BERCESTE – 1

BERCESTE – 1

             “Eğer maksud eserse, mısra-ı berceste kâfidir.” diyor Ragıp Paşa….Yâni, eğer maksat geride eser bırakmaksa, unutulmayan, kolayca hatırlanan, hafızalarda kalacak bir mısra bile yeterlidir.

            Berceste; ince, seçkin, güzel, kolay hatırlanan, güzel söylenmiş mısra anlamındadır.(Mısra-ı berceste, berceste mısra)

            Edebiyatımızda; bunun çok güzel örneklerini görmekteyiz.

            Şairler, âşıklar, edipler, devlet adamları, mutasavvıflar ile sözün ve şiirin gücünü bilen söz ustaları tarafından öyle berceste mısralar, dörtlükler söylenmiş ki, yıllardır hatta asırlardır hafızalara kazınmış, gönüllerde yer etmiş, yeri ve zamanı geldiğinde de en güzel şekilde kullanılmış ve kullanılmaya da devam edecektir.

            Ne yazık ki, millet olarak tarihimizden, kültürümüzden, dinimizden, dilimizden koparıldığımız bir dönem yaşadık…

            Üstad Necip Fazıl’ın;

            “Bülbüllere emir var lisan öğren vakvakdan

              Bahset tarih balığın tırmandığı kavaktan” mısralarıyla dile getirdiği bir zaman diliminde adeta lâl olan bir nesiliz.İşaretlerle birbirimize bir şeyler anlatmaya çalışan, öz  ecdâdının dilini anlamayan, mezar taşlarını okuyamayan, tarihinden ve ecdadından hicab duyan, ne  yakalanmış olduğu taklit hastalığının, ne de neyi kaybettiğinin farkında olmayan bir nesil !…

             Şükürler olsun ki, mülhidlik ateşinin her yeri yakıp kavurduğu, korkunun dağları beklediği, inananlar için türlü bahanelerle meydanlarda darağaçlarının kurulup cellâtların astığı insan sayısıyla öğündüğü o maddi ve manevi kıtlık yıllarında bile, gönüllere attıkları iman tohumlarını, sabır ve gözyaşlarıyla sulayıp büyüterek,  kalemini küfre karşı bir kılıç gibi kullanan kahramanların azim ve gayretlerini minnet ve şükranla yâdetmekle mükellefiz.

            Bu milletin yeniden uyanışında, silkinişinde, özüne dönüşünde ve ayağa kalkışında kalemini Hakk’ın emrinde kullanan mübarek insanların bıraktığı bir mısra-ı berceste de olsa eserlerini okumak ve anlamak mecburiyetindeyiz.

            Bu düşünceden hareketle; hepsi de ibret, ikaz, tavsiye, azim, gayret, aşk, hizmet, öğüt ve hikmet dolu mısralarla, dörtlüklerle tanışalım dertleşelim istedik. Bizim hissedipte söyleyemediğimiz, dile getiremediğimiz duygularımıza hangi güzel kalemler tercüman olmuş.

            Bu yazı serisi inşaallah bir risale olacak şekilde devam edecektir.

            Sermayesi düşünce olan, fikir çilesi içindeki gönül ehli dostlara faydalı olması ümidi, dilek ve duasıyla…

 

“İstîcâl eyleme kârında lâkin

  Bırakma bugünkü işin yârına.”-Vâsıf

             (Kârını düşünüyorsan, işinin çabuk olması için acele etme, sabırsız olma… Ama bugünkü işini de yarına bırakma.)

 “Erişir menzil-i maksûduna âheste giden

  Tîz-reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır.” –Hâtemi

             (Acele etmeden, telaşlanmadan, âheste âheste giden istediği menzile ulaşır.. Bir an önce menziline ulaşmak için acele edenin de, eteği ayaklarına dolaşır.”

 

            “Yine gam yükünün kervanı geldi

              Çekemem bu derdi (kardeş) bölek seninle.” Karacaoğlan

              (Yükü hep gam ve keder olan kervan yine geldi.. Ben bu derdi yalınız çekemem kardeş.. Gel seninle bölüşelim.)

“Senin var yer içersin, yemez içmezlerin hâlin

Düşünmezsin be hey kardeş, olur mu böyle ihvanlık?” Seyrani

              (Kardeş; senin elinde var da yeyip içiyorsun.. Ama, yeyip içemeyenlerin hâlini hiç düşündüğün gördüğün yok!. Böyle kardeşlik olur mu?.)

                                                

              “Kimse ölmüş yok cihanda, ey gönül aç olmadan

                Yeğdir aç ölmek kişi, nâmerde muhtaç olmadan.” –Lâedri 

                (Ey gönül… Dünyada açlıktan ölmüş kimse yok!.. Yalnız şunu iyi bil ki; bir insanın açlıktan ölmesi, nâmerde muhtaç olmasından daha iyidir.)

“Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu

 Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu.” –Hz.Ömer’den (M.Âkif Ersoy)

             (Dicle kenârında bir kurt bir koyunu kapsa, ilâhî adâlet onun hesabını Ömer’den sorar!.. Çünkü her çoban, güttüğünden mes’uldür..) Ya güttüğü koyunu kurda rüşvet verenlerin hâli nice olur hesap gününde?..

“Hâcet-i dünya için yüz vurursun yüz yere

Hâcet-i ukbâ için hiç komazsın yüz yere.” – Lâ edri

                (Dünyevi ihtiyaçlarını temin etmek için, yüz kapıya gider, yüzsuyu dökersin de, ahrette ihtiyaç duyacağın şeyler için alnını bir kere yere koyup Rabbine secde etmezsin.)

“Bulunmazsa adâlet milletin efrâdı beyninde

Geçer bir gün zemîne, arşa çıksa da pâye-i devlet.” – Nâmık Kemâl

                (Eğer bir milletin fertleri arasında, kafasında, vicdanında adâlet duygusu bulunmazsa, o milletin devleti ne kadar kalkınırsa kalkınsın, isterse arşa kadar yükselsin bir gün yıkılarak yerin dibine geçer.)

“Kerîm odur ki mücâzâtı afv ede hasma

Felek müsâde-i intikam verdikçe.” – Nahîfî

                (Kerîm olan, şerefli olan, cömert olan, asalet sahibi olan insan odur ki; felek intikam almak için kendisine fırsat verdiği halde, işlemiş olduğu bir suçtan dolayı cezaya müstehak olan hasmını afv ede.)

“Ne taaccüb ediyorsun ! Buna dünya derler;

Söylenen herzelere onda nihâyet yoktur.

“Yerin altında öküz var mı ?” dedi bir meczub;

Onu bilmem dedim; üstünde fakat pek çoktur.” – Ferid Kan

                 (Buna dünya derler, niye bu kadar taaccüb ediyorsun, niçin şaşırıyorsun… Burada söylenen herzelerin bir sonu bir sınırı yoktur. Bak sana misâl vereyim. Meczubun biri bana sordu “Yerin altında öküz var mı?” diye. Bende dedim ki; yerin altında öküz var mı yok mu bilmem. Fakat üstünde senin gibi herze yiyen çok öküzün olduğunu biliyorum.)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.