Birliğin Yolu Kardeşlikten Geçer

İslam nedir? Müslüman kimdir? İnsan niçin yaratıldı? Yaratılanın yaratanla ilişkisi nasıl olmalı? Yaratılanın, yaratılanlarla ilişkisi nasıl olmalı?
Müslüman, bu kavramları yerli yerine oturtup şuuruna varmadıkça, ciddiyetini kavramadıkça, sırrına vâkıf olup gereğini yapmadıkça, kulluğu da ümmetliği de İslam kardeşliği de muallâktadır. En ufak bir fitne rüzgarı bütün bunları sürükler, götürür.
Bütün bunların sırrına vâkıf olmak tevhidin hakikatini anlamakla mümkün olur.
“Allah’tan başka ilah yoktur.
Muhammed de O’nun elçisidir.”
Bu sözde birleşen gönüller hiç ayrılamaz. Birleşmişse ayrılamaz, ayrılmışsa birleşmemiştir. Birleşmiş gibi görünmüştür. Hiçbir kaynak makinesi tevhit kaynağı gibi sağlam kaynak yapamaz.
Gönülleri tevhidle birleşen ashabın yaptıklarına aklımız ermiyor değil mi?
Yüce Rasul’ün ifadesiyle:
“Onlar sizi görse akıllı, siz onları görseniz Müslüman demezdiniz” buyurduğu gerçek.
Malının yarısını Allah yolunda infak edene ne dersiniz? Ya malının tamamını Allah yolunda infak edene ne dersiniz? Kesin dayak yiyeceğini bildiği halde ”Git, müşriklere duymak istemedikleri şu ayetleri duyur.” diyene ne dersiniz?
Allah celle celaluhunun ayetlerini müşriklere duyurunca linç edilen sizin yakınınız olsaydı onu bile bile yalnız başına müşriklere gönderene ne derdiniz? Ya kesin dayak yiyeceğini bildiği halde tek başına Allah’ın ayetlerini müşriklere haykırana ne derdiniz?
Gözünü kırpmadan canını Allah davasına feda edene ne derdiniz? Cihada katılmak için parmaklarının ucuna basarak büyük görünmeye çalışan çocuklara ne derdiniz? Beş erkek evladını aynı savaşta şehit veren annenin Rabbine şükrüne ne derdiniz?
Kur’an sizin yaşadığınız hayata ne diyor? Sünnet ne diyor? İslam adına, Müslümanlık adına yaşadığınız hayatı Kur’an ve Sünnetle yüzleştirebiliyor musunuz? Netice nasıl? Mutlu edici mi?
Onlar ve biz, öncekiler ve sonrakiler, İslam’ın onların hayatına nüfuzu nasıl, bizlerin hayatına nüfuzu nasıl, onların tevhitten anladıkları neydi? Bizim tevhitten anladığımız nedir? Onlara Allah ve Rasulü’nü sevdiren İslam, bizlere Allah ve Rasülü’nü aynı dozda sevdirebiliyor mu? Onlar kadar niçin sevemiyoruz? Böyle bir kaygımız var mı?
Rabbimiz:
“ …Mü’minler en çok Allah’ı sever.” (Bakara, 165) buyurmaktadır.
En çok Allah Teâlâ’yı sevmek tevhidin hakikatini anlamak demektir. En çok Allah Teâlâ’yı sevebilen mü’minler mü’min kardeşlerini de sever. Eften püften meseleler onların sevgisine zarar veremez. Bu sevgi Allah celle celaluhu sevgisinden neşet ediyorsa, aralarında ayrılık gayrılık olamaz, hele husumet asla olamaz. Çünkü bu tevhidin özüne, ruhuna aykırıdır.
Rabbimiz inananları kardeş ilan etmiştir:
“Mü’minler ancak kardeştir…” (Hucurat, 10 )
Hemen akabinde de, bu kardeşliğe zarar verecek şeylerin ortadan kaldırılmasını emir buyurmuştur:
“…Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.” (Hucurat, 10)
Kardeşler arasındaki husumet artar, kavgaya dönüşürse, birbirine saldırırlarsa ilahî ikaz da sertleşiyor:
“Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın.” (Hucurat, 9)
Rabbimiz iman edenlerin kardeşliğine, kardeşlik hukukuna ne kadar özen veriyor. Zalim kardeşlerinizi gerekirse savaşarak hizaya getirin buyuruyor. Kardeşlik ve savaş, kardeşliğin tesisi için savaş biraz çelişkili gibi görünüyor değil mi?
