Bilgiye Atfedilen Anlam Değişiklikleri (I)

Ortaçağ boyunca devam eden disiplinci, katı ve sert eğitim anlayışı ve geleneksel toplum yapısı Yeni Zamanlar ile birlikte yeni yeni teknolojik gelişmeler, şehirleşme ve sosyal kontrolün zayıflaması ile yerini hürriyetçi ve özgürlükçü bir eğitim anlayışına bıraktı.
Birbirinden farklı bu iki eğitim anlayışı aynı zamanda birbirinden farklı iki tür bilgi anlayışını da içerir. Disiplinci eğitim anlayışına göre bilgi nesneldir. Başka bir değişle insanın dışında oluşandır. Dışında olan bu bilgiyi olduğu gibi kavratabilmenin yolu disiplinden geçer. Bu nedenle insan, gözlem, deney ve okuma veya dinleme yoluyla dış dünyadan veriler toplaması ve zihinde kodlayarak malumat sahibi olması ile öğrenir. Dıştaki bilginin olduğu gibi kavranılması ile elde edilir. Yorum ve açıklamalardan daha çok ezberleme ön plandadır. Dış dünyadan insana ulaşan bu verilerin zihinde toplanması bilgi değil, malumattır. Bu nedenle o dönemde bilgi, daha çok ansiklopedik görünüm arz eder. Hürriyetçi eğitim anlayışında ise; bilgi, kişi kendisine ulaşan ve malumat adını verdiğimiz bu ham maddeyi, algılama, işleme, değerlendirme, muhakeme sonucu zihinde üretilen, insanın dış dünyaya ilişkin algısını değiştiren anlam parçası olarak değer kazanır. İnsan bu ham maddeyi işleyebildiğinde; kendince anlamlandırıp düşünce sisteminin bir parçası haline getirebildiğinde bilgiye ulaşmış olur. Bu sebeple, hürriyetçi eğitim anlayışında bilgi, nesnel yani insanın dışında olanı olduğu gibi anlama şeklinde değil de; öznel yani insanın içinde kendi yorumlamasıyla oluşan anlamlar olarak belirir. Bütün insanlar için tek bir bilgiden bahsetme yerine, algılama, işleme ve referans noktalarının farklılığı ile insanın bu yanlarına dayalı olarak farklı bilgiye yani aynı verinin içindeki tezahürünün çeşitliliğinden bahsetmek insanın tabına daha uygun olur.
İnsanın eğitimde öne çıkan en temel özelliklerinden birisi referans noktalarıdır. Referans noktalarını ise; insanın dini, inancı, değerleri, yaşam biçimi, genetik özellikleri, kültür ve ön bilgileri oluşturur. İnsanın bu yanlarına dikkat edilmeksizin eğitimin temel konularından biri olan bilginin insana kavratılması kabul ettirilmesi yaratılışına uygun düşmez. İnancı gereği başını örtmesi gerekiyorsa bunu dışlamayı eğitimin hiçbir yerine yerleştirmek mümkün değildir. Bu nedenle eğitim sisteminin içinde uygulayıcı konumunda olan idareci, öğretmenlerin bireylerin referans noktalarını kabullenmeli ve iyi bilmeleri gerekmektedir. Her insanın referans noktaları farklı farklıdır. Bu farklılığın eğitim içerisinde yer alması, ancak bu hürriyetçi bir eğitim anlayışıyla doğru orantılıdır. Konuya ilişkin referans noktasının tipik yansımasını kuzu, kasap ve çocuk üçlemesinde görürüz. Kasap kuzuya baktığında ondan kaç kilo et alacağını hesap eder. Çocuk ise; onunla oynamayı, sevmeyi, kırlarda birlikte zıplayıp hoplamayı düşler.
Eğitim sistemleri, bu sistem içerisinde yer alan bireyleri “boş levhalar” veya “içi doldurulacak küpler” gibi görmemelidirler. Sınıflarda eğitimi gerçekleştirecek eğiticiler, öğrencilerinin referans noktalarının bilincinde olmalıdır. Bunlarla aktarılan bilginin göreceli olduğunu yani bireylerde farklı yansımaların olabileceğini bilmelidir. Referans noktalarının farklılığı ile ilgili yönlerden birisi de doğuştan gelen özelliklerdir. Bugün; daha çok doğuştan her çocuğun farklı tercihler, farklı zevkler ortaya koyduğu bilinmektedir. Bu nedenledir ki, günümüzde eğitimin temel problemlerinden birisi de bireyi anlamaya, referans noktalarını kabullenmeye ve doğuştan Allah’ın verdiği özellikleri kabul edebilmesidir.
Bilginin doğasına ilişkin bu yeni kabullenme, eğitim sisteminin amacında; şu değişiklikleri sağladığını belirtmek gerekir.
Bilgi: kesin ve değişmeyen bir değer değil; bireye göre anlam kazanan geçici bir birikimdir.
Dersler: Çok şeyi değil de; az ve derinliğine anlatmayı amaçlamayı ve eleştirel düşünmeyi sağlamayı esas almalıdır.
Okullar: Öğrencilere bilgiyi kullanmayı yeni bilgiler üretmeyi amaçlamalıdır.
Bilgilenme: Bilimsel bilginin ışığı altında öğrenci ve öğretmenin etkileşimi ile gerçekleşmelidir.
Eğitim: Sözel ve sayısal zeka olmak üzere iki yönlü zihinsel gelişme yerine sosyal, duygusal ve benlik gelişimini içeren çok yönlü zihinsel gelişmeyi hedeflemelidir.
Bu kıstaslar ise; öğrencileri ayaklı bir kütüphane yapma yerine, düşünen bir beyin olabilmesinin temel yaklaşımıdır. Gelecekte karşılaşacakları problemleri çözmek için kullanılmak üzere bir bilgi yığılması yerine elde ettiklerinden yeni bilgiler üretmeyi hedefleme faaliyetidir.
Ezberden uzak, insan yaratılışına ve tabına en uygun bir eğitime ulaşabilmek ümidiyle…