Bir Derdin Adıdır “Yavuz”

Bir Derdin Adıdır “Yavuz”

Kadının iffeti, kadının tesettürü, kadının onuru, kadının ahlakı… bu konularla alakalı onlarca şey yazılıp konuşulmuştur. Bir şeyleri eksik mi yazıyoruz acaba? Biz konuştukça her şey aynı kalıyor ve dahası bozulmalar da artıyor. Onca şey yapmamıza rağmen kadın fıtratına ters davranmaya devam ediyor. Şunu irdelemeliyiz. Ortada bir problem varsa bunun temel nedeni üzerinde durulmalıdır. Düşünelim ki dünyanın üzerinde bir yelek var. Lakin yeleğin düğmeleri ters iliklenmiş. Ne zaman baştan doğru iliklenirse, o zaman düğmeler de düzelecektir.

Allah azze ve celle kadınıyla erkeğiyle bu dünyayı vâr kılmıştır. Ve hangimizin hayırda daha çok yarıştığını görmek için bu dünyayı yaratmıştır. Kadın ve erkek, sağ ve sol el gibidir. Biri olmadan diğeri bir iş göremez. O halde vazife bilincinin kazandırılması şarttır. Yapmamız gereken, sorumluluk bilincinin insana aşılanmasıdır. Bu olmadan diğer problemleri aşamayız.

Kadının toplumdaki önem ve değerini konuşmaktan ziyade, vâr oluş amacını kavraması açısından Kur’an da anlatılan İmran’ın ailesini konuşacağız.

İmran’ın ailesi Yahudilerin arasından çıkmış bir ailedir. Kur’an’da bir sureye isim olmuş bir aile. Bu sureden hemen önceki bir sure olan Bakara suresinde Yahudi milletinin kendilerine gönderilen bir peygamberle dalga geçtikleri bahsedilerek nasıl fesada uğradıkları anlatılmaktadır.

Bakara olayının ardından böyle bir kavimle İmran’ın ailesinin nasıl mücadele ettiğini göreceğiz.

İmran’ın karısı Hanne, ifsada uğramış bir toplum olan Yahudi milletini düzeltmek için “Bir kadın olarak ben ne yapabilirim?”in derdine düşmüştür. Bir kadın ne yapabilir? Zekeriya peygamberin göstermiş olduğu mücadeleye rağmen değişmeyen bir toplum. Hanne ise en sonunda “Rabbim karnımdakini tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur.” diyerek yapabileceği en büyük davranışı sergilemiştir.

Şartsız olarak adanmış bir çocuk. Ne olursa olsun Hakk’a çağıracak, Hak yolunda hür bir şekilde çalışacak. Çocuğu doğurunca kız olması onu hayrete düşürüyor. “Rabbim onu kız doğurdum; erkek kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum.”

Meryem’i annesi mabet hizmetçisi olarak adıyor. Ve adanmış bir çocuğu Allah güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Ve Zekeriya peygamberin himayesine verdi. Yani bir peygamberin himayesine… İhlâsla yapılan bir duanın bahçıvanı da özel olmalıydı.

Meryem yetişkinliğe erince melekler: “Ey Meryem; Allah seni seçti. Seni tertemiz yarattı. Ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı. Ve Ey Meryem; Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Meryem şu şekilde karşılık verdi: “Ey Rabbim bana bir insan eli dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur? Allah ‘Öyle ama Allah dilediğini yaratır. Bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece ol der o da hemen oluverir.’ dedi.” (Âl-i İmran, 33-47)[1]

Meryem mabede hizmet için verilmişti. Onun çocuğu insanlığa hizmet etti. Kullukta adı rahmetle anılan bir Hanne’den Meryem’e ve kutlu peygamber İsa aleyhisselam’a uzanan bir yolculuk.

Allah’ın rahmeti ve selamı üzerlerine olsun. Şirk deryasında yüzen bir toplumda, insanlığı dert edinen bir kadın. Bir kadın olarak öze dönüşümüzü, yapabileceğimiz en değerli görevi Allah azze ve celle bizlere anlatıyor.

Bir kadın çok şey de yapabilir, hiçbir şey de! Lakin biz artık kadının tesettüründen, iffetinden ziyade ümmetin derdiyle dertlenmek istiyoruz. Elimiz, kulağımız ümmetin derdini haykırsın, gayrisi ağır gelmektedir. Bu ümmetin erkeği de kadını da başta insan olması hasebiyle Kur’an’ı ve sünneti kendisine emanet olarak yüklenmiştir. Kadın olarak görevimiz erkeğin aklını meşgul edecek hâl ve davranışlardan sakınmak ve sorumluluklarını yerine getirmektir. Erkekte asıl vazifesine yoğunlaşacaktır. Onu erdemli kılan bu vazifeye yoğunlaşmak, seni erdemli kılan ise bu vazifede ona destek olmaktır. Hacer olmak, Hatice olmak yaraşırken Hz. Lut’un, Hz. Nuh’un karısı helake duçar olmuştur, unutmayalım.

Kısacası, Allah katında değer kazanmak istiyorsa bir kadın, Hanne’yi, Meryem’i (Allah onlardan razı olsun.) model almalıdır. Derdi de sevdası da bu olmalıdır. Şairin “bir derdim var bin dermana değişmem” diye seslendirdiği dert bu olsa gerek.

“Geleceğe bırakılan bir mektuptur, her çocuk” diye bir söz vardır. Annenin geleceğe en büyük hediyesi çocuğudur. “Gel, Anne ol! Çünkü anne / Bir çocuktan bir Kudüs yapar.” derken Nuri Pakdil bunu kastetmiş olmalıdır.

Adanmış ömürler armağan etmek, Selahaddinler, Fatihler, Yavuzlar… Bir annenin geleceğe en güzel mirasıdır. Bir derdin adıdır “YAVUZ.” Bundan daha güzel ne olabilir?

 


[1] Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’an-ı Kerim meali

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.