Müslüman da nefsine uyar, Müslüman da zulme düşebilir. Bu ona bir gözdağıdır. Ayağının kaymasını önlemektir. Bütün bunlara rağmen şuurunu kaybetmişse aklını başına getirmek için tokatlamaktır. İmha etmek için değil ihya etmek içindir.
Nitekim Rabbimiz:
“Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve adaletli davranın.” (Hucurat, 9) buyurmaktadır.
İman kardeşliği Rabbimizin büyük nimetlerindendir. Hayatın en güzel tatlarındandır.
“Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti. Onun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz.”
Kardeşlik kalıpların değil kalplerin ihtilatıyla gerçekleşir. Gönülden isteyerek gerçekleştirilmelidir. Tevhidi gerçekleştiremeyen kardeşliği pekiştiremez.
Rabbimiz bizden kardeşlerimizle ilgili şöyle dua edilmesini istiyor:
“Rabbimiz! Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiç bir kin bırakma!”
Kalplerdeki kin kardeşliğin ayrık otlarıdır. Onları oradan söküp atmazsanız, onlar kardeşliği boğar imana zarar verir.
Biz Rabbimizden ihlâs ve samimiyetle O’nun rızasına uygun şeyler istersek O da ihsan eder, ikram eder.
Rabbimiz:
“Onlar kendilerini değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad, 11) buyurmuştur.
Biz Müslümanlara karşı kalbimizdeki kini beslemezsek, Rabbimiz de onu söker atar.
“Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık…” (Hicr, 42) buyurmaktadır.
Dün sevgi toplumu inşa eden iman, bugün niye nefret toplumu inşa ediyor? Dün kardeşlik inşa eden iman bugün niçin düşmanlık inşa ediyor? Dün birlik inşa eden İslam, bugün niçin ayrılık inşa ediyor? Dün dostluk inşa eden iman bugün niçin düşmanlık inşa ediyor? Bu iman, bu İslam; dünkü iman, dünkü İslam değil. İçi boşaltılmış, özü alınmış ruhu katledilmiş iman ve İslam. Kutupları yanlış bağlanıp sigorta attırılmış iman, İslam onun için gönül âlemimizi aydınlatmıyor. Kopan bağlantıların tamir edilmesi lazım. Tevhitle Allah’a bağlanması lazım. İmanı, ibadetleri, ahlakı yeniden tevhitle inşa etmek, ihya etmek lazım. Nefsinde tevhidi gerçekleştiremeyen, toplumda tevhidi gerçekleştiremez. Tevhidin hakikati gönüllerde yerleşmeden muvahhit, mücahit olunamaz. Kendi iradelerini Allah Teâlâ’nın iradesinin önüne geçirmeye çalışanlar nasıl Allah Teâlâ’nın iradesinin yeryüzünde tahakkukunda samimi olabilirler?
Rabbimiz:
“Eğer yerde ve göklerde Allah’tan başka bulunsaydı yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti.” (Enbiya, 22) buyurmaktadır.
Göklerin ve yerin düzeni tevhitle ayakta durmaktadır. Rabbimiz kâinattan tevhidi çekince kıyamet kopacak, gökler ve yer yok olacaktır.
Tevhitsiz kâinat yıkılır da tevhitsiz insan nasıl ayakta kalır?
Müslüman fertte, Müslüman ailede, Müslüman toplumda tevhidin hakikatine erişmeden ne sevgi ne dostluk ne kardeşlik ne yardımlaşma ne dayanışma ne de birlik ve beraberlik gerçekleşebilir. Nasıl ki Allah Teâlâ’nın rahmetine çölün tozu karışınca gökten çamur yağıyorsa, tevhidin rahmetine de nefis, şeytan, hırs ve haset karışırsa gökten kullar üzerine bela ve musibet yağar.
Dün Afganistan’da tevhit olup Sovyetler Birliğini dağıttılar, bugün nefislerine uyup kendi birliğini dağıtanlar, Amerikan birlikleri altında inim inim inlemektedir.
Dün birbirine düşman olan Hıristiyanlık bugün dost olup birlik oluşturmuşlarsa, dün birbirine düşman olan Yahudi ve Hıristiyanlar bugün birlik oluşturduysa, dün birbirine düşman Ehl-i Kitapla putperestler bugün birlik olduysa, dünya Müslümanları bir birlik oluşturamamışlarsa bunun hesabını Allah Teâlâ’ya vereceklerdir.
