Bir Hükümet Daha Kaydı

Geçtiğimiz ayın en önemli olayı 55. T.C. hükümetinin geldiği gibi gitmesi oldu. Ayak oyunları, milletvekili transferleri, 28 Şubatın şiddetli rüzgarını da arkasına alan ANAP, DSP ve DTP, yaklaşık 1,5 yıldır CHP’nin de dış desteği ile ayakta kalmayı başardı. CHP lideri Baykal, iktidar partisi gibi rantlarından azami derecede istifade ederken, hiçbir riske girmiyor, Yılmaz’ın dediği gibi taşın altına elini koymak yerine ellerin altında olduğu taşın üzerinden inmiyordu. Sırf hükümette olmak için Baykal’ın her kaprisine, şantajına boyun eğen, Yılmaz sonunda Ecevit’e hak verdi. Baykal’ın ipi ile kuyuya inilmezdi.
Yılmaz göreve başladığında “Susurluk”u çözemezsem Başbakanlık bana haram olsun” demişti. Zaten iktidara geliş şekli helal değildi. Fakat sonunda Yılmaz Susurluk’u çözemedi. Ama, çeteler 55. hükümeti çözdü. Hükümet, Yılmaz’ın açıkladığı gibi çetelerle mücadele ettiği için yıkılmadı. Yıllardır çetelerle eş-dost, abi kardeş ilişkisini sürdüren ANAP ve DYP’nin ortağı olduğu hükümetler çeteler arası mücadeleye yenik düştüler. ‚ete başları akıllı adamlarmış. Geçmişten bugünleri düşünerek üst düzey bakan ve başbakanlarla konuşmalarını kasete aldırmışlar. Karşılıklı teyp-video kasetlerinin kapışması neticesi nerelerin kimlere paylaştırıldığı, milyarlarca dolar servete sahip insanların ortadan kaldırılarak paralarına nasıl el konduğu, o paralarla hangi tv.ler, hangi gazeteler ve hangi bankaların alındığını, bu alımlarda en üst düzey yetkililerin kapalı kapılar ardından neler konuştuklarını, öğrenmiş olduk. Ayrıca bu işlerden haberdar olan bir muhalefet partisinin de bunu şantaj konusu yaptığını, günler önce ele geçirdiği bilgi, belge ve kasetleri kamuoyuna açıklamadığını son gensoru görüşmelerinde liderlerin karşılıklı suçlamalarından öğrenmiş olduk.
Velhasıl 55. hükümet ettiğini buldu. FP, DYP ve CHP’nin verdiği gensoru mecliste oylandı. 314 güvensizlik oyu ile geldiği gibi gitti. Türkiye 1,5 yıl daha kaybetti.
APO KRİZİ VE SİYASALLAŞAN PKK
Yıllardır Suriye’de yaşadığı bilinen Abdullah …calan, birden bire nereden düğmeye basılmışsa bu ülkeden çıkarılması ile en önemli gündem maddesi oluverdi. Suriye ile sıcak savaşın eşiğine gelindi. Böylece dost da düşman da belli oldu. Suriye sonunda APO ve ekibini Rusya’ya gizlice postaladı. Rusya bir süre olayı gizlemeye çalıştı ise de sonunda o da İtalya’ya göndermekte çareyi buldu. Suriye’de terörün başı iken İtalya’da kürt halkının hakkını arayan siyasi lider konumuna getirildi. Bize dost gibi görünen Avrupa açıktan APO’yu desteklerken, “PKK terör örgütüdür” diyen ABD’nin el altında Barzani ve Talabani’yi örgütleyerek Türkiye’yi safdışı bırakıp Kuzey Irak’ta bir Kürt Devleti kurdurma çabaları hep gün yüzüne çıktı. Futbol’a politika karıştı. Juventus maçı bir hafta ertelendi. 30 bin masum insanın hunharca katledilmesi emrini veren …calan’ın Türkiye’ye iadesi istemi ile demokratik hakkını kullanan, gösteri yapan, bu talebi dikkate almayan, eli kanlı teröriste fikir suçlusu muamelesi yapan İtalya hükümetine tepki gösteren, İtalyan mallarını kullanmama kararını alan Türk halkı, başta İtalya olmak üzere tüm Avrupa’yı endişelendirdi. Kimse Türk halkının kendiliğinden böyle bir tepki göstereceğini tahmin etmiyordu. sonunda maç yapıldı. 30 bin seyirciye 22 bin polis getirildi. Adamlar ev sahibi gibi top oynadılar.
Neticede İtalya bu ateş topunu, tek başına uzun süre elinde tutamayacağını anladı. APO’yu daha öncede görüştükleri Almanya’ya iade etmek istedi. Kabul ettiremedi. Rusya’ya tekrar göndermek istedi. Fakat Rusya bir beladan kurtulduğunu anladığı için tekrar almadı. Türkiye’nin iade talebi bütün girişimlere, gönderilen dosyalara rağmen dikkate alınmadı.
