Bilgiye Ulaşım ve Akıl

Bilgiye Ulaşım ve Akıl

Felsefe tarihinde, doğru bilgiye ulaşma tartışma konusudur. Ulaşılabilir diyenler olduğu gibi, ulaşılamaz diyenler de vardır. Ulaşılabilir diyenler; ulaşma vasıtasında farklı görüşlere sahiptirler:

Rasyonalizm: Doğru bilgiye ulaşmada, salt akıl temel alınır. Bunlara göre; akıl doğru bilginin tek kaynağıdır. Akıl; kurallar, ölçüler koyabilme ve doğruya ulaştıracak ilkeleri tespit edebilmede yegane ölçüttür. Bunun dışında, bilgiye kaynaklık yapabilecek diğer vasıtaları reddeder. Bu noktada, Francis Bacon aklı dumura uğratan, akıl etme yetisini ifsat edebilen etmenler olduğunu söyler. Bunlar, doğru bilgiye ulaşabilmede aklın önündeki engeller ve putlar olarak görür. İmmanuel Kant her türlü etkiden uzak, Baruch Spinoza her türlü bilme ediniminin, Descartes ise düşüncenin temelindeki aklı esas alır. Bu yaklaşımlar da özellikle din, vahiy ve ilham kaynaklı doğru bilgiye ulaşım reddedilir.

Ampirizm: Bunu benimseyenler göre; doğru bilgi, duyu organları ve tecrübe ile elde edilir. İnsan zihni, boş bir levha gibidir. Duyu organları ile algıladığı ve edindiği tecrübelerle dolar rasyonalizmin karşıtı bir ekoldür. Ahiret hayatı, ölüm ve dirilme tecrübeye dayalı olmadığı için metafizik alem olarak ele alınır ve reddedilir.

Sezgicilik (kalp gözü) : Bunlara göre insan, doğru bilgiye ancak sezgi ve kalbin inkişafı ile ulaşılabilir. Gerçekler, kalp gözü ile idrak edilebilir. İnsan ancak kalp aydınlanması ile doğruya ve güzele ulaşabilir. İslam felsefesinde, bunlara İşrakiyyun denilir. Kalbin aydınlanabilmesinde riyazetin önemli bir yeri vardır. Daha sonra Aydınlanma Dönemi filozoflarından Henry Bergson’da sezgicilik tekrar ele alınır. Değerli düşünürlerimizden Nurettin Topçu’da da etkisi görülür.

Nakilcilik (Doğru Haber): Doğru bilgiye ancak doğru haber ile ulaşılabilir. Doğru haber vahiy ve ilahi emirleridir. Akıl, sezgi, deney ve akıl yürütme başlı başına doğru bilginin kaynağı olamaz. Ancak buradaki vahiy ve ilahi emirler ile İslam’daki vahiy ile karıştırmamak gerekir. Hıristiyan ve Yahudi âleminde dogmatizm olarak bilinen dini mezhepleri buna örnek olarak gösterebiliriz.

Bu anlatmaya çalıştıklarımız, doğru bilginin kaynağı olarak farklı yaklaşımları içerir kısaca, doğru bilgiye ulaşılamaz diyenleri de, şu üç kategoride ele alabiliriz:

Septisizm (şüphecilik):Doğru bilgiye ulaşılamaz diyenlerin görüşüdür. Bunlardan bir kısmı doğru bilgiye ulaşmayı tamamen imkânsız olarak görürken bir kısmı da şüpheyle bakar.

Agnostisizm: Bu felsefi akıma göre insan nakıs bir varlıktır. Mahiyeti itibarı ile noksan bir varlıktan doğru bir bilgiye ulaşmanın beklenemeyeceğini iddia ederler ve dolayısıyla onlara göre; eşyanın hakikatini insanın kavraması mümkün değildir.

Protagoras: İnsanı her şeyin ölçüsü olduğunu kabul ederler ancak bu yanı, insanın duyularından kaynaklanır. İnsan duyusu ise; insandan insana değişeceği için doğru bilgiye ulaşmalarının mümkün olamayacağını iddia ederler. Doğru, insandan insana değişir ve dolayısıyla tek doğruya insanların birlikte ulaşmalarının mümkün olamayacağını ileri sürerler.