Gayri Müslimlerin ittihadı, dinleri değildir. Onları bir araya getiren dünyevî çıkar ve menfaat kaygısıdır. Yıllarca sırf bu kaygı bunları bir arada tutabilirken, şeytanî güçler çıkar ve menfaat tevhidini gerçekleştirirken nasıl olur da ebedi saadeti, ebedi menfaati elde etme, kazanma iddiasında olan Müslümanlar ilahî tevhidi gerçekleştiremez?
Mezhep, meşrep, meslek, makam, mevki, riyaset hırsları, haset ve çekemezlikleri, fitne ve fesatları imanlarının ve İslamlarının önüne geçer de her biri diğerine düşman, bölük pörçük bir hale gelir. Bu Müslümanlar neyle sarhoşturlar ki bir türlü ayıkamıyor şuur ve idrakini kaybetmiş, davranışları bir türlü normalleşemiyor. Anlatan sarhoş, dinleyen sarhoş, öğreten sarhoş, öğrenen sarhoş. Bu Müslümanlar cihan şümul bir davanın yükünü nasıl taşıyabilirler? İlk Müslümanlar bu yükün hakkını vermişlerdi.
Ukbe b. Nafi mağribde Atlantik kıyılarındaki ünlü konuşmasında:
“Ey okyanus, eğer üstünde yeryüzü parçası olduğunu bilsem, seni at üzerinde geçerdim.” derken Müslüman’ın yüklendiği vazifenin cihan şümullüğünü ne kadar bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Müslüman’ın misyonu, Allah Teâlâ’nın arzını daru’s-selam yapmak ve o hal üzere muhafaza etmektir.
Rabbimiz:
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran, 104) buyurmaktadır.
Nefsini hayra çağıramayanlar, nefsine iyiliği emredip kötülüğü men edemeyenler, İslam’la, imanla olan bağlılıkları nefsî ve ailevî kaygıların ötesine geçiremeyenler, nasıl olur da ashabın devrettiği tevhit sancağını küfrün, şirkin, nifakın, kalelerini dikebilirler? Canını daru’s- selam yapmayanlar cihanı nasıl daru’s selam yapabilir ki?
İttifak olmadan ittihat olmaz. İttifakın gerçekleşmesi için de tevhidi sevgi ve kardeşliğin ikame edilmesi gerekir.
Ben Müslümanları niçin seviyorum, niçin sevmiyorum? Kardeşliğim niçin, kardeşliğim nereye kadar?
Ekinin çıkması için tarla nasıl hazırlanırsa, Müslümanlar arasında hakiki sevgi ve kardeşliğin yeşermesi içinde gönül tarlasının çok hassas bir şekilde hazırlanması lazım.
Gece karanlığı gündüz aydınlığı ile gelir. İlkbahar hayatın, sonbahar ölümün habercisidir. İslam da sevgisiyle kardeşliğiyle birlik ve beraberliği ile gelir. Sevgiyi, kardeşliği birlik ve beraberliği getirmeyen İslam, ilahî ve nebevî İslam değildir, muharref İslam’dır. Kur’an’ı kimse tahrif edemeyecek fakat bugün Müslümanlar İslam’ı, hayatlarında tahrif etmektedirler.
Sevgi ve kardeşlik, birlik ve beraberlik genelde insanlığın, özelde ise Müslümanlığın denge unsurudur. Ashabı ashab yapan sevgi ve kardeşlik, birlik ve beraberliktir. Sevgi ve kardeşliği, birlik ve beraberliği tesis edemeyen Müslümanlar; namazlarının, oruçlarının, zekatlarının, haclarının hayrını göremezler, emekleri heba olur.
Rabbimiz:
“Gerçekten bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.” (Enbiya, 92) buyurmaktadır.
Rabbi Allah celle celaluhu olanların ayrı gayrı olması düşünülemez.
Tek Allah’ı seven, tek Allah’a inanan, tek Allah’a kul olan tek ümmet olmak zorundadır.
Müslüman, sevgi ve kardeşliği, birlik ve beraberliği inşaya, düzeltmeye memurdur, bozmaya değil.
Rabbimiz:
“Allah işleri düzelteni de bozanı da bilir.” (Bakara, 220) buyurmaktadır.