Beyni Oryantalist Yerliler

Aydınlanma çağı öncesinde Batı’daki pek çok ilmî faaliyetin kaynağı kutsal metinler ve kiliseydi. Aydınlanma çağı ile beraber ilmin kaynağı ile ilgili pek çok tartışma yapıldı. Felsefi akımlar ortaya çıktı. Bu akımların etkisiyle bilim anlayışında da pek çok değişim meydana geldi ve bütün ilmi sahalar gibi tarih ilmi de bu değişimden payını aldı. Fransız İhtilalinin ardından bu değişim adeta bir evrime dönüştü. Tarih yazıcılığı için yeni yaklaşımlar geliştirildi ve kutsal metinlerin tenkidi için metotlar belirlendi.
Avrupa’nın içinde bulunduğu bu değişim rüzgârından İslami ilimler de etkilendi. Özellikle 17. yüzyılın sonlarında sömürge faaliyetlerinin artmasıyla beraber başlayan müsteşriklerin İslam’ın ana kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve hadis metinlerini incelemeye başlaması bu etkiyi hızlandırdı. Müsteşrikler kendi kutsal metinlerine uyguladıkları yöntemleri bu kaynaklara da uyguladılar. Bu ise râvîlerin adeta ilmek ilmek oluşturduğu isnad ilmini ve hadislerin kaynak oluşunu sıkıntıya düşürmekteydi. Fıkıh ilminin teşekkülünün Kûfe’deki ilmi faaliyetlerle başladığı iddiası “hadislerin uydurulma ihtimali” iddiasını beraberinde getirdi. Bu iddia yazdıkları eserlere yansıdı. İslami ilimlerin teşekkülünün tarihsel süreci ve İslam tarihi başka bir boyuta taşındı.
Müsteşriklerin iddialarının İslam dünyasında yankı bulması çok uzun sürmedi. Ve İslam âlimleri tarafından da İncil ve Tevrat’a uygulanan metin tenkidi Kuran’ı Kerim’e ve hadislere uygulanmaya başladı. Diğer taraftan müsteşriklerin tarih anlayışlarının bir başka esası olan “tarihselcilik” anlayışının da İslam âlimleri tarafından kabul edilmesi İslami metinlerin yorumlanmasının gerekliliğinin tartışılmasına neden oldu.
‘Tarihselcilik’ anlayışı sünnet ve hadislere yansıtıldığında Sünnet’in Hz. Peygamber aleyhisselam’ın yaşadığı döneme bağlı olduğu, başka bir ifadeyle sünnetin ebedi olmadığı sonucu ortaya çıktı. Bu durum da sünnetin ‘hüccet’ olduğunu kabul etmeyen kimselerin ortaya çıkmasına neden oldu. Aslında bu anlayış Kur’an-ı Kerim’e de uygulanmaya çalışıldı. Ve Kur’an-ı Kerim’deki bazı hükümlerin de ebedi olmadığı, dönemsel olduğu anlayışı ortaya çıktı.
Kısaca özetleyecek olursak müsteşriklerin yani oryantalistlerin tarih anlayışının temelini Fransız İhtilali sonucu ortaya çıkan pozitivist akımlar oluşturdu. Bu akımlar kilisenin ve kutsal metinlerin sorgulanmasını gerektirmekteydi. Müsteşriklerin bu sorgulamayı İslami ilimlere yansıtması ise sömürge ilmi olarak da anılan ‘şarkiyatçılığı’ yani oryantalizmi asıl amacına ulaştırmış oldu. İslam dünyasında ‘sorgulama’ çerçevesinde olmasa da ‘yenilenme’ akımı çerçevesinde tartışmaların ortaya çıkmasına sebep oldu. Başka bir ifadeyle “Batı’nın” hep ileride olduğuna inanan İslam âleminin ona yetişebilmek için kendisine sunulan metotları kabul etmesi çok uzun sürmedi.
Yenilgi önce zihinlerde başlar. Zihinlerdeki yenilgi gerçekleştikten sonra gerisi teferruattır. Kim bilir Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu farklı olsaydı ‘Osmanlı’ varlığını hala sürdürüyor olabilir miydi? Yoksa biz hala Osmanlı’yı Batı’nın metotlarıyla kurtarmaya mı çalışıyor olurduk? Kendi tarihimizi kendimiz yazabilir miydik?
Celladımıza aşık olmaktan vazgeçtiğimiz gün kendi tarihimizi kendimiz yazabiliriz belki de.