bizim şaşkın bakışlarımız ve sevinç dolu çığlıklarımızı büyük keyifle izlerdi. Keçiboynuzu yerken bizlere yaptığı vazgeçilmez latife Osmanlı padişahlarının söylediği “bir damla bal için beş çeki odun yiyemem” olurdu.

Dedem biz torunlarına çok değer verirdi. Bizim özel zevklerimizi, düşünce ve fikirlerimizi, hoşlandığımız, hoşlanmadığımız birçok şeyi iyi bilir ve bunlara riayet ederdi. Eğer hatalı bir tavrımız olursa bizi kırmadan hatamızı düzeltirdi. Hepimizle çok ilgilenirdi. Uzun uzun konuşurdu. Bazen dedemlerde yatıya kalırdım. O zaman ne kadar yorgun olursa olsun benimle geç vakitlere kadar sohbet ettiğini hatırlarım. Bu güzel sohbetlerden çok şey öğrendim.

Bazen dedemle bir arkadaş gibi birçok şeyi rahat konuşur, paylaşırdık. Alacağımız bir kitaptan tutun da birçok mevzuda fikrine başvururduk. Dedem bu durumdan hiç rahatsız olmaz ne zaman olursa olsun seve seve yardımcı olurdu. Hoşlanmadığı bir şey olursa mutlaka vazgeçerdik. Yazdığım yazıları, şiirleri birlikte incelerdik. Yine aynı şekilde dedem yazdığı yazıları ve şiirleri bizlere okur, bizim de görüşlerimizi alırdı. Yaşadığım hüzünleri, sevinçleri, hayallerimi, planlarımı dedemle paylaşmaktan çok hoşlanırdım. Dedemle yaptığımız bir planımız ise ailesinin yaşadığı evi restore etmekti. Bu şu an en büyük isteğim.

Dedem hayatımızın her safhasında bize çok büyük destek olmuştur. Bir arkadaş, dost, sırdaş, hocamız, dedemiz kısacası her şeyimizdi. Biz torunlarına hiçbir zaman kızıp sert konuşmamıştı. Bir konuda ikazda bulunacağı zaman latife yoluyla nasihat ederdi.

Dedemin yeni doğan bebeklere ve kız çocuklarına karşı muhabbeti başkaydı. Bebeklerde cennet kokusu olduğunu söyler ve uzun uzun severdi. Kız çocuklarına ise Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin sünnet-i seniyyesi üzerine biraz daha öncelik verirdi. Yaptığı ikramlara önce biz kız torunlarından başlardı. Bütün torunlarına karşı çok merhametli, adaletli, anlayışlı, şefkatliydi. Ama biz kızlara biraz iltimas geçerdi sanırım.

Dedem bizlerle zaman zaman kendisi için değerli olan eşyaları yerleştirir, bu eşyalarla ilgili anılarını anlatırdı. Bazen de bu eşyaların anısını yaşatmak için bizlere hediye ederdi.

Gerek günlük hayatta gerekse sosyal yaşantısında çevresinin tertip ve düzenine özen gösterirdi. Dağınıklıktan hoşlanmazdı. Bu konuda da bize güzel bir örnekti. Yolculuğa çıkarken çantaları, arabasında bulundurduğu eşyaları çok muntazam hazırlardı. Bizim dış görünüşümüze de çok önem verirdi. Kıyafetlerimizi alırken, giyerken mutlaka dedemin fikrini alırdık, her konuda olduğu gibi. Bir defasında ziyaretlerine giderken giydiğim yeni pardösünün yakası hafif kat izi yapmış. Dedemle biraz konuştuktan sonra mutfağa anneannemin yanına gittim. Odaya tekrar döndüğümde dedemin pardösünün kat izi yapan yakasını ütülediğini gördüm. Benim fark etmediğim bu küçük ayrıntı dahi onu rahatsız etmişti. Kendisi de kıyafetlerinin temizliğine ve bakımına özen gösterirdi. “Önemli olan kıyafetin yeni olması değil, temiz ve bakımlı olması” derdi. Kıyafetlerimizin İslamî yönden de uygun olması en önemli şarttı. Buna çok dikkat ederdi.

Dedemle yolculuk yapmak da ayrı bir zevkti. Yolculuk sırasında hiçbir kısıtlamaya gitmezdi. Gittiğimiz yerlerin tarihî mekânlarını tanıtmayı çok severdi. O şehirde yaşamış Allah dostlarının hayatlarından bahsederdi. Bu büyüklerin kabirlerini ziyaret ettirirdi. Teyzemin kızı Ayşe ve Ben İstanbul’da Kur’an Kursunda eğitim alırken bazı işleri için İstanbul’a gelmişti. 2 gün kalmıştı İstanbul’da. Bu süre içinde hem işleriyle ilgilenip hem de bize İstanbul’un ziyaret mekânlarını gezdirmişti.

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin türbesini, camileri ziyaret etmiştik birlikte. Sonra Üsküdar iskelesindeki sandallardan birinde balık ikram etmişti. Dedem bizimle zaman geçirmekten büyük zevk alırdı. Her anımızı, her dakikamızı beraber geçirelim isterdi. Ama hayat şartları bazen buna müsaade etmezdi. Eğer iki gün üst üste görüşemesek mutlaka ya biz dedemi arardık yahut dedem bizi arardı. Dedemle birlikteyken zaman çok çabuk geçerdi. Dedemin katılması gereken toplantıları veya öğrencileriyle yapması gereken görüşmeler bazen uzun sürerdi. Dedemle görüşünce ilk önce bu duruma sitem ederdim. Dedem gülümserdi. Bu hizmetlerin toplum için önemli olduğunu anlatırdı. Her zaman her koşulda mutlaka hizmet önde gelmeliydi.

Dedem hayatının her safhasında Peygamberimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi örnek alırdı. Oturması, kalkması, konuşması, çocuklarıyla, torunlarıyla, sosyal çevresiyle olan ilişkileri hep Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hayatından izler taşırdı. Bizim de yaşantımızın her döneminde Allah Rasulünün bu güzide hayatını örnek almamızı isteyen ve bunun için büyük çaba sarfeden, her zaman yanımızda bulunacağına inandığımız dedemize ılık yaz rüzgarlarının esmeye başladığı, bülbülün güle kavuştuğu bir vuslat mevsiminde hasret kaldık. Aslında hasret, yaşadığımız acıyı tarif etmekte kifayetsiz, aciz kalan bir kelime.

Bizi çok seven, değer veren, latifeleriyle gönlümüze sürur veren, nasihatleriyle ruhumuzu dinlendiren, bize karşı olumsuz davranışta bulunan insanların tavırlarına bizden daha çok üzülen, bir sorunla karşılaştığımızda bir yandan öğüt verirken diğer yandan sorunumuzu çözüp bizi rahat kavuşturmak için büyük uğraş veren dedemizin vefatıyla kalbimizin en mutena köşesinde onun için ayırdığımız büyük yer tarifi güç elem ve ızdıraplarla dolu.

Her ne kadar ona kavuşma umutlarımızı büyük vuslat gününe ertelesek de dedemizin her zaman olduğu gibi manen bizi yalnız bırakmadığını biliyoruz. Yine de onu çok özlüyoruz.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.