BAŞYAZI- Oyun ve Eğlence

Rabbimiz, dünya hayatının fani, ahiret hayatının baki olduğunu haber vermiştir. Dünya hayatı ve ondaki nimetler, kadınlar, oğullar, altın ve gümüş, evler ve binekler, makam ve mevki nefsin arzuladığı şeyler, insanlara süslü gösterildi. Fakat bunların hepsi fanidir. Bunları fani bilip, fani görür ve fani olarak istifade edersen, senin için fani bir nimet olur, beşeri ihtiyaçlarını karşılarsın. Fakat bunlara fanilik ötesinde bir amaç yüklersen, fani bir nimet olarak istifade edemediğin gibi baki nimetleri kaybetmene de sebep olur.
Rabbimiz; “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.” (Fatır, 5) buyurmaktadır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz; “Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışların başıdır. Bir şeye olan sevgi seni kör ve sağır yapar.” (Ebu Davud)
“Eğer dünya Allah nazarında sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir kâfire ondan bir yudum su içirmezdi.” (Tirmizi; İbn Mace) buyurmaktadır.
İnsan bu süslerin cazibesine öyle kapılmaktadır ki ateş etrafında dönen pervaneler gibi ateşe düşeceğini bilse dahi dünyadan, dünyanın fani nimetlerinden kendini alamamaktadır. Keçiyi yardan uçuran bir tutam ot misali uçuruma yuvarlanmaktadır. Çok sevdiği yakınlarını kaybetmesi bile, onun dünyaya olan meylini eksiltmemekte, kısa bir sarsıntıdan sonra, belki daha hızlı bir şekilde fani dünya nimetlerini, hiç sınır tanımadan, elde etmeye ve yığmaya devam etmektedir.
Rabbimiz; “Dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi.” (Ankebut, 64) buyurmaktadır.
Dünya hayatı bir eğlence ve oyundan ibarettir. Bir gün ecel gelip bu oyunu bozacaktır. Ecel gelmeden, bu hakikati gözümüzün önüne koymalı ve asla unutmamalıyız. Rabbimizin kulları için yarattığı ziynetleri ve temiz rızıkları kimse yasaklayamaz, meşru şekilde kazanılmasını meşru yerlere harcanmasını kimse kınayamaz fakat bunlara dalıp ebedi hayatı unutmak, insan için büyük bir kayıp, büyük bir hüsrandır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz; “Altına tapanlar melundur, gümüşe tapanlar melundur” (Tirmizi) buyurmaktadır.
Ayet ve hadislerde mümin, Allah ve Resulünün sevgisini her çeşit sevgiden üstün tutmaya davet edilir. Bu aynı zamanda bir emirdir. Şu halde dünya sevgisi Allah sevgisinden öne geçti mi, bu ona tapınmadır. Dünya meşgaleleri ibadetleri terk ettiriyorsa bu, dünya sevgisinin Allah ve Resulüne olan sevgiye galebe çaldığını gösterir. Nimetlerin sevgisi, Allah sevgisinin önüne geçirilmemelidir.
Rabbimiz; “Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz.” (A’la, 16)
“Oysa ahiret daha hayırlı ve süreklidir.” (A’la, 17) buyurmaktadır.
Dünyanın süslerine dalmak, nimetleri ihsan edeni unutturuyorsa bu ne acayip bir şeydir. Arkadaşınıza en sevdiği bir şeyi hediye olarak alıp götürüyorsunuz. Hediyeye o kadar seviniyor ki, hediyeyi alır almaz kendinden geçiyor ve kapıyı yüzünüze kapatıyor. Bu durumda halinizi düşünebiliyor musunuz? Kapıda kalıyorsunuz, arkadaşınız hakkında ne düşünürsünüz? Bir de bu halin sürekli tekrar ettiğini düşününüz. Dünya nimetlerine dalarak Rabbi unutmak, Rabbe karşı bu hali sürekli tekrar etmek demektir. Bu ne büyük gaflet, bu gafletten uyanmamak ise sürekli nedamettir.
Rabbimiz; “Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.” (Kehf, 28) buyurmaktadır.
Salihlerle sadıklarla beraber olmaya gayret etmek lazım. Gafillerle, heva ve hevesinin peşinde koşmaktan başka bir işi olmayan kimselerle haşır neşir olmak, kişinin dünyaya olan meylini artırır. Bu durum kişiyi yaratıcısından ve yaratılış gayesine uygun hareket etmekten uzaklaştırır.
Rabbimiz; “Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Âl-i İmran, 185) buyurmaktadır.
Dinlerini ciddiye almayıp oyun ve eğlence haline getirenleri, dünya hayatı oyun ve eğlence haline getirir. Dünya hayatının oyun ve eğlencesi olmamak için, dini ciddiye alıp onun ahkâmına ihlas ve samimiyetle sarılmak gerekir. Dinin ahkâmına bir bütün olarak inanıp bir bütün olarak sarılmayanlar, bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayanlar, bir kısmını yapıp bir kısmını yapmamakta ısrar edenler, dinlerini alaya almış olurlar.
Bugün müminler, dünyanın fani nimetlerine kavuşabilmek için sebeplere sarıldığı kadar, ahiret nimetlerine kavuşabilmek için gerekli sebeplere yeterince sarılabiliyorlar mı?
Rabbimiz; “Onlar ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunların azabı hiç hafifletilmez.” (Bakara, 86) buyurmaktadır.
Bakiyi verip faniyi almak, ne yanlış bir ticaret, ne büyük bir hatadır. Aklı başında olanlardan hiç altını verip demiri, villayı verip gecekonduyu, sağlamı verip hurdayı alanı gördünüz mü? Mümkün değil. Peki, cenneti verip dünyayı almak hangi aklın karıdır?
Rabbimiz; “Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi.” (Âl-i İmran, 14) buyurmaktadır.
Dünya ve ebedi hayattan gerekli şekilde istifade edebilmenin yolu, samimi bir imandan sonra samimi bir şekilde salih ameller işlemekten geçer. Ölüm ve hayatın yaratılış gayesi, kimlerin daha güzel ameller yapacağını ortaya çıkarmaktır.
Rabbimiz; “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk, 2) buyurmaktadır.
Rabbimiz, imandan sonra salih amel işleyen kullarına dünya ve ahirette iyi bir hayat yaşatacağını vadetmektedir. Rabbimiz, inananlara mükâfatlarını en güzeli ile vereceğini müjdelemektedir. İşi gücü dünya olan, dünya hayatından başka kaygı ve düşüncesi olmayan, günahlarla haşır neşir olan kişiler kaybetmeye mahkûmdur. Bunlar Rablerinin ilahi ikaz ve uyarılarına kulak vermemiş, dünyaperest kimselerdir. Sadece dünya hayatıyla, dünya hayatının nimetleri ile sevinenler, kendilerine yazık etmiş kimselerdir.
Rabbimiz; “Rabbine günahkâr olarak varana, cehennem vardır. Orada ne ölür ne de yaşar.” (Ta-Ha, 74) buyurmaktadır.