Ben Kudüs’üm

Ben Kudüs’üm

Ey Rabbim!

“Peygamberle baş başa konuşacağınız zaman, bu konuşmanızdan önce bir sadaka ver.” Buyuruyorsun.

Benim tasadduk edeceğim hiçbir şeyim yok,

Gölgemde beni savunurken canlarını

veren çocuklardan başka.

Kabul buyur Allah’ım

Beni Allah’ım ilan et!

Sübhan olan Allah’ım!

 

Ya Rasulallah!

Ben Kudüs’üm!

Allah’ın dokunulmaz kıldığı

üç hareminden biri.

Yeryüzünün süslerinden bir süsüm,

Kalbinde Mescid-i Aksâ’yı taşıyor.

Sokak Peygamberlerinde yürüdüğü,

Görülen, ama hep öldürüldüğü şehir!

Bu yüzden uzundur yaşım!

İniltilerini duydukları, derdini

dinlediğin o kütük misali,

Beni de duy, beni de dinle!

Bugün hem garip, hem de mahpusum.

Ebvâ’dan döndüğün günkü gibi öksüz.

Taif’te taşlandığın günkü gibi sahipsiz,

Ebu Talip Mahallesindeki gibi yalnız,

Tepeden tırnağa pusum!

 

Ben Kudüs’üm!

Mekke-i Mükerreme’nin kardeşi.

O zemzemle ümmân, bense

kan dolu bir tasım!

O, şehirlerin anası, bense

şehirlerin mazlumuyum!

Ey, üzüntünün gözyaşlarından deniz,

Ben, acılardan bir nehirim.

O, ayakların altında kalmasın diye,

Bir İsra gecesiyle

şeref verenin fakirim!

Başım üstüne dedim,

Başımla beraber dedim!

Sen göklere yükselirken,

Başını ayaklarının adına koyan şehrim.

 

Her şehirden bir teberrük aldı,

Bana da hüznün o gece kaldı.

Yüzünde Ebutalib’in,

Hatice’nin hüznü vardı.

Yüzünde!

Onu hüznü unutturacak

orada hüznü gördüm

Sen hüzün peygamberi, ben

hüznün şehriydim.

Gündüzlerim ölüm koktu, gecelerim sen!

Zeynep’i, Ümmü Gülsüm’ü,

Rakiyye’yi bugünlerde yaşattığı gibi,

Kaç kız çocuğunu bağlama

bastım bir bilsen!

Bildirsin azîm olan Allah!

Kerîm olan Allah!

Sübhân olan Allah!

 

Ben Kudüs’üm!

Kubbelerinde feryatlar yankılanan!

Ağıtları saklayıp seher vaktine.

Onlardan irili ufaklı kefenler ördüm!

Ve ben iki Fatih gördüm İlki Ömer’di!

Yürüyerek kapıdan girdim,

Hem şehrime, hem kalbime girdi!

Yine sen koktu sabahlarım, akşamlarım!

Uzun sürmedi rüyalarım.

Sevincim yarım kaldı, düşlerim yarım!

Yine gelir diye beklerken Ömer’i,

İkinci Fatihi gördüm kapımda.

Adı Selâhaddin-i Eyyûbiydi!

O nasıl bir oğluydu öyle!

Adalet ve merhamet, insan suretindeydi.

Ve bir muhafız gördüm,

 

Eba Eyyûbel Ensârî’nin şehrinden,

Uzatıp eli, etten duvar ördü çevreme,

Çelikten kalkan!

Cennet Mekân Abdülhamid Hân!

 

Ya Rasulallah!

Ben Kudüs’üm!

Gözü Mekke’de,

Kulağı Medine’de olan şehir!

Mescid-i Kıbleteyn’de

günü Kâbe’ye döndüğünüzde,

 

Uhud gibi sırtını yaşadığın şehir!

Ümmetinin yüzü de Kâbe’ye dönük

Ama bana sırtını çevireceklerini

hiç düşünmemiştim.

Meryem’in susup, kundaktaki

İsa’nın konuştuğunu gördüm,

Ama Meryemlerin öldürülüp, kundakların

Ateşe verileceği hiç ummamıştım.

 

Bedir’de dua edildiği

Gibi, dua et!

De ki Allah’a:

Bu bir avuç insan helak ederse,

Mescid-i Aksâ’da sana

ibadet devam edecek kimse kalmaz!

Duanı kabul buyursun Allah,

Sübhan olan Allah!

 

Allah kalbime Mescid-i Aksâ dedi ama

O adı koruyamıyor.

Ağlayanım yok, Mekke’den,

Medine’den başka!

Bir umûdum var ki,

Seni âlemlere rahmet gönderen Allah var!

Dâvud’un sapan taşıyla câludu yere seren Allah var.

Hz.Yakup a, Yûsufun kokusunu taşıyan Allah var!

Bana bunadı demelerinden korkmasam,

Sanki İstanbul’dan Ömer’in,

Selahaddin’in, Abdülhamîd’in kokusunu alıyorum!

Sanki bana doğru payitahttan arslan seli akacak!

Kıpkızıl bir ömürde, göğüme bir hilâl, bir de yıldız takacak!

 

Ya Rasulallah!

Huzurunda sesimi yükselttiğim için Affetsin beni Allah!

Ben Kudüs’üm!

Sen başımın tacısın.

Ama bugün ümmetine küsüm!

 

Dursun Ali Erzincanlı

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.