Şimdi 55. hükümet yetkilileri düşünüyordur. APO Suriye’de mi etkili idi.? Şimdi mi? Eli kanlı teröristi siyasal lider, azınlık haklarının savunucusu konumuna getirmek kime ne kazandırdı. Son gelişmeleri politik başarı gibi göstermeye çalışanlar kimin oyununa alet olarak bu günlere gelindiğini düşünseler daha faydalı bir iş yapmış olurlar. Halkına, halkın inançlarına, giyim kuşamına çağdaşlık, batıcılık adına karşı çıkanlar batının çirkin yüzünü eminim görmüşlerdir.
ANLAMLI BİR TOPLANTI
II. DİN ŞURASI YAPILDI!
23-27 Kasım tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Ankara Hilton’da yapılan II. Din Şrasında 100’e yakın tebliğ sunuldu. Bilindiği gibi I.si Kasım 1993’te yapılmıştı. II. Şura’ya 235 bilim adamı katıldı. Misafirler arasında, Hristiyan, Yahudi, Ermeni Kilisesi, Vatikan temsilcisi ile K.K.T.C, Türk Cumhuriyetlerinden temsilciler, Arnavutluk, Suriye, Tunus, Cezayir, Kuveyt vb. 32 ülkeden katılımcılar da toplantıya iştirak ettiler. Programda olmalarına rağmen iş merkezi açılışlarını dahi kaçırmayan Demirel ve Yılmaz ne hikmetse şuraya katılmadılar. Toplantıya katılan Ecevit ve Devlet Bakanı DSP’li Hüsamettin …zkan dinin gerekliliği, dinsiz, inançsız yaşanamayacağını, İslam’ın bilime değer veren dinamik bir din olduğunu veciz bir şekilde ifade ettiler. Bu ifadeleri dinlerken hükümetin bilhassa DSP kanadının İslam’a ve müslümanlara reva gördüğü uygulamalar ile bu sözler arasında hiçbir bağlantı kuramadığımı, icranın başındaki insanların nasıl bir kişilik problemi yaşadıklarını da ifade etmek istiyorum.
Toplantıda şu üç konu tartışıldı: 1- Diyanetin irşad vazifesi ve dini doğru anlaşılmasında başvurulacak usül. 2- Dinler arası diyalog. 3- Din eğitimini kim, nasıl, nerede verecek. Sonuç bildirgesine geçmeyen konular ise, başörtüsü yasağı, 8 yıllık zorunlu eğitimle darbe yiyen, İ.H.L’ler, kapanan Kur’an kursları, fikir-düşünce-ifade özgürlüğü, üniversitelerde yaşanan bilimsel özgürlük yerine Y…K diktasının dini anlama, anlatma ve yaşamadakia olumsuz etkisi.
Bütün bu olumsuzluklara, aksaklıklara rağmen önemli kararların alındığı faydadan hali olmayan bir toplantı idi. Daha iyisi, daha güzeline ulaşmak için devamında fayda olan bir çalışma.
KUMAŞTAN KASKET ‚IKTI
55. hükümetin gensoru ile düşürülmesinden sonra, top yılların eskitemediği politikacı Demirel’e geçti. Yılmaz’ın istifasını kabul ettikten sonra bütün parti liderleri ile usulen görüştü. Elindeki kumaşa göre elbise biçmek için çok kafa yordu. Bazı gazeteler “kumaştan fötr çıkaracak, dön baba dönelim” vb. eleştirilerde bulundular. Ancak Demirel, kumaştan siyah bir kasket çıkarabildi. Yanında eşantiyon olarak bir mavi gömlek bir de “tik” hediyesi ile malzemeyi şimdilik kullandı.
Evet teamüller bitti. Bulun 276’yı geride kaldı. Meclisin en çok sandalyesine sahip parti yok kabul edildi. Hükümeti kurma görevi meclisin 4. partisinin lideri ve gensoru ile yıkılan hükümetin başbakan yardımcısı DSP lideri Bülent Ecevit’e verildi. Halk şaşkın, siyasiler kafası karışık bekliyor. “Dün dündür, bugün bugündür” mucidi Demirel’i anlamakta zorlanmıyorum. Ancak demokrasi havarisi, Ecevit’in bu görevi nasıl aldığı ve hala kamuoyu yoklamalarında 1. çıkan bir partiye şüpheli gözlerle bakması, 28 Şubat esintileri ile sataşmasını anlayamadım. CHP şimdiden kıvırmaya başladı. Ecevit’e destek konusunda DYP’ye de tam güvenemiyorum. Bu Demirel’in oyun içinde bir oyunu olsa gerek. Seçimleri 2000’e erteletip cumhurbaşkanlığından aktif siyasete geçmek, yerel ve genel seçimi birbirinden ayırmak, yerel seçimleri iki turlu yaparak FP ve HADEP’in yolunu kesmek. Bütün bunları da 28 Şubat sürecine dayandırıp; “Birileri böyle istiyor. Kendim için birşey istiyorsam namerdim” sözleri ile hep tepemizde kalmak. Bu oyunu bozacak birileri var mı? Bekleyelim, görelim.