Görüldüğü gibi bilgiye ulaşmanın yolu, akılcılık, deneyselcilik, sezgicilik ve nakilcilikten tutunda doğru bilgiye ulaşmadaki şüpheye, insanın bu konuda nakıs olmasına, insanların duyuları bakımından yekdiğerinden farklılıklarına varıncaya kadar ayrıcalıklar içermektedir. Hani meşhur hikâye altı kör insanı filin yanına sokmuşlar. Birisinin eline filin kuyruğu gelmiş, nedir sorusuna halat demiş. Diğerinin eline hortumu gelmiş nedir sorusuna yılan demiş. Bir başkasının eline filin bacağı gelmiş nedir sorusuna bu bir ağaç gövdesidir demiş. Bir başkasının eline de kulakları gelmiş, nedir sorusuna yelpaze cevabını vermiş. Sonuncusunun da eli filin karnına değmiş, nedir sorusuna duvar demiş. Elbet teki bu cevapların her birisi, filin bütününü anlatamayacağı gibi, her bir yanını da tam olarak açıklamaktan uzaktır. Doğru bilgiye ulaşma konusunda, bu yaklaşım tarzlarının her birini de böyle anlamak gerekir. Verilen cevaplar, fili doğru olarak anlamaktan uzaktır ama eksik ve yanlış da olsa kısa bir bilgi vermektedir. Aynı şekilde doğru bilginin kaynağı konusunda, bu yaklaşım tarzlarından her biri, azda olsa bir gerçeklik payı taşımaktadır. Bu görüşlerin tamamını ret yerine doğru bilgiye ulaşmanın bir ucu olarak anlamak doğru olur. Ayrıca, bu görüşlerin dayandığı temel fikirlerin her birisi, doğrunun tamamını ifade etmekten de uzaktır. Nasıl aklı olmayan bir insanın dini mükellefiyeti yok ise, kalbi inkişaf etmemiş bir insana da, Kuran-ı Kerim’in letafeti ve sünnetin incelikleri fayda vermez.

Doğru bilgiye ulaşma konusunda İmam-ı Gazali güzel bir örnektir. İmam-ı Gazali’nin hayatını iki bölüme ayırmak mümkündür. İlk dönemlerinde her şeyden şüphe eder. Daha sonra kalp gözünün açılması (sezgi) ile gerçeğe ulaştığı dönem de ikinci kısmını ifade eder. Akıl, duyu organları ve kalp gözünün açılması O’nu doğru bilgiye ulaştırır. Bu araçlardan sadece birini alma ifratı ifade eder. Bu sebeple İslam düşünce sisteminde aklın duyu organlarının kullanılmasıyla başlayan tefekkür kalp gözünün açılması ile eşyanın kavranılması temeldir. Ancak bunun vahiy ile tamamlanması gerekir. İslam düşünce sistemi ile Batı felsefesi arasındaki temel fark da, bu noktadan kaynaklanmaktadır. Hülasa aklı, duyu organlarını kullanarak kalbin gerçeğe açılması -kişiyi Allaha ulaştırmaya götüren- tefekkür temeldir. Yoksa Batı medeniyetinde yer alan bilgi aracının her biri bir düşünürün temel alması suretiyle oluşan -aklı temel alıp duyu organlarını, duyu organlarını temel alıp sezgiyi dışlama yerine- her biri tefekkür hayatında kıymete ve değere sahiptir. Tefekkür akıl ve duyu organları ile başlar. Bu, doğru bilgiye ulaşabilmenin ilk basamağıdır. Bu işlemin defalarca tekrarı, yeniden araştırılması, inceden inceye tefekkür, yani teemmül ikinci basamağını oluşturur. Bunun bir sonuca bağlanması gerekir. Düşüncenin bu iki basamağı sonuca bağlanmadıkça bir değer ifade etmez. Bir sonuca bağlanması üçüncü basamağını, yani tedebbürü oluşturur. İşte Gazali Hazretlerinin akıl ve duyu organlarından hareketle kalp gözünün açılması ile ulaştığı sonuç düşünmenin üç merhalesi; tefekkür, teemmül ve tedebbürü içerir. İslam düşünce sistemine has bir özelliktir.

Burada bir noktaya değinmekte yarar vardır. Allah’ın, kullarının tefekkürlerini yönlendirmek yani akıl, kalp ve duyu organlarını aydınlatmak için gönderdiği kitaplar insanları yönlendirme ve önlerini aydınlatma ve rehberlik içindir. Doğru bilgi dediğimiz şey tedebbürle O’na ulaştırmıyorsa bir değer ifade etmez. Sonuç olarak, ilahi kitaplar ve onların en küçük parçaları ayetler ve sünnet aklı ve duyu organlarını, akıl ve duyu organları kalbi, kalpte insanın iç âlemini aydınlatması bilgiye ulaşma yöntemidir. Birinin atlanması yöntemin akışını bozar.

 Başta ilahi emirler, buyruklar gelir, onu akıl takip eder, ilahi aşk ile sonuçlanırsa İnsan-ı Kamil açığa çıkar.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.