BAŞYAZI- Siz Kendinizi Düzeltin

Kendine bakmakla mükellef olan insan, bunu unutur da üzerine hiç de vazife olmayan işlerle, başkalarının hal ve gidişiyle uğraşır. Bundan dolayıdır ki insanlar arasında suizan başta olmak üzere dedikodu, gıybet, yalan, iftira gibi fert ve toplumu içten içe çökerten felaketler yaygınlaşır.
İnsanın dünya hayatındaki yegâne gayesi, Rabbinin rızasını kazanmaktır. Gerekirse Rabbinin rızasını kazanabilmek için kendini feda etmelidir. Rabbimiz bu kullarına şefkatli olacağını vaat etmektedir. “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.” (Bakara, 207)
İnsanlardan çoğu, başına gelen bela ve musibetlerden başkalarını sorumlu tutar. Hata bazen Rabbini bile sorumlu tuttuğu olur. Ya Rabbi, ben sana kulluk ediyorum da hiç işlerim iyi gitmiyor; sana isyan edenlerin işleri iyi gidiyor gibi sözler söyler. Rabbimiz kitabında peygamber kıssalarını boşuna mı anlatmış? Hiç kimsenin şikâyete hakkı yok. Rabbimiz ise başına gelen kötülüklerin kulun kendi kazanımları olduğunu haber vermektedir. “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir…” (Nisâ, 79)
İnsan kendinden sorumludur. Sağı-solu bırakıp kendine bakmalıdır. Kendinden çok başkalarını denetleyen insan, kendinin kusur ve kabahatlerini göremez hale gelir. Rabbimiz kendimizi düzelttiğimiz zaman sapkınların bize zarar veremeyeceğini haber vermektedir. Kendimiz hakkında başkalarını suçlamak akıl karı değildir.
“Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Mâide, 105)
Hata ve kusurlarından dolayı sürekli başkalarını suçlayanlar şeytanın tuzağına düşenlerdir.
“İş bitirilince şeytan da diyecek ki: Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın…” (İbrahim, 22)
İnsan öncelikle kendini düzeltmeye memurdur. Kendini düzeltebilen insan kurtuluşa ermektedir. Kulluktaki samimiyet kurtuluşun ilk şartıdır. “…Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” (En’âm, 48)
Mülkün Allah’tan olduğuna inanan, hiçbir şeyinden dolayı kendini beğenmişlik yapamaz. Kendine ait olmayan şeylerden dolayı kendini beğenmek kişiye hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, çok şey kaybettirir. Herkes kabiliyetlerinden dolayı Rabbine şükretmelidir.
“Ant olsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir. Hani, çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat (bu çokluk) size hiçbir yarar sağlamamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Nihayet (bozularak) gerisin geriye dönüp kaçmıştınız.” (Tevbe, 25)
Yeryüzünün tümüne hâkim olsan da nefsine hâkim olamayıp yaratana kul olamazsan. Yeryüzünün tamamını versen günahlarına kefaret olamaz. O zaman mal da yalan mülk de yalan. Zulümle mal-mülk sahibi olanlar aklını başına toplamalıdır.
“(O gün) Zulmetmiş olan herkes, eğer yeryüzündeki her şeye sahip olsa, kendini kurtarmak için onu fidye verir. Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar… “(Yûnus, 54)
İlahi öğütlerden mahrum olanlar, kaybettikleri halde kazandığını zannederler. Kendilerini çok uyanık ve gözü açık zannederler. Zulmedenler aslında kendilerine zulmettiklerini bilmezler.
“İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz…” (İsrâ, 7)
İşte rahmet peygamberinin ahlakı; inkârcıların akıbetine üzülerek neredeyse kendini tüketecek diye ilahi uyarı gelecek. “Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!” (Kehf, 6)
“Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin!” (Şu’arâ, 3)
“…(Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme! Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendir.” (Fâtır, 8)
Dün de bugün de inananları helake sürükleyen hal bu benliktir. Allah’ın indirdiği dine değil de kendi indindeki dine tabi olmak. Bu da hem dini hem de kendilerini parça parça etti. Herkes kendindeki ile mutlu oldu. Ümmet bağını unutup hizip bağını öne çıkardılar. Bu tutumları ile de İslam düşmanlarını mutlu ettiler.
“(İnsanlar ise, din) İşlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. “(Mü’minûn, 53)
Kendini sevmek, kendinde olanla sevinmek insanları o kadar oyaladı ki Allah davasını, kullar davasına indirgediler. Allah davası için yola çıktılar kulların davası için öldüler.
“Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.” (Hadîd, 23)
Allah davası etrafında toplanamayanlar, nefis davası etrafında toplanırlar da Allah davası etrafında toplandıklarını zannederler.
“Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 41)
“…Bunun için kendinizi temize çıkarmayın.” (Necm, 32)
Kurtuluş gayesi olanlar hududullaha riayet etmek zorundadırlar. Helal haram sınırlarına riayet etmek zorundadırlar.
“…Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur…” (Talâk, 1)
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrîm, 6)
Kusur ve kabahatlerinde bile kendini kınayamayanlar, Allah davasının adamı olamazlar; davasına nefsini bulaştıranlar, Allah davasının adamı olamazlar. Ümmet-i Muhammed’in her ferdini sevemeyenler, Allah davasının adamı olamazlar. Ümmet-i Muhammed’in derdiyle dertlenmeyenler, Allah davasının adamı olamazlar. Dinde samimi olmayanlar, Allah davasının adamı olamazlar.
“(Kusurlarından dolayı kendini) Kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).” (Kıyâme, 2)
“Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder. (Alak, 6-7)