BAŞYAZI- Ey İman Edenler!

Rabbimiz olan Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri kitabının pek çok ayet-i celilesinde “Ey iman edenler!” hitabı ile müminlere yol haritasını çizmiştir. Allah’a kulluk için yaratılan insan, hayatının her safhasında çizilen hududullaha riayet ederse kulluk imtihanını Allah’ın yardımı ile başarır. Rabbimiz sabır ve namazla kendisinden yardım dilenmesini salık vermiştir. Mümin, yediğine içtiğine dikkat edecek, rızıkların iyi ve temizlerini yiyip Rabbine şükredecek. Kendisi için istediğini mümin kardeşi için de isteyecek, kendisi için istemediğini mümin kardeşi için de istemeyecek. Kardeşlerinin hak ve hukukuna riayet edecek, aksi halde kendisine kısas gerektiğini bilecek.
Allah’a karşı gelmekten sakınmanın yolu, sahih bir imandan sonra öncelikle farz olan salih amelleri doğru bir şekilde yerine getirmek, haramlardan da sakınmak, nefsin kötü arzularına uymamak, dünya hayatında ebedi düşman olan şeytanın adımlarını izlememektir. Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun olmadığı gün gelmeden Allah yolunda harcamalıdır. Bu amelleri de riyadan, başa kakmadan, gönül kırmadan gerçekleştirmelidir. Yunus ne güzel der:
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Rabbimiz: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve ancak müslüman olarak ölün.” (Âl-i İmran/102) buyurmaktadır.
Müminin yegâne hedefi Rabbine müslüman olarak kavuşmaktır. Müslüman olarak ölebilmek için müslümanca bir hayat sürmek gerekmektedir. İslam hayatın bir bölümüne değil, hayatın tamamına hükmetmelidir.
Rabbimiz, iman edenlerin iman etmeyenleri sırdaş edinmemesini, çünkü onların herhalde müslümanlara fenalık etmekten çekinmeyeceklerini, sıkıntıya düşmemizi istediklerini, kinlerinin konuşmalarında ortaya çıktığını, kalplerinde gizledikleri düşmanlığın daha büyük olduğunu, onlara uyulduğu takdirde müminleri tekrar küfre çevireceklerini, küfrü imana tercih ettikleri takdirde babaları ve kardeşleri dahi olsa onları dost edinmemeleri gerektiğini, inananların dinden dönmesi halinde; Allah’ın onları sevdiği, onların da Allah’ı sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurlu, Allah yolunda cihad ederken hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getireceğini bildirmektedir.
İman edenlerin mallarını aralarında batıl yollarla yememelerini, içki, kumar, dikili taşlar ve şans oyunlarının şeytan işi birer pislik olduğunu, kendileri, ana babaları ve yakınları aleyhine olsa da adaletle şahitlik etmelerini, kâfirlere olan kinin bile haddi aşmaya sebep olmaması gerektiğini, iyilik ve takva üzerine yardımlaşmayı, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmamayı, hakkı titizlikle ayakta tutan kimseler olmayı bildirmekte, emretmektedir.
İman edenlerin, Rablerinin maddi ve manevi nimetlerini asla unutmamalarını, herhalde sadece Allah’a tevekkül etmelerini, Allah’a karşı gelmekten sakınmalarını, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verileceğini, inananların kötülüklerinin örtülüp bağışlanacağını, inananların Rablerine yaklaşmaya vesileler aramalarını, onun yolunda malları ve canları ile cihad etmelerini, cihaddan geri kalmak için izin istememelerini, düşman orduları üzerinize gelince onların üzerine rüzgâr ve görünmeyen ordular gönderdiğini, inananların öncelikle kendilerini düzeltmeleri gerektiğini, kendileri doğru yolda oldukları sürece yoldan sapanların müminlere asla zarar veremeyeceğini bildirmiştir.
Rabbimiz; “Ey iman edenler! Ne oldu ki, size ‘Allah yolunda sefere çıkın’ denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı pek az bir şeydir.” (Tevbe/38) buyurmaktadır.
İman edenlerin Allah’a, Resulüne ve ulül emre itaat etmeleri, Allah’a ve Peygamberine hainlik etmemeleri, Kur’an’ı okuyup dinledikleri halde onun emir ve yasaklarından yüz çevirmemeleri, kâfirlerle savaş halindeyken asla dönüp kaçmamaları, Allah’ı çokça zikretmeleri, sebat edip Allah’ı çokça andıkları takdirde kurtuluşa erecekleri, hayır işleyenlerin de kurtuluşa erecekleri bildirilmiştir.
İman edenlerin doğrularla beraber olmaları, doğru olup doğru söz söyleyenlerin işlerinin düzeltileceği ve günahlarının bağışlanacağı vaat edilmektedir.
İman edenlerin şeytanın adımlarına uymamaları, çünkü şeytanın hayâsızlığı ve kötülüğü emrettiği, kim Allah’a yardım eder, emirlerini tutar, dinini uygularsa onlara yardım edileceği vaat edilmektedir.
İman edenler; araştırmadan her habere inanmamaları, fasıkın haberine inanılması halinde pişman olunacağı, bir topluluğun da diğer topluluğu alaya almaması, karalamaması, kötü lakaplarla çağırmaması, bunları yapanların fasık olacakları, iman edenlerin zandan kaçınmaları, birbirinin kusur ve mahremiyetlerini araştırmamaları, birbirinin gıybetlerini yapmamaları hususlarında uyarılmışlardır.
Rabbimiz; “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr/18) buyurmaktadır.
“Ey iman edenler! Sizi elem dolu bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size? Allah’a ve peygambere inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için çok hayırlıdır.” (Saff/10) buyurmaktadır.
İman edenler yapmayacağı şeyleri söylememeli, ne malları ne evlatları onları Allah’ı anmaktan alıkoymamalı, iman edenler eş ve çocuklarını, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden korumalıdırlar.
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
“Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve O’nunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.” derler.” (Tahrim/8)